Rock and Roll’un kralı Erkut Taçkın’ı tam yeniden keşfetmiştik ki yitirdik. Şimdi “Kaldı uzakta o en derin haz”

Kaldı uzakta o en derin haz

Murat Tırpan

Her ne kadar yeni neslin sinemaya düşkün olanları onu Tolga Karaçelik’in Kelebekler filminde, oto teybinden yükselen Baba şarkısıyla; televizyon izleyicileri ise Öyle Bir Geçer Zamanki’de dönen Beyaz Ev ile tanımış olsa da önceki gün kaybettiğimiz Erkut Taçkın bu ülkede Rock and Roll’un başlamasına neden olmuş bir sanatçıydı. Önce rock klasiklerini dinledik ondan -orijinalleri kadar iyi okurdu- sonra unutulmaz Türkçe yorumlarla çıktı karşımıza. Hem sinemayla da Ömre Bedel Kız ve Devlerin İntikamı filmleriyle çok daha önce, 60’larda kesişmişti yolu. O dönemki yorum gücünü görebilmek için 1967 yapımı, başrollerinde Fatma Girik ve Kartal Tibet’in oynadığı 1967 yapımı komedi filmi Ömre Bedel Kız’ın meşhur sahnesine alalım sizleri, iki tıklamayla ulaşabilirsiniz. İzleyin üşenmeyin. Orada Erkut Taçkın ve orkestrası “Dinçer Kontrastlar” sahnede meşhur Four Tops şarkısı Reach Out I’ll Be There’i seslendirir. Taçkın’ın dinamik ve tutkulu yorumu hem şarkının en önemli coverlarındandır hem de bu tuhaf filmin saykodelik tonuna güç katar. Çevresinde kadınların dört döndüğü bir Rock and roll sanatçısını oynar bu filmde Taçkın, bir nevi kendisini.

Ellilerde başlamış ve altmışlara kadar dünyayı sarmış Rock and Roll ruhunun ülkemizdeki en önemli müzisyenlerindendi Taçkın. Bir başka önemli isim Ersan Erdura’nın da okuduğu, gençlik gruplarının çok önemli olduğu Heybeliada’daki Deniz Lisesi ve Deniz Harp Okulu’ndan çıkmaydı. Türkiye’de bu türün doğuşu da muhtemelen bu okula bağlanabilir. Deniz Harp Okulu’nda Durul Gence ve Erkut Taçkın’ın da aralarında olduğu genç denizciler kolaylıkla yurtdışına çıkabildikleri ya da çıkanlara plak siparişi verebildikleri için bu türden hızla haberdar olup icra etme şansına sahiptir. Taçkın da elbette kendisini askerliğe değil müziğe adamıştı. Lisedeki “müzik kariyerinin” ardından Ankara’ya yerleşti ve Durul Gence’nin yer aldığı SSS Sextet’e katıldı. Sonrasında kısa bir Almanya macerası ve orkestrasını da alıp yurda dönüş. Kariyerinde Durul Gence 5’lisinden Okan Dinçer ile birlikte ayrılıp kurduğu “Okan Dinçer ve Kontrastlar”ın yeri büyüktür; bu orkestra ile 1968 yılında yaptığı “Mühür Gözlüm” adlı 45’liği en önemli çıkışlarından biridir. Sonrasında Durul Gence ve Yurdaer Doğulu’nun da yer aldığı Emin Fındıkoğlu orkestrası ve elbette yetmişlerden itibaren şöhretinin tadını çıkardığı gazino ve kulüp dönemi.

ZEKİ MÜREN DİNLEYİCİSİNE ROCK PARÇALAR OKUMUŞ

Hep söylendiği gibi “Ünlü gazinolarda Zeki Müren dinleyicisine rock parçalar okumuş” olan, Türkiye’nin Elvis’i Taçkın Be Bop A Lula, Blue Suede Shoes, King Creole, What’d I Say gibi Rock and Roll klasikleriyle kendini ispatlamıştı, ama sonrasında Türkçe parçalarla kalbimizde ayrı bir yer edindi. 1975 tarihli, kendi adını taşıyan, Onno Tunç ve Garo Mafyan’lı plağı bu parçaların en iyilerini barındırır. Sonradan klasikleşen şarkılar bir yana o dönem popüler olan synthesizer’ın yanında saykodelik müziğin en önemli enstrümanlarından Mellotron kullanımıyla da nadir bir örnektir.

kaldi-uzakta-o-en-derin-haz-817413-1.

En meşhur şarkıları elbette Baba ve Beyaz Ev olmuştur, biri Sacha Distel’in A Casa D’Irene ikincisi ise Paul Anka’nın Papa adlı şarkılarının yorumudur ama hangileri daha iyidir tartışılır. Kopyanın orijinali geçtiği nadir anlardandır belki de bu muhteşem şarkılar. Benim bu konudaki favorim ise Gene Vincent’ın Be Bop a Lula şarkısına getirdiği yorum ya da What I’d Say Cover’ıdır ki bunlar, bir Kiyarüstemi filminin adındaki gibi: “Aslı gibidir”

Taçkın’ı tam yeniden keşfetmiştik ki yitirdik. 1980’lerin başında müziği bıraktığını açıklayıp herkesin hayali olan “küçük bir sahil kasabasına” yerleşmişse de önce doksanların ikinci yarısında yeniden toparlanan Durul Gence ekibinin solisti olarak, 2000’li yılların ortalarında da konserlerle yeniden karşımıza çıkmıştı. Kelebekler’de Baba’yı, Öyle Bir Geçer Zamanki’de Beyaz Ev’i, Masum’da ve Aşk 101’de ise Sevmek İstiyorum’u dinledik yeniden. Sonra yetmiş sekiz yaşında evinde kaybettiğimiz haberi düştüğünde önümüze çocukluğumuzu, o eski günleri düşündük. Ve ister istemez nereden nereye dedik kendi kendimize. Onun ve onun gibilerin zamanında yaptıklarına ve günümüzün sözde sanatçılarına bakıp şarkının sözlerini mırıldandık ister istemez:

“Nereden geliyorum? / Nereye gidiyorum? /Neredeyim ben?/ Bilmek istiyorum!..”