ABD, İngiltere ve Fransa ortaklaşa Suriye’ye operasyon düzenlediler. Belirlenen ve vurulacağı duyurulan hedefler vuruldu. Bu saldırılarda tek kişi dahi ölmedi. Atılan 103 füzenin yaklaşık 70’i Suriye hava savunma sistemleri tarafından durduruldu.

Amerikan kamuoyu saldırının gerçekten efektif olup olmadığını, bir operasyon öncesi vurulacak hedeflerin bu kadar duyurulmasının doğru olup olmadığını, İngiltere ve Fransa ise May ve Macron’un parlamento onayı olmadan böyle bir işe kalkışmasının ne kadar meşru olduğunu tartıştı.

Bizde ise ABD, Fransa ve İngiltere’nin gerçekleştirdiği bu operasyona hükümetin verdiği destek şaşırttı. Muhalefet “Emperyalistler Müslümanlara bombalar yağdırdı” söylemiyle verdi coşkuyu. Operasyonla ilgili konuşulacak tartışılacak, mevcut hükümetin de dış politikayla ilgili elbette eleştirilecek gani gani adımı, duruşu var. 2011’den beri neredeyse Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin attığı doğru bir adım, uyguladığı gerçekçi bir politika bulmak zor. Velakin arkadaşlar, Rusya romantizmi ve İran destekçiliğine bir tutam da antiemperyalizm söylemi katmak, yeni Osmanlıcılık çılgınlığından çok da farklı bir duruş değil. “Kahrolsun Amerika, boyunuz devrilsin emperyalistler” diye coşarken, yönünü şaşırmış tavuk gibi bir oraya bir buraya koşup, bize (nedense); sevimli gelen başka diktatörlere ölesiye destek vermek falan gerekmiyor.

Putin’in başında bulunduğu sistemin, bırakın gazetecileri hapse atmak falan, hoşuna gitmeyen gazetecileri basbayağı öldürttüğünün farkında mıyız? Putin’e karşı başkaldıran, güçlenme potansiyeli olan her aktörün soluğu ya Sibirya’da aldığını ya da esrarengiz bir biçimde ölü bulunduğunu unutuyor muyuz? Amerika falan kahrolsun tamam peki de, “Rusya var ya bak ABD’yi nasıl da dize getirdi, oh olsun” romantizmi nedir?

Antiemperyalist duruşunu! Öve öve bitiremediğiniz İran’da gerçekten de kadınlar başörtüsü geriye kaydı diye kafalarına sopayla vuruluyor; çevreci aktivistler bile ajanlıkla suçlanıp, cezaevinde “intihar ettiriliyor”. Bazen neyi savunduğumuzun farkında mıyız gerçekten acaba?

Suriye’nin üzerine düşen emperyalist bombalardan söz ederken, Rusya’nın yıllardır yeri gelince çocuk kadın dinlemeden Suriye’de binlerce insanı öldürdüğünü neden görmezden geliyoruz? İran’ın Suriye’ye “saldığı” meşhur Haşdi Şabi ya da uluslararası adıyla Popular Mobilization Forces denen militanlarının Suriyelilerden bile değil, çoğunlukla Afganlardan oluştuğunu ve aslında El Kaide’den hiç de farklı davranmadığını biliyor muyuz? İran’ın antiemperyalist! duruşu yüzünden tüm bunları görmezden mi gelmeliyiz yoksa.

Elbette Rusya ve İran’ın Esad rejiminin çağrısı üzerine Suriye’de bulunduğu, bu nedenle mevcudiyetlerinin meşru olduğu savunulabilir. Bu noktada bakış açımız Esad rejimini ne kadar meşru bulduğumuza göre değişir.

Şunu unutmamak gerekir Esad bir melek değil; hem de hiç değil. Esad, koltuğundan inmemek için Allah’ın Kuzey Kore’sinden gelen pilotun ülkesini bombalamasına göz yummuş birisi, bunu akıldan çıkarmamak gerekiyor. Öte yandan şu anda Esad’ın gitmesi durumunda Suriye’yi toparlayıp ayağa kaldıracak başka potansiyel bir lider görünmüyor. Bu da işin diğer acı ama gerçek tarafı. Muhalefet denen şey ise içinde bolca yabancı savaşçı bulunan El Kaide benzeri gruplardan oluşuyor. Bu gruplar çoğu zaman bir araya gelemediği gibi, herhangi bir toprak parçasını idare etme potansiyelleri bulunmuyor.

Suriye’de kanlı bir savaş sürüyor. Kanı Amerika’dan da çok, Rusya ve İran akıtıyor; kim kime göre terörist, kim kime göre vatansever, bunların hepsi birbirine karışmış durumda. Suriye şu anda Rusya ve İran’ın paylaştığı bir failed state. Çok insan ölüyor. Yaşananlar çok acı ve ceremesini en çok belki Türkiye çekiyor. Savaşa itiraz edeceğiz derken ise gerçekçi olmak, popülizme kaçmamak gerekiyor. Zira içi boş sloganlar, işte Türkiye dış politikasında da gördüğümüz gibi kimseyi bir yere vardırmıyor.