“Bir sabah askerler evimize baskın yaptı. Evde böyle beş altı kişiydik. İçeriye girdiler, tüm eşyalarımızı alt üst ettiler. Allah küçük oğlumu vereli henüz 15 gün olmuştu, kırkım çıkmamıştı. Baskın yaptılar, beni dövdüler. Akşam yine evimize baskın yapıldı. Beni alıp panzerin içine koydular. Bir korucu bir tarafımda durdu bir korucu diğer tarafımda durdu. 13 yaşındaki oğlumu da yatağının içinden çıkardılar. Onu da karakola götürdüler. 3-4 gün beni karakolda tuttular, oğlum da yanımdaydı. Başı dizimin üstündeydi, gözlerini bağlamışlardı, bodrumda birlikteydik. Üçüncü gün oğlumu askıya aldılar. Beni kapının önüne götürdüler, oğlunu görüyor musun, dediler. Zaten onu öldürmüşsünüz, dedim. Oğlum askıdaydı, anne susadım, dedi. Ben ona su veremedim, bırakmadılar. Bir daha göremedim…”


Hayat Altınkaynak, oğlunu son görüşünü böyle anlattı.

Davut Altınkaynak’ın annesi Hayat, askıya asılmış haldeki oğlunu en son işkencede gördüğünde yıl 1995’ti.

13 yaşındaki Davut o odada, Filistin askısında öldü.

Mardin, Dargeçit’te sekiz kişiyle birlikte gözaltında kaybedilen Davut Altınkaynak ile 16 yaşındaki Nedim Akyön’ün kemikleri 21 yıl sonra bulundu. Öldürülüp bir dağ başındaki kuyuya atmış, üzerlerini de taşla kapatmışlardı. Yakınları kemiklerini teker teker elleriyle topladı. İki çocuğun cenazesi mezarına Mayıs 2016’da kavuştu.

Onları işkencede öldürüp “toplu mezar” yaptıkları kuyuya atanların yargılanması ise halen sürüyor.

Biz davayı ‘Dargeçit JİTEM davası’ olarak biliyoruz. Sanıklar, Dönemin Mardin Jandarma Komando Tabur Komutanı Hurşit İmren, Dargeçit İlçe Jandarma Komutanı Mehmet Tire, Dargeçit Merkez Jandarma Karakol Komutanı Mahmut Yılmaz, Karakol Komutanı Yardımcısı Haydar Topçam ve Uzman Çavuş Kerim Şahin ile korucular.

Yargılanıyor dediysek tutuklanan, cezalandırılan yok. 15 yıl önce açılan soruşturma davaya dönüştüğü haliyle kaldı, yakınları gözaltında kaybedilenlerin avukatı Erdal Kuzu hukuken bir netice almak için uğraşıyor ama savcı, delil olmadığını ileri sürerek tüm sanıkların beraatını istedi.

Delil olmadığını iddia etti çünkü, “olay anlarını kaydeden herhangi bir kamera kaydı dosyada mevcut değildi.” Yani 1995 yılında gözaltında işkencede ölenleri kameralar kaydetmemişti!

Bu absürt gerekçeye başka bir gerekçe daha eşlik etti: “Maktullerden elde edilebilen bulgular ile sanıklardan alınacak örnekler arasında doğruluğu yüksek sonuçlar veren moleküler genetik inceleme yapılma imkanının bulunmaması.”

Yani, öldükten 21 yıl sonra sadece kemikleri bulunan maktullerde DNA testi yapacak bir şey kalmadığı için sanıkların beraatına…

Durumu yine en güzel Hayat Altınkaynak özetliyor: “Naif (sanıklardan Naif Çelik) gibiler, ne yaptıysak devlet için yaptık, diyorlar…”

Devlet de karşılığını veriyor. Davanın son duruşması dün görüldü. Zamanın savcısı tanık olarak çağrıldı ancak firari olduğu için salonda yoktu, başka da bir gelişme olmadı.

Davut’un babası Abdülaziz Altınkaynak bir duruşmada “Hukuk düzeninin suçluları koruduğu bir ülkede yaşamak istemiyorum” demişti.

Hukuk düzeninin ibreyi tekrar 90’lara kırdığı bir dönemde, Abdülaziz Amca’nın pek fazla seçeneği yok gibi görünüyor.