Kalamış Yat Limanı satışının şifreleri

Bahar Yalçın*

2011’de özelleştirme kapsamına alınan Fenerbahçe-Kalamış Yat Limanı’nın 40 yıllık işletme hakkı, 2014’te 664 milyon dolar teklif ederek sözleşme aşamasına gelen ancak dava süreçleri sebebi ile geri çekilen Koç Holding tarafından, 27 Mart 2021’de yayımlanan ihaleyi kazanması sonucu 2 milyar 531 millyon TL’ye (ihale tarihindeki dolar kurundan hesaplandığında yaklaşık olarak 348 milyon 622 bin dolara yani 6 yıl geçmesine rağmen yaklaşık yarı fiyatına) alındı.

2013’te yat limanındaki yoğunluğu iki katına çıkaran ilk plandan bu yana hem planlara hem ihale ilanlarına yapılan itirazlarla bugüne kadar ihalesi gerçekleştirilemeyen, gerçekleştirilse bile tamamlanamayan süreç, nasıl oldu da Koç Holding’in burayı daha önceki teklifinin yarısına tekabül eden bir bedelle alması ile sonuçlandı?

KENT SUÇU

En son gerçekleşen ihale öncesi ne olmuştu diye bakarsak; hem Kadıköy Belediyesi’nin hem de sivil inisiyatiflerin açtıkları davalarla Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporu olmadığı için iptal edilen plan, revizyonlarla yeni plan olarak sunulmuştu. En son 2017 planına açılan dava sonrası yürütmeyi durdurma isteği, Danıştay 6’ncı Daire tarafından, ÇED raporunun planlama sürecinde aranması gerekmediği bu sebeple ÇED raporu olmadığı için planın yürütmesinin durdurulmayacağı ancak uygulamaya esas olacak ihale, ruhsat vb. süreçlerde bunun aranması gerektiği** gerekçe gösterilerek reddedilmişti. Bunun üzerine de plan itirazını devam ettirmek için Kadıköy Kent Konseyinin liderliğiyle bir araya gelerek hemşehri davası açan 32 Kadıköylü ve balıkçı kooperatifi iç hukuk yollarının tükenmesi sebebiyle konuyu, “kent suçu” olarak değerlendirip Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı.

Gelinen noktada, açıklanan bir ÇED raporu olmadığı ve hemşehri davası sonuçlanmadığı halde ihale gerçekleşti. Kamuoyunda bu ihalenin ÇED raporu olmadan gerçekleşmemesi gerektiği yerine Kadıköy Belediyesi’nin ihaleye girmek istemesi sonrasında da ihaleye dahil edilmemesi üzerine girememesi konuşuldu.

İSTANBUL’UN MESELESİ

Bugün İstanbul’un tarihi, doğası ve konumuyla en paha biçilmez yerlerinden olan Fenerbahçe-Kalamış hattına vatandaşın erişimini engelleyecek, denizle bağını kesecek: otel, havuz, tenis kortu ve benzeri fonksiyonlar getirerek yoğunluğunu iki katına çıkaran bu projenin gerçekleşmesi ve gerçekleşmemesi için yapılanlar sadece Kadıköy’ün değil tüm İstanbul’un meselesi. Burada yapılanlar, aynı zamanda Gezi sürecinden bu yana toplumsal muhalefetin en önemli odaklarından birini oluşturan, kamusal alanları ticarileşmekten koruyan mücadele deneyimlerini bugün değerlendirmek açısından da önemli. Öncelikle, eğer bir adım geri çekilip gündeme bakarsak bir dönem siyasetin odağına taşınabilen bu kamusal alan mücadelelerinin, bugün izlediğimiz “büyük siyasi aktörlerin” tartışmaları arasında herhangi bir yer edinmediğini görüyoruz. Ne basının ne siyasi aktörlerin ne İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Kalamış Koyu’nda halkın erişimini kısıtlayacak bu proje ile ilgili bir gündem yaratma çabasına girdiğini gördük. Kadıköy Belediyesi bu sürece ihaleye kendisi girmek isteyerek müdahil oldu ve bu şekilde konuyu gündeme getirdi. Ancak ona da kimse “Bu ihalenin zaten ÇED raporu olmadan yapılmaması gerekmiyor muydu? ÇED raporu olmayan bir İhaleye girerek halkın parasıyla halkın yerini satın almaya kalkmak yerine daha önce olduğu gibi ihaleyi iptal ettirmeye çalışmak, ihaleyi meşrulaştırmamak gerekmez miydi? Ayrıca kapasitesini arttırmayacağınızı vaat ederek katıldığınız ihaleyi, iki katı kapasite ve yeni fonksiyonlarla çalıştırma karşılığında giren ticari firmalardan fazla teklif vererek alsanız, halkın parasıyla, zarar edeceğiniz belli olan bu yatırımı -üstelik belediyenin toplam bütçesinin 4 katından fazla- nasıl yapacaktınız? Bunun yerine ihalenin iptali için ne kadar uğraştınız?” diye sormuyor.

NE YAPILABİLİR?

Bundan sonra ne olabilir? Fenerbahçe-Kalamış, Kadıköy Kent Dayanışmaları, çabaları ile konuyu daha fazla gündeme getirerek dikkatleri burada yapılacak projenin etkilerine çekebilirler. İhalenin iptali için girişimler yapılabilir ve ÇED raporunun eksikliği her adımda gündeme getirilerek uygulamaya esas tüm süreçlerde öne sürülebilir. Bir taraftan da Anayasa Mahkemesi’ne başvuran Kadıköylülerin süreci takip edilerek yürütülen mücadelenin toplumsallaştırılması sağlanabilir. Sonuç olarak, her ne kadar ihale tamamlansa da sonraki adımları, sivil inisiyatiflerin takibi ve yaratacağı gündemle belirmek, bugüne kadar sürdürülen mücadeleyi devam ettirecektir. Ancak bunu sağlamak için yürütülen muhalefetin odağını ihaleye girme/girememe meselesinden çıkartılarak yeniden yoğunluk artışı, sonuçları ve burası gibi pek çok alanda kazanım elde edilmesine sebep olan ÇED raporunun noksanlığı konusuna kaydırmak ve İstanbul ile ilgili karar alma noktasında bulunan herkesi (Belediyeler, Odalar, Kent Konseyleri, STK’lar) odağını buraya çevirmeye zorlamak gerekiyor.

*Mimar, Şehir Planlamacısı

**Danıştay 6. Daire 2018/936 Esas 04.07.2019 tarihli yürütmenin durdurulması istemine dair karar