Yeni bir yıla doğru doludizgin gidiyoruz. Doludizgin diyorum zira freni patlamış bir kamyonun kasasına son anda tutunmuş hızıyla rüzgârda savruluyoruz. Ülkemiz bankaları parası olanların kumarhanesi. Havaalanlarında poşetlerle kayıt dışı dolar transferleri yapılıyor. Büyük bir bilinmezlik içinde bildiğimiz kadarı kan dondurucu. Gerçekleri söyleyenler sürgün, tutuklu. Kimi yılmadan hapishaneden cesaretle gerçekleri söylemeye devam ediyor. Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala davaları sürerken halkın oylarıyla mecliste temsil edilen HDP’nin önceki dönem genel başkanlarının, belediye başkanlarının, seçilmişlerinin neredeyse tamamının, hak savunucusu avukatların, sendikalıların, düşünen ve itiraz edenlerin tutuklu olduğu unutuluyor, sayısız isim anılmıyor bile. Aysel Tuğluk bu isimler arasında. Gördüğü zulüm neticesinde hafızasını kaybetti, sağlık sorunları cezaevi koşullarına uygun değil. Ama Sivas’ta aydınları yakanları yaşlı ve hasta diye kişiye özel afla bir günde salıverenlerin vicdanına çok uzak. Cezaevinde yeni yıla girecek düşünce suçlularına şimdilerde yeni bir zulüm daha bulunmuş. Silivri cezaevinde siyasi tutukluların bulunduğu 5, 6 ve 7’nolu koğuşlarda kalan tutuklulara iki ayda sadece bir kitap hakkı veriliyor. Bunu duyduğumdan beri boğazımda bir yumruyla dolaşıyorum. Dört duvar arasında bir ömür bu iktidarın televizyonlarında sanatçı diye ağırlananların gürültüsüne de mahkûm. Daha da yalnızlaştırılıyorlar. Okumak, gerçek sanatçıları dinlemek, kendi kalabalıklarıyla buluşmak yasak.

***

Sanat, okumak, yazmak en büyük suç muktedirin gözünde. Ülkenin en saygın, bir ömrü sahnede geçirmiş sanatçılarını yargılayarak gösterdikleri cehaletten de utanmayacak haldeler. Genco Erkal ihbarcıların başvurusuyla 2016 yılında attığı tweetler nedeniyle doğayı, insanlığı savunduğu için, hükümeti ve başındakini eleştirdiği için hapis istemiyle yargılanıyor. Sanatçılarımız mahkeme salonlarında alkışlanıyor ya, o daha da ağırına gidiyor bunların. Eğilmiyor sanatçı, doğru bildiğini söylemeye devam ediyor. Genco Erkal bu ülkenin çürümüşlüğünün içinde parlak bir kutup yıldızı olmayı sürdürüyor. Birçok sanatçı sayısız vatandaş gibi hâkim karşısında. İki gün önce Enver Aysever paylaştığı karikatür nedeniyle 9 ay hapis cezası aldı. Üstelik aynı suçla yargılanan karikatürist Birol Çün beraat ettiği halde. Sarayın şarkıcıları, sarayın hâkimleri olduğu gibi meslek onurunu taşıyan hâkimler de var elbette.

***

Saray sevmiyor sanatı ama yönetemeyişlerini örtmek, yükselen itirazı bastırmak için ünlülere ihtiyaç duyuyor. Sarayın şarkıcısı Hülya Avşar insanlar ekmek kuyruklarında, çocukları üşürken her gün zam gelen yakıtın derdinde çile çekerken buyurmuş “yapacak bir şey yok, simit yenecek!” Aristokrasinin umursamazlığı ve aymazlığıyla dalga geçmek için simgeleşmiş sözlerden esinlenmiş ve bunu iyi bir şey sanmış da olabilir. “Ekmek bulamıyorlarsa simit yesinler.” Bu arada susam da ithal, dolara endeksli. Simit bile aynı fiyatta kalamıyor. Dört kişilik bir aile her öğün kişi başı bir simit bir çay ile idare etse, son elli yılın en müthiş zammıyla rekor yükseklikteki (!) asgari ücretin -ilan edildiği gün yaşadığı değer kaybını yok sayalım- yüzde 70’i tükeniyor zaten.

***

Bu sözleri duyduğumda benim aklıma yine ünlüyle sanatçı, bilgiliyle aydın arasındaki fark düştü. Belki hatırlayanlar olur. Hülya Avşar simit parası için çalışmak zorunda kaldığı kanallardan birinde engin bilgisiyle konuklar ağırlıyordu bir zaman. Konuğu Cem Karaca’nın eşi İlkim Karaca ismini konservatuarda hocası olan Ruhi Su’nun verdiğini söylediğinde kim olduğunu bilmediği “bu konservatuar hocasına” çok mutlu olacağını düşünerek ekranlardan “yaşıyorsa eğer” diyerek bir Hülya Avşar selamı göndermişti. Kesif bir yozlaşmanın kurşuni bir bulut gibi göğümüzü kapladığı günlerde; düşüncelerini başkalarını daha iyi bir geleceğe emanet edebilmek için şekillendiren, bu uğurda daima kendini öteleyen, ne olursa olsun ödün vermeyen tutarlı, örnek alınabilecek insanların yokluğu ağır şekilde hissediliyor. Ruhi Su gibi. Elbette ışığını böyle insanlardan alan ve eksikliklerini yoksunluk olarak hissedebilenler tarafından. İlkesizlik, sığlık her yanımızı sarmış. “Ben bedel ödedim” cümlesini her sofrada eze eze yineleyen ve bunun karşılığını arsızca talep edenlere, başkalarının bilgisizliğine güvenerek sığlığından bilgi üretip cahili etkileyen ünlülere, iktidarın yasaklamadığı sanata, onların bahşedeceği barış için onların kurallarına uyan aydınlara emanet genç kuşakların geleceği. Rol modeller buhran içinde olan ekonomiden çıkış dahil her konuda bilgi sahibi Avşar ve benzerleri.

***

Ruhi Su hayatta değil ama elbette yaşıyor. Yeni yıla girerken size güzel bir haber. Büyük ustanın kurduğu Ruhi Su Dostlar Korosu kuruluşunun 46’ncı, ustalarını uğurlayışlarının 36’ncı yılında Suyun İzi albümüyle bu kirlilikte çağlayan gibi ruhumuza akıyor. Tertemiz zamanların temsili tertemiz insanların emeğiyle sunuluyor bizlere. Bir yılı daha bitirir yenisini karşılarken sevdiklerinize kitaplar, albümler, tiyatro/konser biletleri armağan edin. Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nın hazırladığı Nâzım Hikmet Ajandası, Suyun İzi Albümü benim bu yıl vereceğim armağanlar arasında olacak.

“Olma kula kul, öpme el ayak, kirlenmesin ağzın. Ya ver canını insan için ya da etme kalabalık dünyamıza”*

*Orkan Kemal / Bereketli Topraklar Üzerinde