Kızıldere’nin yıldönümünde, ölümü değil özgürlüğü, Mahir, Ulaş, Ziya, Cihan ve Ömer’in metrelerce tünel kazıp cezaevinden kaçtıkları günü hatırlayarak yazıyorum bu satırları…

Kahramanlık, Ahmet Şık, kirli yüzlü melekler

ONUR BEHRAMOĞLU

‘Kirli Yüzlü Melekler’in sonunda gangster Rocky Sullivan’ın, kendisine tapan bitirim oğlanların onu efsaneleştirmesinden korkan çocukluk arkadaşı semt papazının isteğini yerine getirerek elektrikli sandalyeye götürülürken bir korkak gibi davranmaya razı olduğu sahnede hüngür hüngür ağlamış Borges. Bunu okuduktan sonra izledim filmi, sonunu bilerek izlememe rağmen ben de gözyaşlarımı tutamadım. Attilâ İlhan da duygulanmış olmalı ki filmle aynı adı taşıyan bir şiiri var; ‘Sisler Bulvarı’ndaki meraklısı için notlarda anmasa da şiirin adını oradan aldığını düşünüyorum. Bunca kişiye dokunan, başroldeki James Cagney’in her sahnede kıvılcımlar saçan oyunculuğu kadar, benimsediği tavrın ‘Don Kişot’luğu olsa gerek. Peki nedir Don Kişot’luk?

Sancho ile karşılıklı düşündüğümüzde, hayattan yana atıp duran damar, edilgenlikten sıyrılıp harekete geçmiş iyilik, isyan ve devrim ateşidir; idealizm, feragat-i nefs, dörtnala coşku. Toplumumuzun -İslam inancından gelen tevekkülü de benimseyerek- otorite karşısında boyun eğmeye koşullanmış bakışları altında ise gereksiz kahramanlık, yersiz çıkış, budalalık, hatta mecnunluk sayılıp öyle yazılır sözlüğe, tarihe ve belleğe.

Murat Belge, “Yanlış olduğunu düşündüğün bir olay karşısında, kendi başarı şansının ne olduğuna dair hesap yapmadan, müdahalenin sana verebileceği zararları düşünmeden eyleme geçmek ve gördüğün bir haksızlığı önlemek üzere davranmaktır” diyerek ekliyor: “Böyle bir çerçeve içinde baktığımda, yakın çevremizde tanıdığım ve hatırladığım tek Don Kişot’un Sinan Cemgil olduğunu söyleyebilirim. Sinan Cemgil, Nurhak Dağları’na, muzaffer bir gerilla komutanı olarak ovalara dönmek için gitmemişti. Ovalara dönebilmesinin çok zayıf bir ihtimal olduğunu biliyordu. Ama bu toplumun kayıtsızlığından, her durumda sinip kalmasından çok usanmıştı. Bu ruh halini değiştirebilmek için kendini feda edecek birilerinin öne düşmesinin gerekli olduğunu düşünüyordu. O birilerinin arasında bulunmak üzere yola çıktı.” (Bu cümleleri yazmış Belge’nin, İdris Küçükömer patentli “Türkiye’de sol sağdır, sağ da soldur” çıkmazında Akp siyasetini yıllarca desteklemesi ayrı bir yazı konusu olmayı hak ediyor.)

Ait olmadığımız bir geçmiş ve ne olacağını bilmediğimiz bir gelecek arasında sıkışıp bir boşlukta kalmışken, dünyayla kurabildiğimiz tek bağ dört yanı jiletli tellerle çevrili sekiz metrelik duvarın üzerinden göz kırpan bir avuç gökyüzü… Ahmet Şık’ın cümleleri bunlar ama tırnak içine almadım. Neden mi? Kendi cümlelerim sayıyorum da ondan. Neden mi? Ahmet’e insanca, yoldaşça, sımsıkı bir kucaklaşma bile yasak da ondan. Neden mi? Bu toplumun kayıtsızlığından, her durumda sinip kalmasından çok usandım da ondan. Gazetecilik mesleğini evrensel ölçekte yapma özenini şövalyece bir cesaretle birleştirdiği, sadece böyle bir özenin başlı başına cesaret anlamına geldiği bir dünyaya, gerçek bir Don Kişot ruhuyla meydan okuduğu için, hiç değilse yazdığı cümlenin altına imzamı atarak kucaklaşıyorum onunla. Kopkoyu yoksulluğun cenderesindeki çocuklar adına, ezelden beri horlanıp iteklenmişler adına çarpan kalbi, dört yanı jiletli tellerle çevrili sekiz metrelik duvarın üzerinden, göz kırpan bir avuç gökyüzüne kanatlanıp uçsun istiyorum.

Siz, susup sinenler, görmezden gelenler, korkakça davrananlar! Bilgi bizi bütünüyle değişime uğratmadan, içimize işleyip silinmez mührünü vurmadan eyleme dönüşmeyecek, etrafımızı kuşatan jiletli telleri çıplak ellerimizle parçalayıp bunun duygusunu-düşüncesini varlığımıza kazımadan ilerleyemeyeceğiz, sadece özgür insanlar bilecek birbirlerinin kadrini, hepsi doğru. Lakin, Kızıldere’nin yıldönümünde, ölümü değil özgürlüğü, Mahir, Ulaş, Ziya, Cihan ve Ömer’in metrelerce tünel kazıp cezaevinden kaçtıkları günü hatırlayarak yazıyorum bu satırları, fazla müsamahakâr olamayacağım sizlere karşı, bağışlayın. 16 Nisan Referandum'unda şark usulü diktayı onaylayarak intihar edecekseniz, hiç değilse gangster Rocky Sullivan cesareti gösterin, hiç değilse kibirle-azametle-çalımla yürümeyin, başınız yerden kalkmasın, mahcup olun diyorum. Hadi Don Kişot’a gülüyor, Ahmet’i terör suçlusu, Mahir’leri anarşist biliyorsunuz; bari siz saray padişahını şakşaklayıp el pençe divan dururken saçından tutulup sürüklenenlere, gümbür gümbür meydan okudukları için tehdit altında yaşayanlara -ama gümbür gümbür yaşayanlara!- kaldırımlarda sersefil yatan bir deri bir kemik çocuklara, evet bari onlara, şu ölümlü dünyada tapılmayı hak eden yegâne varlıklar olan o kirli yüzlü meleklere bakıp utanın, utanın, utanın istiyorum.