6’lı Masa 8’inci toplantısı dün gerçekleşti. Masa’nın artık yenen yemekler, oturma sırası, toplantı odasından kullanılan objeler ve çekilen fotoğraflar dışında konuşulacak somut başlıklar sunması gerekiyor.

Kalan 30 haftada Masa ne yapmalı
Fotoğraf: ANKA

AKP 20 yıldır iktidarda. Bu dönemin son 5 yılı kesintisiz ekonomik kriz içinde geçti. Dış politikada içine girdiği bataklık, başkanlık sisteminin yarattığı büyük kaos, adları yolsuzlukla anılan kadrolar, tükenmiş bir örgüt ve hiçbir soruna müdahale yeteneği kalmayan kabinesiyle her taraftan dökülen bir AKP iktidarı var.

Erdoğan süreci anlatma konusunda o kadar çaresiz ki son üç yıldır tüm önemli toplantılarda aynı konuşmayı yapıyor. Köprü, yol, hastane ve Kılıçdaroğlu. Hiçbir konuda toplumsal rıza üretemez durumda.

16 Nisan referandumuyla başlayan süreç sonucunda üretim ve finans merkezi olan tüm büyük şehirlerde çoğunluğu kaybetti. Toplumun en dinamik kesimleri olan gençler, kadınlar ve çalışanlar iktidara sırtını dönmüş durumda. Kamuoyu yoklamaları da gösteriyor ki toplumun en az yüzde 60’ı yaşadığı hayattan memnun değil ve bunun sorumlusu olarak iktidarı görüyor. Aslında 30 hafta sonra yapılacak bir seçimde sandık kurulmadan yenilgisi net olan iktidar görüyoruz.

Ama son haftalarda ülkede hava çok öyle değil. İktidarı unutup birbirleriyle uğraşan muhalefet partilerini gören seçmende belli ki soru işaretleri arttı.

ELEŞTİRMEK YETMEDİ

Bu yazı yazılırken 6’lı Masa’nın 8’inci görüşmesi hâlâ devam ediyordu. Görüşme Taksim’deki saldırının gölgesinde kaldığı için pek de heyecan uyandırmadı.

Erdoğan rejiminin kötülüğü muhalefet açısından zamk görevi gördü. Sadece siyasi partiler değil toplumun çok önemli bölümü için de bu durumun tartışılacak tarafı yoktu. Önceleri sadece bu durumu anlatmak bunun propagandasını yapmak yetti. Ama seçime giden yolun boyu kısaldıkça sorunlar arttı.

Birincisi halka yaşadıklarını tekrarlamak eski etkisini göstermedi. Sorunlarına bugün çözüm isteyen ve bu konuda iktidarı sıkıştırma becerisine sahip bir muhalefet bekleyen yurttaşa yanıt verilemedi. Halka sürekli sandık işaret edilerek tribüne davet edildi.

İkincisi ve daha da önemlisi Erdoğan sonrası döneme dair elde ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’ projesi dışında bir şey olmaması. Muhalefet partileri AKP dönemiyle ortaya çıkan ya da bu dönemde daha da derinleşen sorunların çözümüne dair toplumun acil talebini görmedi ya da görmek istemedi. AKP’nin bu süreç sonunda kendiliğinden çözüleceğini düşünerek kolay yolu seçti.

Gerçek sorunlarla yüzleşmeyi reddeden CHP’den Saadet’e, HDP’den İyi Parti’ye kadar muhalefetin farklı bileşenleri çok doğal olarak bildik ve ezberlenmiş eski söylemlerine döndü. Halkın gündelik hayatında bir şey ifade etmeyen tartışmalarla enerji harcamaya devam ediyorlar.

SORUNLAR SAHİPSİZ

Türkiye buhran yaşıyor. Milyonlar nefes almakta zorlanıyor. Ülke çöken, çözülen yıkık bir hale getirildi. Sorunlar ortada ve siyaseten sahibi de yok.

Ülkenin yüzde 80’inin en önemli sorunu ekonomik kriz ve buna bağlı olarak gelişen işsizlik, geçim sıkıntıs ve gelecek kaygısı. Türkiye ekonomik krize bir günde girmedi. Bir avuç zenginle toplumun geri kalanı arasında uçurum büyüdü, büyümeye de devam ediyor.

İktidar dahil neredeyse tüm siyasi partiler kriz yaşanmıyormuş gibi önceki seçim programlarını anlatıyor. Örneğin çökertilen tarımın mazot desteği ile kurtulacağına dair inançları devam ediyor. Kamusal hizmetlerin ücretsiz verilmesinden, vergilendirmede yaşanan adaletsizliğe kadar birçok toplumsal sorun başlığı kapitalist dünyanın bile önündeyken muhalefet daha o fazı açmış değil.

20 YIL ÖNCESİNİN SİYASETİ

Anlaşılan o ki toplumun AKP öncesi yıllara duyduğu özlemi muhalefet partileri yanlış anladı. Erdoğan’a ve onun uygulamalarına itiraz ederken önerdikleri politika, kullandıkları dil 20 yıl öncesi Türkiye ve dünyaya ait. Kapitalizmin mutlak iktidar olduğu, kimliklerin (din, ırk, dil) öne çıktığı yıllardan konuşuyorlar.

Toplum yüzde 20 ve 80 olarak bölünmüş durumda. Bir tarafta çoğunluğu AKP döneminde semirmiş yüzde 20’lik zenginler var diğer tarafta yüzde 80’lik yoksul ve çok yoksullar var. Soru şu: Yüzde 80’nin talepleri mi öne alınacak yoksa aynı yüzde 80 etnisitelere, mezheplere bölünecek ve onların ihtiyaçları üzerinden mi siyaset yapılacak?

Krizler ve pandemi sonrası Dünya yeni bir döneme girdi. Türkiye’de bundan nasibini alıyor. Yoksullaşma, gelir adaletsizliği, insanın ve doğanın sömürüsü, buna bağlı yaşanan göç temel sorun. Kuşkusuz 6’lı olarak şekillenen masalardan bu sorulara ortak yanıt vermeleri ve programlaştırmalarını beklemek haksızlık olur.

SORUMLULUĞU UNUTMAK

Türkiye tarihi bir dönemecin eşiğindeyken muhalefetin içine düştüğü durum yukarıdaki soruların ağırlığıyla açıklanamaz. Kendini ve siyasi partisinin ihtiyaçlarını önceleyerek, önümüzdeki dönemin buna göre dizayn edilmesinde ısrarcı olmak ülke gerçeğini kavrayamamak olur. Anlaşıldı ki bugün zor ve karmaşık birçok soruyu masaların üzerine boca etmek anlamsız, sonuçta getirmeyecek.

Ama ez azından kolay olan denenemez mi? Halkın talepleri ve beklentilerini merkeze alıp, bunu cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortak adaylık için programlaştırmak çok zor olmamalı.

En çok 30 hafta kaldı. Bugün tezi yok bu yönde adımlar atılmak zorunda. Aksi bir durum halkın eziyetini uzatır ama masadakilerde son seçimini yaşatır.