Kahire Film Festivali devrimden sonra 2011’de yapılamamıştı. Bu yıl da az daha yapılmayacaktı ama festival olarak...

Kahire’de sular durulmuyor. Askerden kurtulduk, demokrasi geliyor derken Mısırlılar diktatoryel yetkilerle kendini donatmış, üstüne üstlük halk tarafından seçilmiş bir başkanla baş başa kaldıklarını fark ettiler. Mursi başkanlığındaki İhvan (Müslüman Kardeşler) iktidarı laikliği ve azınlık haklarını budayacak gibi görünüyor. Biz bu senaryoyu görmüştük diyesi geliyor insanın. AKP ve Erdoğan da benzer bir demokrasi vaadiyle umut vermemiş miydi? Sonra meselenin askerle bitmediği, çoğunluğun iktidarının demokrasi olmayabileceği gibi gerçeklerle yüz yüze gelindi burada da. 


ORTADOĞU BİZİ TAKİP EDİYOR
Aslında önce Batı’da bir şeyler yaşanıyor, Türkiye doğuda bu değişimin öncülüğünü yapıyor, ardından Ortadoğu bizi takip ediyor. Ulus devlet fikrini, kalkınmacılığı Batı’dan aldık, Kemalizmle Türkiye’de uyguladık. Dine ve muhafazakârlığa dönüş Batı’da başladı, Türkiye bu coğrafyada öncülüğünü yaptı, Arap Baharıyla Ortadoğu’ya ihraç edildi. Tabii her ülke kendi özgünlüğü ve farklılığıyla yaşıyor değişimi.
Kahire Film Festivali devrimden sonra 2011’de yapılamamıştı. Bu yıl da az daha yapılmayacaktı ama festival olarak statü kaybına uğramamak için son anda yapılmasına karar verildi. Yeni rejim geçen sene film festivalini kendi kadrosuyla beceremeyeceğini görmüş olduğu için festival yine eski kadrolara emanet edildi. Fakat tam festivalin açılışının yapılacağı günlerde Kahire yine karışınca festival bir gün gecikmeli başlayabildi. Her şey bir gün sarktı kısacası. Çarşamba gecesi ödül töreni yapılacaktı plana göre, sonra perşembeye ertelendi. Fakat Kahire’de çatışmalar yine alevlenince kapanış töreni tümden iptal edildi.   


ARAP DÜNYASININ ACELESİ YOK

İşte bu karmaşanın içinde festival yine de iyi bir iş başardı diyebiliriz. İkinci kez katıldığım Kahire Film Festivali (CIFF) birçok sinemacının buluştuğu, işbirliği olanaklarını araştırdığı büyük bir etkinlikti yine. Arapların bir deyişi varmış: “İsviçre’nin saati, bizim zamanımız var” diye. Arap dünyasında her şey kendisine özgü temposuyla ilerliyor. Koşturmanın anlamı yok. Burada trafik dışında hiçbir şeyin acelesi yok gibi. Ama filmler zamanında başlıyor, eğer bir aksilik soncu iptal edilmemişlerse.
Bu yıl Türk Sineması’na da özel bir yer ayrılmıştı festivalde. Ama ödüller arasında bir Türk filmi olmadı. Mohsin Besri’nin Fas yapımı filmi “İnançsızlar” (Les Mecreants) en iyi Arap Filmi Ödülü’nü (Necip Mahfuz Ödülü) azandı. Film köktendinci bir grubun amatör bir tiyatro grubunun oyuncularını kaçırması ve gelişen olayları anlatıyor. Birbirleriyle son derece farklı yaşam tarzları ve bakış açıları olan iki grubun ilişkisini Besri gerilimi düşürmeden ve insancıllığını yitirmeden vermeyi başarmış.


ÖDÜL ‘HOŞNUTSUZLUK KIŞI’NIN OLDU
Bu yılın yani festivalin 35. Yılının özel ödülü ise Venedik’te Ufuklar Bölümünde de yarışan “Hoşnutsuzluk Kışı”nın oldu. İbrahim el Batout’un yönettiği film 25 Ocak 2011’de Mısır’ın kaderini değiştiren Tahrir Meydanı olaylarını arka planına alıyor ve üç kişinin hayatını anlatıyor: Aktivist Amr, televizyon gazetecisi Farah ve istihbarat subayı Adel. Filmin etkileyici bir görselliği ve dili var fakat kahramanlarının motivasyonlarını ve birbirleriyle ilişkilerini anlatmada sorunlu. Fakat yine de Arap sinemasında az rastlanan bir kendine güven seziliyor filmin yönetiminde.
Bakalım önümüzdeki yıllar da Mısır’da neler olacak? Festival fazla liberal bulunup sansüre uğrayacak mı?  Müslüman Kardeşler sokağın sesini dinleyecek mi? Yoksa arkasına aldığı çoğunluğa güvenip iyice muhafazakarlaşacak mı? Festivalin geleceği, Mısır’ın nereye gideceğine bağlı. Umarız daha özgür bir Mısır görürüz gelecekte.