Ben artık hoşgörü, empati, ‘onu da anlayalım, bunu da okuyalım, aman buna çakmayalım bak marjinal derler, o aslında iyi ama çevresi kötü, aslında böyle demek istememiştir, aslında şöyle söylemek istemiştir’ falan filanlardan çok fena sıkıldım. Bizim mahallenin ‘onlar’ı anlamaya çalışmalarının falan hiçbir karşılığı olduğunu düşünmüyorum. Hele ki seçimlerde ilk defa oy kullanacak olan Z kuşağının gündeminde hiç yok empati falan. Gerek de yok!

Adamlar seni kesecek, biçecek, gazlayacak, dövecek, hapsedecek, öldürecek ve sen de anlamaya çalışacaksın da, analiz edeceksin de, yoksa marjinal olursun da falan da filan da.

Hoş görecek yerlerimiz ağrıyor efendim!

Bunlardan önce birine dinini, mezhebini sormak ayıptı, sorulmazdı. Kardeşi kardeşe düşman ettiler, komşuyu koşuya öldürttüler ve şairin dediği gibi hâlâ “Köylü jandarmalara dövdürülüyor, köylüler!”

***

Ben ateistim. Babam da öyleydi. Annem de öyle, kardeşim de. Bir gün olsun dini bayramlarda aile ziyaretlerimizi ihmal etmedik. Bir kez -küçücük çocuğum- iftar masasındayız, top atılmadan masada su içmiştim de babam nasıl azarlamıştı oruç tutanlara yaptığım saygısızlık için. Bir daha da yapmadım. Oruçlunun yanında yemedik, içmedik. Namaz kılanın önünden geçmedik. Kimsenin başının açık ya da kapalı olmasıyla ilgilenmedik.

Son yirmi yıla bakıyorum da, yahu neler yapmışlar bize. Yakıldık, dövüldük, tecavüze uğradık, hapsedildik, işimiz gücümüz elimizden alındı, sürüldük, öldürüldük! Bunlar unutulur mu? Peki bunlara mücadele empati ile, hoşgörü ile, ‘analiz’ ve ‘strateji’ ile mi olur? Sanmıyorum.

Yıllar öncesinden bir Özdemir İnce yazısı kalmış aklımda. Kaç gündür o yazıyı arıyorum. En sonunda buldum. Aralık 2008’de Hürriyet’te yazmış İnce. “Genç dostum Ali Erten şunları yazmış bana” diyor ve aktarıyor. Ben de İnce’nin yazısından size aktarayım. Tam da anlatmak istediklerimi karşılıyor Ali Erten’in söyledikleri:

"Bir de şu ‘eleştiri yapıcı olmalı’ tekerlemesi var. Şimdi düşünelim, eleştiriyi yapıcı kılan nedir? Bence eleştirinin muhatabının onu algılayabilme kapasitesidir. Ben eleştiriyi, doğru bulmadığım şeyi yıkmak için yaparım. Eğer bu eleştiriyi yaptığım kişi ya da kurum ben-merkezci değilse bu eleştiriyi değerlendirir, ikna olursa yanlışını düzeltir. İşte eleştiri o andan itibaren yapıcı nitelik kazanır."

"Muhalefet yıkmak için eleştiri yapar, onun yapıcılığı programındadır. Şimdi ne diyorlar? ‘Türkiye’de solun projesi yok.’ Şimdi buna bakalım: ‘Sol’ kim? Bu da palavra, işkembeden ortaya atılmış bir laf, şimdi ben sana soruyorum: Sosyalizmden daha büyük bir proje olabilir mi? Laik Cumhuriyet’i korumak, bunu yaparak demokrasiyi güçlendirmek projelerin en büyüğü değil mi?"

***

Özdemir İnce ekliyor Ali Erten’e:

“Gerçekten de ‘yapıcı eleştiri’ ne demek? Ciddi planda hiçbir karşılığı yok. Bazı aklı başında ekonomistler, yapıcı olmak için, Başbakan’a kriz-önlem paketi hazırlamasını söylüyorlar, ama o kös dinliyor. Böyle bir durumda, ‘Küresel krizin dünyası kasıp kavurduğu bir zamanda ‘inşallah-maşallah’ edebiyatı yapmak ülkeye ihanet etmekten başka bir şey midir?’ demekten daha yapıcı bir eleştiri olabilir mi? Vallahi de billahi de olamaz!”

Ali Erten devam ediyor:

"Başka bir tekerleme de şu: ‘Görüşlerine saygılıyım!’ Hayır efendim saygılı değilim. Benim görüşümle uyuşuyorsa saygı duyarım. Eğer saygı duyulacak bir görüş ise, ben niye o görüşte değilim? Kişiye saygı duymak başka bir şey, karşı görüşe saygı duymak başka bir şey. Ülkeyi dini kurallara göre yönetmek isteyenlere saygı duymam, faşiste saygı duymam, tecavüzcüye saygı duymam, empati yapmam, vs... Peki ben faşist miyim? Hayır! Ben inandığım, doğru bulduğum görüşleri sonuna kadar savunurum, karşıt görüşü de sabırla dinlerim ve tartışılmasını savunurum. O kadar!"

***

Demem o ki; anlaşılması ve anlatılası gereken en önemli şey iktisattır. Her şey iktisadidir. İnsanlar çöpten yemek toplarken ölüyorlar.

Gerisi laf-ı güzaf!