12 Eylül darbesi sonrası tutuklu bulunan oğlunu ziyaretinde, Kürtçe konuşmak yasak olduğu için bildiği tek Türkçe cümle ile sadece “Kamber Ateş nasılsın?” diyebilen İpek Ateş yaşamını yitirdi.

"Kamber Ateş nasılsın?" sorusuyla tarihe geçmişti: İpek Ateş yaşamını yitirdi

12 Eylül faşist darbesinin ardından Kürtçe konuşmak yasak olduğu için oğluyla sadece ‘Kamber Ateş nasılsın?’ diyerek konuşabilen İpek Ateş’in yaşamını yitirdiği öğrenildi.

HDP’nin sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda başsağlığı dilenerek şu ifadeler kullanıldı:

“12 Eylül Darbesi sonrası cezaevi ziyareti sırasında, Kürtçe konuşmak yasak olduğu için bildiği tek Türkçe cümle olan ‘Kamber Ateş nasılsın?’ diye oğluna seslenen İpek Ateş hayatını kaybetti. Tüm adalet ve anadili savunucularına ve yakınlarına başsağlığı diliyoruz.”

KAMBER ATEŞ YAŞANANLARI ANLATTI

O gün yaşananlara ilişkin İpek Ateş'in oğlu Kamber Ateş Yeni Yaşam gazetesine şunları söylemişti:

Sivas İmranlı ilçesinin Dere köyündeniz. Mektup yazdılar “Annen çok özledi ziyaretine gelecek” diye. Biz cezaevi yönetiminin bize dayattığı bazı uygulamaları kabul etmiyorduk. Bu yüzden de bize daha sert davranıyorlardı. Kürtçe konuşmak zaten yasaktı. Bu konuda hazırladıkları afişleri ziyaretçi kabinlerine ve koridorlara asmışlardı. İşte alçak sesle konuşmak, işaretleşmek ve Türkçe’den başka dile konuşmak yasak diye. Annemin geleceğini öğrenince ben biraz telaşlandım. Annemin Türkçe bilmediğini biliyordum. Zaten o güne kadar köyden çıkmamıştı. Eğer Kürtçe konuşursak sorun çıkacağı belliydi. Görevlilerin herhangi bir şey söylemesi veya yapması durumunda ben sessiz kalamazdım. Bir sorun, bir arbede çıkardı. Annemin buna tanık olmasın istemezdim. İkimiz de şiddet görebilirdik. Ben, Dev-Yol davasında yatan Ruşen Sümbüllüoğlu ile aynı hücreyi paylaşıyordum. Konuyu kendisine anlattım. Biraz bu konuda sohbet ettik. Annem, kız kardeşimle geliyordu. Kız kardeşim Türkçe biliyordu. Ruşen’e bunları anlattım. O zaten bir şeyler yazıyordu. Ben bunları anlatınca notlar falan aldı. Herhangi bir durumda sessiz kalmayacağım, böyle olursa da hücreye gelmeyebileceğimi söyledim. Çünkü direkt işkenceye götürebilirlerdi.

Ondan sonra çıktım ziyarete. Kız kardeşimle konuştum. Hoş beş ettik. Birden annem hareketlendi ve kız kardeşimi kolundan tutup biraz geriye çekerek, kendisi bana yaklaştı ve “Kamber Ateş nasılsın?” dedi. Ben şaşırdım ama çabuk toparladım. “İyiyim anne, sen nasılsın?” diye sordum. Ancak cevap vermedi. Yine biraz kız kardeşimle konuştu. Annem yine aynı şeyi yaptı ve yine bana “Kamber Ateş nasılsın?” diye sordu. Bu durum üç kere tekrarlandı. Her defasında aynı şekilde yanıt verdim. Önce annemin biraz da olsa Türkçe öğrendiğini sandım. Ama böyle tekrarlayınca durumu anladım. Sadece bunu ezberletmişlerdi. Eğer Kürtçe konuşsaydı benimle hem kendisi hem de ben şiddete maruz kalacaktım. Onun için dışarıda bunu ezberlemiş. Aslında ezberlediği sadece “nasılsın” kelimesi, adımı soyadımı zaten biliyor.

Görüşme böyle bitince sevinçle hücreye geldim. Ruşen’e anlattım. Sonra ben ayrıldım, Çanakkale’ye gönderdiler. Ruşen’i de Antep’e göndermişler.

Sonra bir gün Cumhuriyet gazetesinde bir haber gördüm, işte ‘Kamber Ateş Nasılsın?’ isimli öykü, cezaevi öyküleri yarışmasında birinci oldu ve yayınlanacak kitaba da bu isim verilecek diye. Biz zaten Ruşen ile mektuplaşıyorduk. O da yazdı bana böyle böyle diye. Ruşen benim anlatımlarımdan yola çıkarak bir öykü yazmış ve yarışmaya göndermiş."