Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

İçinden geçmekte olduğumuz olağanüstü dönem dolayısıyla, bir süredir ertelemiştik dil yazılarını. Doğrusu, ülke yangın yerine dönmüşken, yazım kurallarından ve Türkçe yanlışlarından söz etmek ağır gelmeye başlamıştı bana. Ama günler içinde gördüm ki, köşemizin sürekli okurları, bu konuda benden farklı düşünüyorlar. Onlar, dil yazılarının her koşulda sürdürülmesinden yanalar. Çünkü günlük gazetelerde Türkçenin sorunlarını ve dil yanlışlarını ele alan başka bir köşenin bulunmadığını, o yüzden de “Dilin Kemiği” yazılarının önemli bir boşluğu doldurduğunu söylüyorlar. Nitekim BirGün’ün Ankara Bürosu’nda yapılan son yazarlar toplantısında da arkadaşlarımız benzer görüşler dile getirdiler. Bu durumda bize de genel eğilime uyarak, bıraktığımız yerden başlamak düşüyor artık…

Dil yazılarına yeniden başlarken bir sıkıntımı belirtmeden geçemeyeceğim. Biz bu yazıları işlev görsün, arkadaşlarımız yararlansın diye yazıyoruz. Gelin görün ki editörlerimizin yaklaşımı çoğu zaman bu doğrultuda olmuyor. Uyarılarımız görmezden gelindiği gibi, yazılarımızda örnekleyip irdelediğimiz yanlışlar durmadan yineleniyor. Bu yüzden de sık sık aynı konulara değinmek zorunda kalıyorum. Örnek vermek gerekirse, “kayyım” sözcüğünü gösterebilirim. Bu konuda kaç yazı yazdığımı ben de unuttum! En yetkin uzmanların görüşlerini de aktararak, hukuk terimi olarak kullanıldığında, bu sözcüğün “kayyım” biçiminde yazılması gerektiğini, “kayyum”un ise dinsel içerik taşıdığını ve “cami hademesi” anlamına geldiğini anlatmaya çalıştım. Ne var ki BirGün’de bu sözcük hâlâ “kayyum” biçiminde yazılıyor ve okurlar da bunun nedenini bana soruyorlar!
Şimdilerde Silivri Cezaevi’nde olan Cumhuriyet gazetesinin “Okur Temsilcisi” Güray Öz arkadaşımız da bu sözcüğün doğru yazılmasını sağlamak için çok uğraşmıştı. Neyse ki çabaları boşa gitmedi ve sonunda kendi gazetesine “kayyım” yazdırmayı başardı. Umarım bizim gazetenin editörleri de doğruyu benimsemek için daha fazla gecikmezler…

•••

Dilim dilim dilimiz!
Türkçemiz öyle bir duruma geldi ki, her gün okuyup işittiklerimiz karşısında küçük dilimizi yutacak gibi oluyoruz!
Cumhurbaşkanı “geri iade” etmekten dem vuruyor!
Başbakan, “ilanihaye” yerine “ilanahiye” diyor!
TRT spikeri, “resmî geçit”ten ve “askeri erkan”dan söz ediyor!
Aydın Engin, bir yandan Türkçede “k” harfinin “ke” diye seslendirileceğinin altını çizerken, öbür yandan ekranlarda “A-Ka-Pe” demekten vazgeçmiyor!
Siyasal bilimci kimliği de olan BirGün yazarı Güven Gürkan Öztan, “Tarafsız Bölge” izlencesinde, KHK’leri, üstüne basa basa, “Ka-He-Ka” diye dillendiriyor!
Eh, erkek yorumcularımız böyle konuşur da yandaş gazetenin kadın yazarı onlardan geri kalır mı! Türbanlı bacımız da CNN Türk kanalında “İ-HA-HA” deyip duruyor!
Oysa kural çok basit: Türk abecesine göre, tüm sessiz harfler, önlerine “-e” ünlüsü konularak seslendirilir. He, ke, ye gibi. Üstelik bu kuralın ayrık durumu (istisnası) yoktur ve kısaltmalarda da aynı kural geçerlidir.

•••

Gene aynı yanlış!
“Haziran’ın paneli, Gezi’de çocuklarını kaybetmiş anneler nezdinde tüm kadınlara atfedildi.” (“Gezi annelerini selamlayan kadınlar Haziran kürsüsünde”, BirGün, 13 Haziran 2016, s. 7)
“Atfetmek” başka, “ithaf etmek” başkadır. Arapça kökenli bu iki sözcük bizim gazetede sıklıkla karıştırılıyor. Muhabir ve editör arkadaşlara, anlamını bilmedikleri yabancı sözcükleri kullanmaktan uzak durmalarını sürekli öğütleyip duruyorum. “Haziran paneli, Gezi’de çocuklarını yitirmiş annelere adandı” deseydiniz, böyle büyük bir yanlışa düşmemiş olurdunuz.

•••

Haber mi reklam mı?
2 Haziran 2016 günlü BirGün’ün Kültür-Sanat sayfasında bir dergi tanıtımı okudum. “Tanıtım” diyorum ama “reklam” desem daha doğru olur! Yeni çıkmaya başlayan “7’den 70’e” adlı bir dergiden söz ediliyor. Ama nasıl? “Çocuklar gibi şen, coşkulu ve biraz da atarlı” bir dergiymiş bu! Asıl takıldığım niteleme ise, “Türkiye’nin ilk çocuk dergisi” ifadesi. Bu ifadeyi kullananlar, belli ki çocukluklarında hiç dergi okumamışlar! Oysa o yaşlarda bizim elimizden Doğan Kardeş, Ceylan, Tomurcuk, Çocuk Haftası ve daha başkaları düşmezdi. İlk yazı denemelerimize de bu dergileri okuyarak başlamıştık zaten…
“7’den 70’e” dergisinin içindekiler sayılıp döküldükten sonra şöyle bitiyor haber: “E hadi çocuklar ve çocuk kalanlar ne duruyorsunuz, koşun raflara, bitmeden bir tane de siz alın!”
Kusura bakmayın ama böyle “haber” olmaz! Derginin reklam metnini olduğu gibi sayfaya aktarmak habercilik değildir!

•••

Doğan Tılıç’ı kutluyorum
Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi ve BirGün gazetesi yazarı Prof. Dr. L. Doğan Tılıç’a, İspanya’nın Malaga Üniversitesi UNESCO Kürsüsü tarafından “Uluslararası Basın Özgürlüğü Ödülü” verildi. Tılıç bu ödüle, “30 yıllık gazetecilik yaşamı boyunca mesleki çalışmalarla akademik çalışmaları birlikte yürütmüş olmasından, kariyeri boyunca barış kültürüne, basın özgülüğüne katkılarından ve ülkesinde bağımsız gazeteciliğin ciddi güçlükler yaşadığı bir zamanda demokratik değerlere bağlılığından dolayı” değer görüldü.
Fazla söze gerek yok; gerekçe her şeyi söylüyor zaten.
Sevgili dostumuzu yürekten kutluyorum.