Başlığa bakıp bir yerinden element uydurma diyebilirsiniz. Ben de olsam öyle derdim ama bir dinleyin. Yükseldim zira. Ben ne zaman öyle kuşbakışı yükselsem, aklım tarihe kayıyor, yine öyle oldu. Efendim, basın tarihimizde kavgalar önemli yer tutar. Öyle ki, basın tarihi kitaplarından ayrıca, kalem kavgaları üzerine bile kitaplar var. İlk akla gelen kuşkusuz Emin Karaca’nın “Türk Basınında Kalem Kavgaları” kitabı. (Bu köşe yazısını yazarken de faydalandığım) Tekin Erer’in 1965 yılında yayımlanan Basında Kavgalar kitabı da polemikler üzerine yazılan kitapların daha eski bir örneği. Söz konusu kavgaların kimisinde nezaket korunmuş, kimisinde düzey yerlerde gezinmiş ama polemik hep sürmüş. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nda, kalem kavgası tarihimizde kısa bir gezinti yapıp bugüne şandellenmek istiyorum izninizle.

Gerici - ilerici
Gazeteciliğimizin biraz olsun yeşermeye başladığı ilk dönemlerde polemiklerin en önemlileri İttihat ve Terakki Partisi yandaşlarıyla ile Saltanat yanlıları arasında gelişir. Aslında bugünü dahi belirleyen “gerici-ilerici” çekişmesinin temellerinde bu kalem kavgaları ve iktidar çekişmesinin de payı var. II. Meşrutiyet sonrası İttihat ve Terakki döneminde ise iktidarı sertçe eleştirmeye başlayan Tevfik Fikret ve iktidar yanlısı Hüseyin Cahit Bey arasında bir kalem kavgası başlar.

Fethiciler - İsmetçiler
Cumhuriyet döneminin ilk polemiklerinden biriyse Serbest Cumhuriyet Fırkası kurucusu Fethi Okyar yanlılarıyla Başbakan İsmet İnönü yanlıları arasındaki kalem kavgalarıdır. Bu kavgalar, DP-CHP çekişmesinin de temelleri olarak görülebilir.

Serteller -Hüseyin Cavit
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Soğuk Savaş’ın nefesi hissedilirken sosyalist düşünceye sahip gazeteciler Sabiha-Zekeriya Sertel ile yine devletçi kanatta yer alan Hüseyin Cahit Bey arasında Tan Matbaası baskınına kadar gidecek bir polemik başlar.

DP/AP - CHP polemikleri
Çok partili hayatla birlikte polemikler iki partinin düşüncesi arasındaki yazarlar arasında çıkar. 1950’lerde başlayıp 70’ler boyunca süren bu hatta yine iki net kutup vardır. Biri iktidar biri muhalefettir. Roller yer yer değişir.

Özal dönemi polemikleri
Türkiye’nin 12 Eylül Darbesi’nin bir sonucu olarak 1983 yılında neoliberal düzenle tanışması yani Turgut Özal (ANAP) iktidarı da yeni bir polemik hattı geliştirir. Genellikle Uğur Mumcu’nun bir kutbunda yer aldığı bu polemiklerin konusu “yolsuzluklar” , “döneklik” vs. gibi yine iktidar-muhalefet hattıdır. Emin Çölaşan-Mehmet Barlas polemikleriyle süren bu dönemde, iktidarın nimetlerinden yararlanan bazı ayrıcalıklı “gazeteciler”le, bunları “gazeteciliğin” konusu yapanlar baş roldedir. O zamanlar “yolsuzluk” kayıtsız şartsız kötü bir şeydir ve bunu sorgulamak da polemik sebebidir. Bu yolsuzluk polemikleri hattı, 90’lı yıllarda artan Laikçi-İslamcı çekişmesine de eklemlenerek sürer.

AKP ilk dönem polemikleri
AKP iktidarının ilk dönemleri, bugün oyun dışı kalmış liberallerin AKP’yi allaya pullaya satma çabalarıyla, “AKP sizin bildiğiniz gibi değil, günü gelince demokrasi tramvayından inerler” diyenler arasındaki polemiklerle geçer. İyi kötü yine iktidarı savunanlarla muhalefettekiler arasında bir kalem mücadelesi vardır.

Ve silgi çekişmesi
Bu kalem kavgaları şimdi tarihten bir esinti. Zira bugün, haftalardır kalem kavgası olarak okuduğumuz şey “Kim daha çok Reisçi” kavgası. Her iki taraf da Reis’ten gelen işaretleri; “Reis bizi destekliyor” diye yorumlaya yorumlaya kapışıyor. Yani medyada iktidar-muhalefet eksenli kalem kavgası bile yok artık. Zaten öyle bir polemiğin eşit bir zemini de yok. O zemin kayınca, derdi gazetecilik olmayan iki grup, hangimizin silgisi gerçekleri daha güzel siler çekişmesine düştü. Pelikancılar filan deyince, çocukluğumuzun o meşhur yeşil silgisi de geliyor bak akla. Tarihin bir cilvesi diyelim. İyi silen kazansın.