Başlık bana değil, Şırnak İl Emniyet Müdürlüğü’ne ait. Gazeteci Hacı Bişkin sormuş: Cizre’de son beş yılda kaç kişiye zırhlı araç çarptı? Kolluk kuvvetlerine ait bu araçları kullananlarla ilgili açılmış bir soruşturma var mı? Emniyet cevap vermiş, bunlar “kamuoyunu ilgilendirmeyen konular.” Doğru mu peki? Önceki gün, dershaneye giderken kayyımın koruma polislerine ait aracın çarptığı 23 yaşındaki Abdulgaffar Dayan’ın ölümü ilgilendirmiyor mu sahi kimseyi? Şırnak gibi, yaşamın çetin koşullar altında sürdüğü bir coğrafyada, evlat büyütmenin, üniversite çağına getirmenin ve onun geleceğe dair umudunu korumanın aslında nasıl zor bir mücadele olduğunu anlayabilir miyiz acaba uzaktan? Sanmam. Hal böyleyken, emniyet haklı olabilir gibi geldi bana. Çünkü yaşamıyla ilgilenmediklerimizin ölümü de, ölme biçimi de ve bunun sürekliliği de sahiden kamuoyunun, yani bizlerin gündemi olmaz, olmuyor.

***

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi’nin hazırladığı rapora göre 2008-2022 arasında zırhlı araç çarpması sonucu 4-17 yaş arasında en az 20 çocuk öldü. Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) verilerine göre de 2018-2021 arasında güvenlik güçleri ve kamu kurumlarına ait araçların çarpması sonucu 9’u çocuk, biri engelli, toplam 16 kişi öldü, 13’ü çocuk 41 kişi de yaralandı. İnsan hakları savunucuları, yargıya etkin soruşturma yürütülmesi için çağrı yapıyor, çünkü aşırı hızla ve trafik kurallarına aykırı bir şekilde kullanıldığı tespit edilen zırhlı araçların sürücü ve amirlerinin korunduğuna dair örnekler var. Bunlara, olay yeri tutanaklarının sürücünün ceza almayacağı şekilde düzenlenmesi de dahil, cezaların asgari bir paraya çevrilmesi de… Ölenin asli, öldürenin tali kusurlu bulunduğu doğunun sokak ve caddelerinde ölümler ne yazık ki, gösterdiği devamlılık ve artışla sıradanlaşmışa benziyor.

***

Cezasızlık politikası bu ülkenin hücrelerine kadar işlemiş bir gerçek. Hep bir ‘yücenin’, ‘kutsalın’, ‘büyüğün’ ne olursa olsun korunması gerektiğine dair kuvvetli bir inanç gerekçe oluyor. Burası, hatanın/suçun sorumluluğunu aldıkça güçlenmeye değil, hatanın/suçun ortaya çıkmasıyla güçten düşüleceğine inananların coğrafyası. Dolayısıyla iş gerçeğin tespit ve kabulüne geldiğinde, fail olan kurumlar ve görevliler, devletin kutsal çatısı altında buluşuverirler. Bir çocuğun bisiklete binip oyun oynadığı sokaklarda sabah akşam neden zırhlı araçların gezdiğini, en güvende olmaları gereken yerde ve zamanda, evlerinde gece uyurken neden duvarı delip geçen bir panzerin altında kalıp öldüğünü sorgulamaya başladığınız an ise sakıncalı listesine kaydediliverir adınız. Kutsallara aldırmayan imansızlar! Büyüklerini saymayan asiler! ‘Yüce’ ilan edilen tek bir şeyin bile ardında kalmayı reddeden hainler! Çocukların sokaklarda zırhla, kurşunla, dayakla öldürüldüğü yerde, ilgimizi “kamuoyunu ilgilendirmeyen konular” üzerine çekmedikçe de hakkımız olan güvenli ve özgür yaşamı ufukta dahi göremeyeceğiz.

***

Aracın altında 28 metre sürüklenip, yerde ağır yaralı halde 40 dakika ambulans için bekletilen Abdulgaffar Dayan kaldırıldığı hastanede öldü. Adalet isteyen, çocukların yaşlıların olduğu sokaklarda zırhlı araçların sürat yapmamasını isteyen aile, emniyetin kendilerine ‘olayın abartılmaması’ yönünde telkinde bulunduğunu söyledi. Malum arada kayyım varken, ölümü ‘başka yerlere’ çekmek olmaz, diye buyrulmuş. Hiçbir yere çekildiği yok aslında, hatta öylece ortada duruyor. Sürücüleri belli, kurumları belli; alınan emirler-görevler belli; cezalar belli, cezasızlıklar belli; ölenler belli, susanlar belli; memleketin doğusu belli, batısı belli. Öz cümle, kamuoyunun demokrasisi ilgisinden belli.