Üç aşağılık yaratık İstanbul’da ‘İslam’ı yüceltmek’ için insan öldürüyorlar. Kendilerini Allah ilan etmiş can alıyorlar. Can vermek gibi meziyete, can kurtarmak gibi kabiliyete sahip olmayan, sözde karşı çıktıkları modern dünyanın dışkısı olan bu insanımsılar cennete gidebilmek adına dünyayı cehenneme çeviriyorlar. Bunlar Hüseyin’in kafasını kesen Yezid’in çağdaşları. Bunlar Ebu Hanife’yi işkenceden geçirip katleden halifenin leşkerleri. Bunlar Menemen’de Kubilay’ın kafasını kesen, Suriye’de ölü bir askerin kalbini yiyen, Sivas’ta bir otelde insanlar cayır cayır yanarken gülerek, çığlıklar atarak ölümleri kutsayanların dostları. Ama sadece bu kadar da değiller. Onlara silah veren, onları savunan, onları besleyip büyütenler de bunlar. Bunlar kendilerini beşerin ve dünyanın efendisi ilan eden şeref ve iman yoksunları. Bunlar –bırakın şu dünyadaki yokluğu, yoksunluğu ortadan kaldırmayı düşünmeyi- kafalarındaki ‘cenneti’ bile kat kat, merhale merhale, seviye seviye bir eşitsizlik üzerine inşa edenler.


Yerlerde kan var, cesetler var. Bu leşkerlerden birisinin önünden başörtülü bir kadın koşarak kaçıyor. Hemen yanından bir turist. Bir adam on yaşlarında bir kız çocuğunu kanlar içinde kucağına alıp koşuyor. Ve kan ve revan içinde kalmışken her yer, hemencecik orada, daha kanlar kurumamışken şehit ilan ediliyor kurbanlar. Yani deniliyor ki, ölümünüzü kutsadık, huzur içinde gidiniz gideceğiniz yere. Deniliyor ki öldünüz daha da ölünüz. Bu bezirgân saltanatı devam etsin diye kutsal ölümler icat ettik size. Son bir yılda öldürülen asker, polis, sivil her kim varsa, yani devletin şehit ilan ettiği ne kadar kurban varsa, bir tanesinin, yalnızca bir tanesinin adını söyleyemeyecek, hatırlayamayacak olanlar yeni şehitler ilan etmede ustalaşıyor. Bu da yetmiyor, önlem alması gerekenler fetva veriyor. Madımak’ta insan yakanlar zamanaşımından salıverildiğinde “hayırlı olsun” diyen Erdoğan, katiller için “Cehennemde yerleri hazırdır” diye fetva veriyor. Onları cehennemle korkutarak durdurabileceğini, acılı yürekleri avutabileceğini sanıyor.

Oysa Yeni Türkiye’nin gerçek yüzü bir gün tutulan göstermelik yastan hemen sonra ortaya çıkıveriyor. Bir köprünün açılışında, daha havaalanındaki insan parçaları ve kanlar temizleniyorken, Başbakanın “Bugün burada bayram havası yaşıyoruz” diyebileceği kadar en yenisinden Türkiye’nin gerçek yüzü konfetiler ve gülücüklerle ortaya çıkıyor. Devlet katliamdan bir gün sonra makyajını tazeliyor.

Ve bu yeni Türkiye’nin ayakta kalabilmek için en çok ihtiyacı olan şey, yeni insan tipi de her geçen gün biraz daha tamamlanıyor. Yeni Türkiye’nin taksicisi, insan parçaları arasından topladığı müşterilerini ölüm kokan o yerden kaçırmak için 100 dolar istiyor. Kimisi ‘Türkleri’ bile almıyor. Yeni Türkiye’nin siyasetçisi kapitalizmin kokuşmuş bir atığı olarak görevini yapıyor ve daha fazla pis kokular saçarak fıtratı neyse onu yapıyor. Bir yılda bine yakın insanın katledildiği, yüz binlerin göç etmek zorunda bırakıldığı; onlarca ilçenin, kentin dümdüz edildiği; Lübnan’dan, Afganistan’dan, Irak’tan daha fazla insanın ölür hale geldiği bir ülkede, bütün suçu muhalefette buluyor. Yeni Türkiye’nin siyasetçisi kokuyor. Kapitalizmin pis bir atığı olarak leş kokuyor.
Üç aşağılık yaratık onlarca insanın kanına girmiş, analar, babalar, kardeşler, arkadaşlar Adli Tıp ve morg önlerinde canlarını almak için sıra bekliyor, hükümet mensupları bayram havasında açılış yaptıkları köprünün önünde selfie çekiyor. Ve o köprüden geçebilecek bir arabası bile olmayan ve hiçbir zaman olmayacak olan yeni Türkiye’nin ‘yeni vatandaşı’ patlamanın olduğu akşam televizyonda Survivor’a yine rating rekorları kırdırırken, ertesi gün de bu bayram havasını görüp başbakanını avuçlarının içi patlarcasına alkışlıyor. Ülke kan ve lağım kokuyor...