Bugün Köy Enstitülerinin kuruluş günü; 75 yıl olmuş…

Köy Enstitüleri, Türkiye modernleşme tarihinin üzerinde en çok konuşulan projesidir. Nasıl olur da kuruluşundan altı yıl sonra kapatılan (ki içinde ömrü iki yılı aşmayanlar da var) hepi topu yirmi okul bir ülkenin tarihinde bu denli kalın iz bırakır. Bu sorunun bilinmedik bir yanıtı yok; açılışı kapanışı, özgün olup olmadığı, kurucuları, mezunları didik didik edildi. Buna rağmen Köy Enstitüleri hakkında söylenecek söz hâlâ bitmiş değil. Özellikle bugünkü gibi eğitimin derin krizde olduğu dönemde daha çok akla geliyor. Kuruluş günü vesilesiyle ben de bu gün Eskişehir’de yarın Manisa’da bugüne dair çözüm arayan dostlarla buluşup o defteri karıştıranlardan biri olacağım.

Köy Enstitülerinin açılışını “aydınlanma” ve “köy kalkınması” ile; kapanışını bundan rahatsız olan toprak ağalarının siyasi güç olarak iktidarları (CHP-DP) etkilemesine bağlayan egemen bir tespit var. Bu, dünyadan bağımsız tamamen içsel olgular üzerine kurulu indirgemeci bir yaklaşım. Ne yazık ki yazılı kaynaklar ve çok sayıda Köy Enstitülüden dinlediğim öykü bu tespite dayanıyor. Kim bilir belki de üretim biçimi ve ilişkilerindeki değişime, ekonomik değişimin devlet üzerindeki egemenlik (sınıf) ilişkilerine etkisine Köy Enstitülerinin özgünlüğüne zarar vermesin diye dokunulmadan geçiliyor.

Hâlbuki orada açık bir sınıf savaşı vardı; üretim araçları, üretim ilişkileri değişiyor, ortaya çıkan yeni sınıf burjuvazi uluslararası sermaye ile ilişki kuruyor ve bu sınıf, ulus devletin sevk ve idaresini kurucu müttefikleri olan feodallerden, köylülerden, sivil- asker bürokrasiden teslim almak istiyordu. İnsanı görme biçimi, eğitimden beklentisi değişen farklı bir sınıfın (burjuvazi), tasfiye etmeye çalıştığı toplumsal yapının ihtiyacını karşılamak üzere tasarlanmış bir eğitim modelinin yaşamasına izin vermeyeceği açıktı. Kinyas Ağa’nın (Kinyas Kartal) İnönü’yle görüştükten sonra Köy Enstitülerini kapattığı hikayesi size de saçma gelmiyor mu?

Faşist Kemalist devletin baskı araçlarından (ideolojik aygıtlarından) biri olduğu tezinden hareketle Köy Enstitülerine saldırmak daha vahim, problemli bir bakış açısı. Genellikle “sol liberal”lerin dillendirdiği bu tezin kaynağı neo-liberalizmdir.  Komünizmle Mücadele Derneklerinden sonra bayrağı devralan neoliberaller, Köy Enstitülerini hırpalamak için az çaba sarf etmediler. Bunu iki gerekçeyle yaptılar; ulus-devletin sembolik, kamusal eğitimin somut modeli olması… Faşistlerin komünizm yuvası, liberallerin faşizmin eğitim karargâhı olmakla suçlayıp saldırması, Köy Enstitülerinin her şeye rağmen kamusal eğitim modeli olmasıyla ilgiliydi. Bu bakımdan faşistlerin ve libarellerin dil farklılığı paradoks olarak algılanmamalıdır.

Köy Enstitülerinin beni en çok ilgilendiren tarafı kamusal, demokratik ve laik eğitimin modeli olmasıdır. Bunlar, sistemin bu okullardan beklentisine takılmamı engelliyor; kusurlarını görmezden gelmeme yol açıyor. Hele hele karma eğitimin tartışmaya açıldığı, bilimden söz etmenin sorunsallaştığı, öğretmenin özerkliğini yitirdiği, öğrencinin devam edeceği okul türünün devlet tarafından belirlendiği geleneksel İslami eğitime dönüşte mesafe alındığı böylesi bir dönemde Köy Enstitüleri daha çok saygıyı hak ediyor.