Hemofilide tedavinin omurgasını kemoterapinin oluşturduğunu söyleyen uzmanlar, eskiye oranla tedavide başarı oranında ilerleme kaydedildiğini vurguluyor. Uzmanlar ayrıca, löseminin tek bir faktöre bağlı olarak gelişmediğini; çevresel ve genetik faktörlerin önemli rol oynadığını belirtiyor

Kan hastalıklarının tedavisinde başarı artıyor

DİLARA ŞİMŞEK

Türk Hematoloji Derneği (THD) tarafından düzenlenen 45’inci Ulusal Hematoloji Kongresi Antalya’nın Belek ilçesinde gerçekleştirildi. Kongre kapsamında düzenlenen basın toplantısında konuşan THD İkinci Başkanı Prof. Dr. Tülin Tiraje Celkan, immün (bağışıklık) sisteminin erken dönemde aktifleşmesi halinde lösemi olma olasılığının azaldığını ifade etti.

Prof. Dr. Celkan hemofilinin, kandaki pıhtılaşma faktörü adı verilen proteinin eksikliği sonucu ortaya çıkan bir hastalık olduğunu söyledi.

GÖRÜLME ORANI 100 BİNDE 4

Hemofili hastalarının eskiden erken yaşta yaşamlarını yitirdiklerini dile getiren Celkan, şunları kaydetti:

“Hemofili hastalarının çoğu artık erişkin yaşa gelebiliyor. Hemofilide oran değişmeye başladı. Yüzde 60’ı artık erişkin hastalar ve bu hastalara hematolog bakar. Yıllardır lösemi hastalığına yakalanma değişmedi. Görülme oranı 100 binde 4. Gördüğümüz sıklıktaki değişim itibarıyla çok fazla çalışma var. Anne babanın mesleğinden tutun da annenin hamilelik sırasında yediklerine kadar bakılmış; ama bunların hiçbiri kanıta dayalı değil.”

Löseminin tek bir faktöre bağlı olarak gelişmediğini vurgulayan Prof. Dr. Celkan, “Aynı ortamda bulunan iki kardeş aynı şekilde besleniyorken birinde lösemi gelişiyor. Diğerinde gelişmeyebiliyor. Lösemi hastalığına yakalanma ihtimali tek faktöre bağlı değildir. Genetik faktörlerin yanı sıra çevresel faktörler, o anki vücudun immünolojik cevabı hastalık üzerinde etkili olur” dedi.

TEDAVİDE OMURGA KEMOTERAPİ

Hastalıkla, geçmişe kıyasla daha iyi mücadele ettiklerini belirten THD Başkanı Prof. Dr. Güner Hayri Özsan, hemofilide tedavinin omurgasını kemoterapinin oluşturduğunu belirterek, hedefe yönelik ilaçların eklenmesiyle başarı oranının arttığını kaydetti. Özsan, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Habis hastalıklarda, çok süratli bir devinim var. Her geçen gün yeni ilaçlar ve tedavi yöntemleri bulunuyor. Bir sihirli değnekle bu hastalıkları bir anda yok edemiyoruz ama sonuçlarımız eskisine göre daha iyi. Hâlâ tedavinin büyük omurgasını kemoterapi oluşturuyor. Hedefe yönelik ilaçların eklenmesiyle başarı oranları artıyor. Sınırlı sayıda bazı hastalarımızda ise bu ilaçlar kemoterapi olmaksızın da etki gösterebilir ama oldukça sınırlıdır” diye konuştu.

RADYASYON ÖNEMLİ ETKEN

THD Araştırma Sekreteri Prof. Dr. Meltem Kurt Yüksel ise lösemilerin kesin ispatlanmış bir sebebinin olmadığına dikkat çekti. Atom bombasından sonra lösemilerin insidansının arttığını kaydeden Yüksel, şunları söyledi: “Radyasyon önemli bir etken. Genetik bir takım risk faktörleri lösemiyi kolaylaştırıyor. Ortaya çıkan hastalık tek bir hücrenin anormal bir şekilde çoğalarak kemik iliğinin dolmasına sebep olmakta. Bu da kan hücrelerinin görev yapamamasına neden oluyor. Lösemili hastalar bize genellikle kanama, ateş, halsizlik ve yorgunluk şikâyetleriyle başvuruyor. Akut lösemiler hiç beklenmedik bir anda ortaya çıkıyor. Kronik lösemilerde ise kişi boynunda bir beze ya da ya da kan değerlerinde anormalliklerle bize gelmiştir.”