“Temiz kalan tek yerdir devrim” diye başlar şiir. Eskiden daha çok sevdiğim, televizyon kanallarında boy boy çıkmazdan evvel...

Bugüne değin beni hiç yanıltmayan, kardeşim kadar sevdiğim sen! 
• • •
“Temiz kalan tek yerdir devrim” diye başlar şiir. Eskiden daha çok sevdiğim, televizyon kanallarında boy boy çıkmazdan evvel, sahnelerde hikâyeler anlatmazdan evvel daha çok takip ettiğim Sunay Akın’ın ‘Kaza Süsü’ kitabında okumuştum bu şiiri. Uzun zaman geçince, unutmuşum. Ve yeniden sen hatırlattın bana. 
Aslında geçtiğimiz hafta Taksim’e çıkan binler de bu güzelliği hatırlatmış, şiirin “Zorbalara direnmektir devrim” kısmını hayata geçirmişlerdi. Direne direne kazanmışlardı. Biz Mecidiyeköy’de direnen, belden aşağısı ıslanan, biber gazı manyağına çevrilen, “olay çıkartmaya meyilli” güruhun içindeydik. Ben, meydana çıkıp ‘Tayfa Bandista’nın haykırdığı gibi “Haydi barikata, haydi barikata… Ekmek, adalet ve özgürlük için” diye bağıramadım. Bugüne kadar hep eleştirdiğim ama bunca yıl ‘sol’un akıl edemediğini bir güzel yapan, ama nedense bazı kesimler tarafından halen küçümsenen eylem olan ‘Genç Siviller’in pankart asma hadisesini gözlerimle yakinen göremedim. Üzgünüm, Taksim’e çıkmayı başaramadım. Ama aynı şiirde geçtiği gibi “İçinde yaşamaktır devrim” şiarını, topluiğneler gibi bir arada olma dürtüsünü yine de Taksim’e birkaç kilometre ötede yaşadım, yaşadık. 
Gözlerim seni aradı oralarda, liseli devrimcilerin arasında, ama göremedim. Unutma, “Gece ışıklar arasında koşmaktır devrim”…
• • •
 2004 yılının sonlarında, daha çocukken yanımıza geldiğinde annen “eti de sizin, kemiği de” dediğinde, koskoca bir sorumluluk aldığımızın farkındaydık elbette. Abi kardeş modeli ile bir sosyal sorumluluk projesinin içerisinde yer alıp, pespembe bir evin içinden mutlu ve gururlu ayrılıyorduk hatırlarsan. Bölgede Anadolu Lisesi kazanan birkaç öğrenciden biri sendin ve her hafta azminle bunu başaracağını daha ilk günden beri biliyordum ben. Çocuktun ve yetmiyormuş gibi çocuk oyunları senaryolaştırıyordun. Herkes gazetelerin üçüncü sayfasındaki cinayetlerle, son sayfalarındaki futbolla ilgilenirken sen siyaset sayfalarına da göz gezdiriyordun. Başarının iradeyi kontrol altına almaktan geçtiğini bilip, aptal kutusu televizyona aldanmaktan alıkoymuştun kendini. 
?imdi 2009 yılındayız. Sen tırnaklarınla kazıdığın ve hak ettiğin bir yerdesin. Yaşıtların siyasete burun büktüklerinden, yanmaktan korktuklarından, her olanı biteni plaza medyalarından takip edip aynı yöne bakmalarından ötürü bugün senin durduğun noktada olamıyorlar işte.
Bugün seninle tanıştığım günü tebessümle hatırlayıp, Rodrigo’nun Gitar Konçertosu eşliğinde ‘Devrim’ şiirinin son satırlarını okuyorum. Hava güneşli, umudum daha çok şimdi…
“Kâğıt bir gemidir devrim

bütün gemiler

hurdaya çıksa da sonunda

taşıdığı özgürlük şiiriyle

batmadan yüzer nicedir

dünya sularında

Kimbilir kaç yunus görmüş

kaç deniz gezmiş…”