Başka tür bir özlem bu benimkisi. Yaklaştıkça uzaklaşıyormuş hissi yok mu, işte o his içimdeki özlemi daha da alevliyor ve adımlarım kendiliğinden hızlanıyordu

Başka tür bir özlem bu benimkisi. Yaklaştıkça uzaklaşıyormuş hissi yok mu, işte o his içimdeki özlemi daha da alevliyor ve adımlarım kendiliğinden hızlanıyordu. Meydana vardığımda nefes nefeseydim. Zemheri güneşinin ısıtmayan ışıkları vitraylar üzerinde dans ediyor, ışık cümbüşü sokağa taşıyordu. Durdum. Aslında durmamış, bu muhteşem manzaraya çakılı kalmıştım. Bu kısa moladan yararlanıp bir yol nefeslendikten sonra, yeni yılın ilk kahvesini içmek üzere Sırçınara’a duhül ettim.

Bu giriş paragrafı her ne kadar bir Sırçınar güzellemesi gibiyse de öyle değil. Zira Sırçınar gerçekten pek çok özelliği olan bir mekan. Tüm özelliklerini de müdavimlerinden almakta. Burası sadece bir kahvehane değildir. Sokağın felsefesi burada dillenir. Bir tür okuldur Sırçınar. Bir tür mabedtir aynı zamanda. Cami avlularındaki ak sakallıları gören Dümenci

“ sakal ve hırkayı gördüm ama filozofu göremedim” derken bir anlamda Sırçınar’ı caminin yerine ikame etmekte gibidir. Evet,  az önce dediğim gibi, burası aynı zamanda bir okuldur. Sabah ilk girenin günün sözünü yazdığı bir tahtası vardır dipteki duvarın dibinde. O gün o söz üzerine mutlaka bir şeyler söylenir. İşte, bu günde latince bir sözcük var tahtada;

“Ira furor brevis est / Kızgınlık kısa süren bir deliliktir.”

Hoşaf Sami, Cenap Hoca, Kasap Hüseyin, Dümenci Holi, Sinek Efe, Hıdır Dayı... Hepsi bir masa etrafına kümelenmiş. Sohbeti de bir hayli mayalamışlar hani..Şiktan’a, her zamanki gibi işaretini yapıp, bir sandalye kapıyor ve çembere dahil oluyorum sessizce.  Küçük kaş-göz işaretleriyle, kafa eğmelerle sohbet bölünmeden selamlaşıyoruz müdavimlerle.

Cenap Hoca – Hoşaf Sami nereden bulmuş bielmem ama şahsen ben bugünün sözünü pek beğendim. Aynı zamanda gündemle de çok iyi örtüşüyor. 

Hıdrr dayı – Söylesene Cenap Hoca, kızgınlık süreğen hale gelirse, o zaman delilik hali de süreğen olur mu bu durumda?

Cenap Hoca- Kimi kast ettiğini anladım Dayı. Evet, olur tabi, neden olmasın. Öğrenciler sana karşıysa, işçiler sana karşıysa, stad tribünleri sana karşıysa ve de heykeller ucube olup gölgesi üzerine düşüyorsa, kısacası “ herşey üstüme üstüme geliyor “ diyorsan bil ki sen ters yola girmişsin. Girdiğin yol aklın terk ettiği yoldur.

Hoşaf Sami- Başından beri aklın terk ettiği bir yolda,  durmak yok naraları atmıyorlar mı sanki. Üzerinde seyrettikleri yol, yeni liberal yol, aklın değil, vahşi kapitalizmin zulüm yolu.

Kasap Hüseyin – Öyle diyorsun amma bak Arınç’ta , herkesi vahşi kapitalizmin pençesinden kurtaracak bir sistemi Türkiye’de yerleştirmekten” söz ediyor.

Dümenci Holi- Ben dümenciyim ama bunlar benden kat be kat dümenci. Benim akrabalarım Dilovası’nda yaşıyor. Çoluk çocuk her gün zehir soluyorlar. Geçenlerde Kocaeli Üniversitesi  Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu “ Anne sütünde bile ağır metale raslandı.” diye açıklama yaptı. Dilovası’nda bebeleri bile zehirleyen vahşi kapitalizme kim sahip çıktı dersiniz? AKP Kocaeli milletvekili   Eyüp Ayar.

Ayar’a göre durum o kadar korkutucu değilmiş. O kadar değilse ne kadar?

Bir de sitem etmiş Hamzaoğlu’na “ neden sadece Dilovası’nda araştırma yapıyor” diye. Yani git başka yerlerde yap araştırmanı, beni tamda seçim arifesinde rahatsız etme demeye getiriyor.

Cenap hoca- Doğru söylüyorsunuz arkadaşlar. Bunlar vahşi kapitalizmin kokuşmuşluğunun yaratıcılarının ta kendileri aslında. Pisliği, pis kokuyu yaratanlar zaten o kokuşmuşluktan geldiklerinden o kokuyu duymazlar. Boşuna dememiş Brecht ; “ Osuruğun burnu yoktur “ diye..

Uzun zamandır konuşmaları sessizce dinlemekte olan Sinek Efe söze bodozlama dalıverdi

- Ben en çok biz Galatasaraylılara ‘ şerefsiz’, ‘nankör’, edepsiz’ diye küfretmelerine kızıyorum. Boynuz kulağı geçer derlermiş. Bu Sultan Tayyip, dedesi Abdulhamit’i bile geçti. Protesto ediyoruz kardeşim, onuda, başkanı da, Stadın ismini de. Tamda dediğiniz gibi, vahşi kapitalizm paranın gücü ile her şeyimizi teslim almakta. Bu kapitalistlerin kabesi para ise, seccadeleri de reklamdır annadınızmı. Sırf reklam uğruna Ali SamiYen ismini Hariri’nin Telekomuna  yeğleyenleri de protesto ediyoruz.

Kasap Hüseyin- Doğru söylüyor valla. Yer gök reklam oldu birader. Adam yol kenarına peyzaj yapıyor sonra Osmanlı kültürünün  ucubeliğinden olsa gerek önüne devasa reklam panosunu dikiveriyor. Sonra da koca koca kentlerin reklam panolarını ışıklandıracam diye ülkemin canım vadilerini, dereleri, tüm güzelliklerini içinde yaşayanlarla beraber katlediyor .      

Beş bilbord bir dere. Harca gitsin. Yakışır İmam’ın kapitalistlerine...

Dümenci – Yakışır... Valla sakızlara mani gibi oldu. Yarında bunu yazalım tahtaya. Haa, bu arada Sinek Efe sen de sözlerine dikkat bak! Öyle sultan, multan derken kendini Silivri’de buluverirsin sonra..

Sinek Efe- Sultan da derim padişah ‘ta. Eğer icraatlerini beğenmiyorsam, istediğim gibi protesto ederim arkadaş. Hem ben onlar gibi küfretmiyorum. Bak, şimdi inadına  bir kez daha protesto ediyorum, ıslıklıyor ve de yuhalıyorum işte..

“Bende” diyerek bir uzun yuh çekti Kasap Hüseyin. Ardından ötekilerde. 

Bir anda tüm kahveyi ıslık ve yuh sesleri kapladı. Açılan kahve kapısından Türkiye semalarına dalga dalga yayıldı.

Şiktan çayları tazelerken- İşte tam bir organize iş, kameralar iş başına. diye öyle bir haykırdı ki bu kez de tüm Sırçınar kahkahadan yıkıla yazdı...