Kamera arkasında cinsiyet eşitsizliği

Son iki haftadır erkek yönetmenlere kıyasla kadın yönetmenlerin sayılarını masaya yatırdık. Çekilen filmlerin A.B.D.'de son 5 yılda sadece %8,8'i, İngiltere'de son 10 yılda %14'ü, Avrupa'da ise son 7 yılda %21'i bir kadın yönetmene sahip. 2014'ten bu yana Türkiye'de vizyona giren filmlere baktığımızdaysa 349 yerli filmden sadece 42'sinin yönetmenlik koltuğunda bir kadın bulunduğunu görüyoruz (%12,03). Tüm ülkelerdeki benzer veriler, sistematik bir eşitsizliğe işaret ediyor. Ne yazık ki senarist, kurgucu, görüntü yönetmeni gibi rollerdeki rakamlar da bu ortalamalara paralellik gösteriyor.

Yıllar içerisinde sinema kültürü de en fazla erkeklere yer açan ve erkek egemen bir döngü üreten bir makineye dönüşmüş durumda. Sadece kamera arkasında değil; sinema öğrencilerinden eleştirmenlere kadar, yedinci sanatın pek çok katmanında benzer bir karamsar tablo var. Şöyle düşünelim; çekilen filmlerin %90'ının erkeklerin elinden çıktığı, hikâyelerdeki başkahramanların sadece %11'inin bir kadın karakter olduğu bir ortamda, genç sinemaseverlerin idolize ettiği isimler de muhtemelen erkek olacaktır. Bu kültürel döngü içerisinde kadınların sinema okumak için erkeklere göre daha az ilgi gösterdiği (belki de nihayetinde bir kariyer görmediği) bir gerçek. A.B.D'de üniversitelerdeki sinema bölümlerindeki kadın öğrenci oranlarının yavaş ama düzenli olarak geriye doğru gitmesi zaten bunu doğruluyor. Günümüzde çalışan görüntü yönetmenlerinin %96'sının erkek olduğu bir ortamda, görüntü yönetmeni olmak isteyen kaç kadın sinema öğrencisi olabilir? Ya da çekim sürecine değil sonrasına bakalım. Meryl Streep daha bu sene eleştirmenler arasındaki cinsiyet dağılımının adaletsizliğine işaret etmişti; internetteki en büyük eleştiri veritabanı Rotten Tomatoes'taki baş eleştirmenlerin %78'i erkek.

Uzun vadeli önlemler

kamera-arkasinda-cinsiyet-esitsizligi-199019-1.
İşleri karışık hale getiren de bu döngü. Örneğin; Avrupa'da filmlere yapım desteği olarak verilen fonların %84'ü erkek yönetmenlere veriliyor. 88 yıldır verilen En İyi Film Oscar Ödülünü alan filmlerden sadece 8 tanesinin kadın yapımcısı var. Cannes'da son 10 yılda ana yarışmaya seçilen 223 filmin sadece 20'sinin yönetmeni kadın... Bu durumlar kültürel döngünün doğal bir sonucu mu yoksa sistemin adil olmayan mekanizmalarına birer örnek mi? Mesela En İyi Yönetmen Oscar'ını bugüne kadar sadece bir kadın yönetmenin (Kathyrn Bigelow) kazanmış olması, film üretim sayılarındaki dağılımın doğal bir sonucu mu, yoksa %77'si erkek olan bir akademinin kararlarına bilinçsiz ama sistematik bir şekilde sinen bir adaletsizlik mi? Muhtemelen günümüzde bu olgulardan ikisi de iç içe geçerek tek bir gerçek haline gelmiş durumda. Adil olmayan mekanizmalarla dolu bir sistem ve bunu sürekli olarak yeniden üreten, rasyonalize eden bir kültürel döngü iç içe geçmiş durumda. Acil önlemler tam da bu yüzden gerekiyor.

Bu mesleki ve kültürel döngüyü kırmak için uzun vadeli hedeflerin belirlenerek, sürecin kilit noktalarında pozitif ayrımcılık uygulanması gerekli. Atılacak hiç bir adım meseleyi kökünden çözebilecek gibi görünmeyebilir. Ama her minik adımın zincirleme etkisini de unutmamak gerekir. Sözgelimi, yönetmen veya yazarı bir erkek olan filmlerde başkahramanların sadece %4'ü kadın. Ancak yönetmen veya yazarı bir kadın olan filmlerde bu oran %39. Kadın yönetmenler sadece hikâyede değil işe alımda da kadınların alanını genişletiyor. Yönetmeni kadın olan filmlerde, kamera arkası rollerin erkek ve kadınlara dağılımında da daha adil bir oran var.

Alınacak önlemlerin zincirleme etkileri de düşünüldüğünde, kadın yönetmenlerin sayısının artırılması meselenin püf noktalarından biri. İngiltere'nin 6000 üyesi bulunan yönetmenler birliği, yapım için verilen destek fonlarının erkek ve kadın yönetmenlere %50-%50 şeklinde bir kotayla dağıtılmasını istedi. Avrupa ve A.B.D.'de yapım fonlarından, meslek birliklerinde düzenlemelere kadar pek çok farklı önlem tartışılıyor. Türkiye'nin her yıl büyüyen sinema sektörü için de hiç değilse minik adımları tartışmaya açmanın vakti gelmiş olsa gerek.