Market rafındaki sütün bile üç aylık ömrü olduğu belli, biz yarına çıkıp çıkmayacağımızı bilmiyoruz. Kader değil, devlet…
Ali İsmail Korkmaz pankartı önünde tek yumruğu havada fotoğrafıyla tanıdığımız Ali Deniz Uzatmaz artık pankartlarda… Suruç için yas tutanlar için şimdi yas tutuyoruz. Memlekette cinayetler, görüntüyü karşılıklı çoğaltan aynalar prensibiyle ilerliyor.

Kanlı 1 Mayıs’ın ardından yapılan ‘Ellerinde Pankartlar’ı söyleyip halay çekerken, “bu meydan kanlı meydan” dedikleri anda bombaların patlamasıyla insanlar öldü. Uğur Mumcu’nun katledilmesi üzerine Uğur Mumcu adı verilen genç için söylüyoruz artık, “vurulduk ey halkım unutma bizi…”
Suruç’a giden otobüste çekilen selfie fotoğrafın bir benzeri barış için Ankara’ya giden otobüste de çekilmiş. Yine önde bir güleç kız, ardında otobüste zafer işareti yapmış insanlar…

Önde bir güleç kız; Dicle Deli. Bizim mahalleden hayal meyal hatırlıyorum. Eylemlerde görürdüm. Suruç’ta katledilen Koray Çapoğlu gibi… Menderes, “her mahalleden bir milyoner çıkacak” dermiş, şimdi birkaç milyonerin gaddarlığıyla her mahalleden birden fazla ölü çıkıyor. Dicle’nin yüzünü cenazesinde, yakaya iğnelemiş fotoğraflarından ezberledim. Dicle’nin önceden hazırlanmış yaka fotoğrafları kalabalığa yetmiyor. Fotokopiden fotokopiyle, fotokopinin fotokopisinden fotokopiyle çoğaltıla çoğaltıla görüntü silikleşmiş. Dicle bir siluet olarak yakalarda… Aslı kadınların omuzladığı tabutunda.

Toprağa verildikten sonra tabutunu mezarlığın duvarına yaslarlarken Dicle’nin sarıldığı battaniye düşüyor. Kadınlar kışlıkları naftalinleyip kaldıranların özeniyle battaniyeyi kat yerlerinden milim taşmayacak şekilde katlıyor.

Cenaze programı diye bir şey var hayatımızda artık. Ölü sayısı… 100’ü aşkın… Sayı netleşemiyor zira hâlâ beden parçalarından DNA testiyle ölenlerin kimliği tespit edilmeye çalışıyor.

Başbakan Davutoğlu, “canlı bomba listesi elimizde ama eylem gerçekleşmeden bir şey yapamayız” diyor. Hukuk devletiyiz ya ondan! Eylem için sokağa adım atan gözaltına alınır, tweet atan yargılanır ama şüpheli canlı bombaya bir şey yapılamaz. Niye abi, canlı bomba iyi ama çevresi mi kötü? Canları istedi mi makul şüpheli diye arama yapıyorlar. Maktuller “barış” diyenlerse, şüpheliler makul değil makbul oluyor demek devlet nezdinde…
Devlet erkânı tam kadro kınıyor saldırıyı. Yaralılara ve ilk yardım için gelenlere polis gaz sıkmamış gibi, polis araçları yüzünden ambulansların alana girişi engellenmemiş gibi…

Devlet erkânı ekranlarda taziye verdiği sırada saldırıyı kınamak için sokağa çıkanlara gaz sıkılıyor, ateş açılıyor, darp ediliyor, gözaltına alınıyor.
“Hayatı Durduruyoruz” çağrısıyla grev yapıp, Cerrahpaşa’dan Beyazıt’a yürümek için toplananlara; polis anons yapıyor: Valilik güvenliğimiz nedeniyle yürüyüşe izin vermiyormuş! Güvenliğimiz için hastane kapısına TOMA çekilip namlusu bize doğrultuldu.

Güvenlik nedeniyle olacak, Diyarbakır’da Ankara Katliamı’nı protesto etmek isteyenlere gerçek mermiyle ateş açıldı.

İçişleri Bakanı’na “istifa edecek misiniz?” diye sorulduğunda Adalet Bakanı’nın gülüşü. Büyükanne, senin gülüşün niye bu kadar vicdansız?
İktidar… Katliamın ardından gazetelere verdiği ilanda, “sen ben yok Türkiye var” deyip görsel olarak, AKP’ye evet basan bir mühür koydu.

“Barış” diyenler arkadaşlarını “öldün mü?” diye arıyor. Yaralı listelerine tanıdık var mı diye bakıyoruz. Bulamazsak rahatlayamıyoruz, ya ölenlerin listesindeyse aradığımız? İnsanlar ölmüş yakınlarını tek parça bulmayı umut ediyor. İnsanlar bedeni parçalanmış yakınlarına, uzuvlardan kimlik teşhisi yapılabilmesini umut ediyor.

BirGün gazetesi ‘canlı bombayı tanıma ve korunma rehberi!’ yayımladı. İroni değil. Analiz. Ciddi ciddi okuduk. Artık lüzumlu bilgi bu çünkü bizim için.
Devlet politikası, hayatta kalanları da sürekli dünyayla helalleşme ruh haline sürüklüyor.

Şimdi… Gerçekten üzüntüden kolumuzu kaldıracak halimiz yok. Ama el mecbur, el havaya kalkacak. Yumruk olarak, zafer işareti olarak… Bir karanfili havalandırmak için. Bir gün yine… Bir halay başı mendilini sallamak için.