Çeliktepe, Gültepe, Ortabayır ve Sanayi Mahallesinde o zamanlar yaşam bizler için hayatını kurtarma çabası için verilen mücadeleden ibaretti.

15 yaşın dikenine saplanıp bir umut kapısı aramak ve onun peşinden koşturmak acımasız olmakla beraber dostluğun ve fedakârlığın karşılık bulduğu cömert bir dönemdi.

Eğitim birinci yaşam unsurumuzdu, aileler ve çevre bu konuda ciddi bir kontrol mekanizması geliştirmişti. O zamanki mahalle baskısı iyi eğitim almamız üzerineydi!

İkincisi ise yeteneklerini kullanabileceğin ortamı bulmaktı.

Eğitimden sonra futbol bizler için ikinci umut kapısıydı, çünkü yaşamı kolaylaştırmak için verdiğimiz mücadelede galip çıkmak azmi o zamanki kenar mahallelerde bir direniş şekliydi. Hepimizin Çeliktepe Tunaspor’da toplanma şeklimizin gayesi bunların uygulama alanı olmasıydı.

Recep Amca’nın başkan olması bizim için çok büyük güvendi. Cemil Abi’nin bizi çalıştırması ise teknik bilgiden çok sosyal ‘öğretici’ boyut taşıyordu.

Aslında her şey bize yardım eder durumda devam ederdi. Dedim ya mahalle baskısı pozitif yönde işlerdi.

Takımımızda çok yetenekli oyuncular olmakla beraber bizi taşıyan işçi diyebileceğimiz fedakâr bir grup vardı ki; bunların katkıları bizim her zaman direncimizin kırılmasına engel olurdu. İşte kaleci Metin de bunlardan biriydi.

Tabii zaman dilimindeki tüm sahalar topraktı, yağmurla beraber adeta zemin kusursuz güzellikte çamur olurdu! Toplar maça başlarken 500 gramdır, maçla beraber 1.5-2 kiloyu bulurdu.

Kaleye atılan şutların şehri fethetmek için surlara atılan güllelerden bir farkı yoktu.

Metin bu şartlarda kaleciydi.

Onun futboldan herhangi beklentisi yoktu, o kendi yeteneklerini kullandığı bir işe sahipti; duvar kağıdı ustasıydı.

Hafta içi akşamları antrenmanlara gelir, hafta sonu maçlara gelir ve hafta içi işine giderdi.

Onun kendinden çok diğerlerinin yaşamına katkısı vardı.

Kalemizi korurdu; amacı liglerde oynamak değildi çünkü yaşam ona o kadar süre verecek lüksüne sahip değildi.

Kaledeki ebeveynimizdi.

Adeta mahalledeki baskıyı sahada bizim için sürdürürdü.

Yaşam ondan bizlere ve evlerine duvar kağıdı yaptırmak isteyenlere yardımcı olmasını ve mutlu etmesini isterdi.

Onunkisi; bizlerin umutlarına katkı sağlamak için “mit” bir duruştu, tarihin bir döneminden çıkıp gelmiş kahramanlar gibi o kale içinde umutlarımızın sürmesi adına mücadele veren bir kahraman olarak ortaya çıkmıştı.

Ne korku, ne kaçış, ne de bahanesi vardı, kendine bir rol biçmişti; bizlerin yaşamda kazançlı çıkmamız adına.

O duvar kağıdı ustasıydı.

Hafta sonları bize sunduğu motifleri hafta içi evlerde ailelere sunardı.

Her evin motifini tutturmak için harcadığı çabayı bir tuale resim edasıyla yapardı, çünkü herkesin beklentisi vardı; yeni bir yaşam enerjilerine kavuşup, yaşamlarının renklerini yakalamak istiyorlardı. Metin tıpkı bizlere kattığı gibi onlara da duvarlarındaki motifi çıkarmak üzere bir emekçi duyarlılığıyla çalışırdı.

Motifi tutturmak ondan beklenen en önemli bir andı.

Ben kendi motifimi bularak yaşarken, o duvar kağıdı ustasının kaledeki motifleri tutturması sayesinde bunun gerçekleştiğini biliyorum.

Ama onun ölmesi karşısında yapabilecek hiçbir şey bulamıyorum.

Bu yazıyı yazdığım an gibi nutkum tutulup kalıyorum?  

Karşılığı eğer buysa?