Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, İş Sağlığı ve Güvenliği Kamu Spotu Film Yarışması düzenlemiş, üç ay önce de kazanan beş filmi Youtube’a yüklemiş. Mansiyon alan filmlerden birinde, küçük kızı resim yaparken ifadesiz bir yüzle oturan bir adamın konuşmasına tanık oluyoruz: “Ben Ali Yıldız. 38 yaşındayım. Bir kız çocuk babasıyım. Mutlu bir evliliğim var. O gün gelene kadar ‘Bana bir şey olmaz!’ diyordum. İşyerinin sorumsuz davranışları neticesinde gözlerimi kaybettim. Kızım günler geçtikçe önümde büyüyor. Ama onun büyüdüğünü, ilk yürüyüşünü, gülüşünü görememek… İşte en çok insanın içini bu yakıyor.”

Tam da bir kamu spotunda olması gerektiği gibi basit bir film; konuyu kask takma-takmama meselesine indirgemeden neden-sonuç ilişkileri çerçevesinde bir insanlık dramını çözümlemeye çalıştığı, gerçek sorumluyu dile getirdiği için de güzel. Yarışmada birinci olan film daha da güzel, animasyon olmasına rağmen meselenin temelini daha net gösteriyor: Mobil platformlar için geliştirilmiş bir bilgisayar oyunu ekranına bakıyoruz. Oyunu oynayan/yöneten kişinin eli dokunmatik ekrandaki işçi karakterlere müdahale ediyor; önce matkapla çalışan bir işçinin kask, kulaklık ve gözlüğünü çıkarıyor, sonra bir kaynakçıyla inşaat işçisinin güvenlik önlemlerini bir parmak darbesiyle yok ediyor. El bunları yaptıkça güvenlik harcamalarından kıstığı para kasaya akıyor. Bu arada ilk işçinin kulakları, ikincinin gözleri zarar görüyor, üçüncü işçi inşaattan düşüyor ama sorun yok, düşük bir asgari ücret karşılığında çalışacak çok sayıda işçi adayı sırada ne de olsa… Finalde “Daha fazla kazan” cümlesini görüyoruz; ‘n’ harfi düşüyor, geriye ‘daha fazla kaza’ kalıyor…

‘İşyerinin sorumsuz davranışı’ mı?! Kapitalistin insanlığı sıfırlayan kâr hırsı mı?! Bu filmler Diyanet İşleri Başkanı’na Mercedes’i az görürken işçiye 1500 lira asgari ücreti fazla bulan iktidarın ülkesinde yapılıyor, öyle mi?!

Ben de keyifli bir şaşkınlık yaşadım önce, ama sonra bunun TC değil KKTC Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın düzenlediği bir yarışma olduğunu fark ettim. Aydınlanmanın insanın içini karartması ne tuhaf bir şey…

İş güvenliğiyle ilgili kamu spotlarının TC-ÇSGB versiyonunda işçinin değil patronun hakkını korumaya yönelik Amerikan yapımı bazı kapitalist spotlar örnek alınıyor. Bu filmlerde onları izleyen işçilere yaralanma ve bazen ölümle sonuçlanan bu korkunç kazaların, patlamaların, çökmelerin, yıkılmaların, düşmelerin asıl ve tek sorumlusunun işçiler olduğu söyleniyor -dikkatsizliğinden dolayı düşüp beyin kanaması geçiren genç kadını, vakitsizlikten kontrol edilememiş depoda kaynak yapan aptal işçinin yol açtığı patlamayı görmüşsünüzdür. Bu spotların finalinde “Tedbir alın! İş kazası diye bir şey yoktur!” cümlesi beliriyor, muhatabı tabii ki patronlar değil işçiler…

Şimdi, işçiyle böyle acımasızca dalga geçen, TÜSİAD toplantısında muhalefetin asgari ücreti yükseltme vaadinin nasıl korkunç bir şey olduğunu söyleyerek patronlardan oy isteyen bir iktidarın yüzde 45 oy alabildiği bir ülkede ya işçi sayısı çok azdır ya da işçilerin önemli bir kısmı kendilerini aptal yerine koyan hükümete gerçekten de onları giderek aptallaştıran akıldışı bir tutkuyla bağlıdır.

Ama neyse ki bakanlığın adı Çalıştırma ve İşveren Refahını Yükseltme Bakanlığı olarak değişse bile gıkını çıkarmayacak o işçiler işin sadece bir yanını temsil ediyor. Öbür yanda Mercedesperestlere karşı neler yapılabileceğini gösteren Renault işçileri var; iktidarınkinden çok farklı kamu spotlarına giden bir yolda gaza basıyorlarmış gibi görünüyor. ‘Fıtrat’ durağında hiç gelmeyecek otobüsü bekleyenler beklesin, tam da otostop zamanıdır şimdi!