Edebiyat eserlerindeki bir edebiyat karakteri olarak “kahraman” çözümlenmiş bir insanlık halini ifade eder. Bir halin, bir kişiliğin, bir oluşun veya dönemin çözümlenmesi... Kahraman, bunların hepsini ya da bir bölümünü içerir. Eser de benzer bir biçimde hepsini, birini veya bir bölümünü içerir. Yazarın insanı ve insanlık halini çözüp bize sunması başarılı ise, o eser ve o eserin kahramanları evrensel olur. Hem sınırları ve zamanı aşar. Bu nedenledir ki biz şimdiki zamanı Raskolnikof üzerinden tartışabiliriz. Edebiyatla ve karakterlerle olayları ve dünyayı daha nesnel görür ve fark ederiz. Yazarlar olağan olayları ve kişileri kaleme alıp, olası olağanüstülükler olarak bize geri verirler.

Edebiyatta yer alan karakterler üzerinden günlük hayatımızdaki karakterlere ve kişilere köprü kurarız. Böyle bir örneklemede aklımıza öncelikle “iyi” kahramanlar gelir. Yaşar Kemal’in İnce Memed’i, Gorki’nin Ana’sı, Jack London’ın Martin Eden’i…

Bütün kahramanlar iyi olmayabilir. Yazarın karakteri kurgulamasında, olumlu nitelemelere ve pratiğe sahip olmayan kahramanlar olabilir. Genelde, olumlu kahramanlarla aynı işlevi görseler de, eylem ve nitelikleriyle olumsuz bir tablo çizerler. Moby Dick’te Kaptan Ahap’tan Raskolnikof’a bir dizi anti-kahraman, kahramanla aynı derecede ünlüdür. Burada anti-kahraman için kullanılan olumsuz nitelemesini, “kötü” olarak anlamamak gerekir. Çünkü “kötü” nitelikli karakter ile anti-kahraman aynı şey değildir. Kısacası anti-kahraman da bir kahramandır.

Gerçek olandan alınıp kurgulanan bir başka gerçekliktir roman kahramanı. İnsanı, hayatı, dünyayı anlatan bir temsiliyet ilişkisidir. Bu temsiliyet bir insanlık halidir. O nedenle insanlar kurgusal kahramanı anlar. O kahramanın temsil ettiği gerçeklik sürekliliğe sahiptir, evrenseldir ve insanidir.

Kahramanın da anti-kahramanın da günlük hayatta karşılığı görülebilir. Az ya da çok benzerlikleri vardır. Hayatımızdaki insanları, yazarın bize sunduğu insanlık anahtarı ile açar anlarız.

Bu kahramanların dışında bir de ‘fasad’ vardır. Aslında fasad bir sinema terimidir. Latince yüz anlamına gelen “facies” sözcüğünden oluşturulan ‘facade’, ön yüz, cephe anlamına gelir. Sinemada ise, genel olarak yapı dekorunu anlatır. Filmlerde, yapıların sadece görünen yüzünün yapılıp, arkasının tamamen boş olduğu dekorlar için kullanılır. Kimi zaman da yapının veya ortamın küçük bir örneği dekor olarak hazırlanır, kamera hilesiyle bu örneği biz aslı kadar büyük görürüz. Dilimize de ‘fasad’ olarak giren bu sözcüğün, sinemada sağladığı kolaylıklara karşın, kavramsal olarak olumlu bir anlamı olduğu söylenemez. Sinemada gerçekliğin karşısındaki bir durum fasad ile anlatılabildiği gibi, hayatın diğer alanlarında da aynı kullanım geçerlidir. Bir bakıma “karton kişilikle” benzer bir anlamı vardır.

Fasada, yani dekora kim ne çizer, nasıl boyarsa öyle görünür. İhtiyaç değişir, sahne değişir, yeni bir dekor oluşturulur. Aynı şey kimi kişilikler için de geçerlidir. Dekor kişiliklerin kendilerine özgülüğü, kişiliği söz konusu değildir.

Geçen hafta Selvi’den söz etmiş, geniş çözümlemeyi, yazı sınırını aşmamak için bu haftaya bırakmıştım. Hayat yazıyı aşıyor böyle zamanda. Alper Taş, yazacağım sonucu Selvi’nin yüzüne çarptı; “Arkanızda AKP var diye…” diyerek. Benim çözümlememde varacağım olası “fasad” yargısını önceden ortaya koydu. Selvi, bir fasad örneğidir. O kadar. İktidar ona ne yazarsa, nasıl boyarsa, onu gösterir. Şiddet dahil…

Haftaya dize; “aşk ve yağmur kişisel tahminlerdir” (Bülent Keçeli, Ücra, sayı 56)