Resmi hikâye her daim sermaye birikimine yönelik yazılır. Öte yandan, inşaatlara odaklananlar bir yerin ruhunun ve yaşamının fiziki çevreye değil orada deneyimlenmekte olan yaşama bağlı olduğunu unuturlar. Henüz kaybetmemişken, kentin ruhunun peşine düştük.

Kanal İstanbul karşısında Kuzey Ormanları yerleşimleri: Kimin Toprakları? Kimin Köyleri?II

Cihan Uzunçarşılı Baysal

Baklalı, Dursunköy, Balaban1

Kentsel mekanda kök salma hakkı

Bir önceki yazıda, yüzlerce yıllık bir Rum köyü iken, 1923 nüfus mübadelesiyle Selanik çevresinden gelen Müslüman nüfusların yeniden iskân edildikleri ve yeni sakinleriyle bile geçmişi neredeyse yüzyıla dayanan Yeniköy’ü anlattık. Buradan Yunanistan’a (zorla) göç ettirilen aileler ve çocukları, son bir, iki seneye kadar hemen her sene köylerini ziyarete gelmiş, geride bıraktıkları evlerini (bugün sadece iki Rum evi duruyor) aramış, sokaklarında dolanmış, köklerinin peşine düşmüşler. Göçler coğrafyasında “kimin toprakları/köyleri” sorusunun yanıtı çetrefilli; nüfuslar bir kez kökenlerinden kazınmaya görsün!

Sosyolog Sharon Zukin, New York’un dönüşümünü anlattığı çalışmasında2, kent üzerinde ahlaki bir hak olarak kentsel mekânda kökenlere (“origins”) sahip olma hakkını tanımlar. Kökenler ile kastedilen, mekânı bir deneyim olarak tüketmek değil, orada yaşayarak, çalışarak ve gündelik tecrübeleri mekânda yavaş-yavaş biriktirerek, bir devamlılık içinde nesiller boyu mekâna tutunmak ve orada kökleşmektir. Kökenler, bir kentte ya da mahallede yaşayanların orada kök salma haklarıdır.

Kişilerin, ailelerin, yerlerinden edilmeyeceklerine olan inançları, bugün burada bulunan komşularının ve hafıza mekânlarıyla mahallelerinin/köylerinin yarın da onlarla birlikte var olacağına dair beklentileridir. Bu elbette kentsel mekânın hiç değişmeyeceği, dönüşmeyeceği, nüfuslarının farklılaşmayacağı anlamına gelmez; kent zaten böyle bir varlık değildir. Mesele, değişimin, dönüşümün ivmesi ve kapsamıdır. Dağların tepelerini, ormanları, ırmakları yerlerinden sökerek doğal çevre ile peyzajı hızla ve radikal bir biçimde dönüştüren büyük çaplı altyapı ve dönüşüm projeleri ise hızla ve radikal bir biçimde yerleşik nüfusları da köklerinden söküp toplumsal yapıyı yerle yeksan ettiklerinden, kentsel mekânda kök salma hakkını da ihlal ederler.

Bugün mega projelerin baskısı altındaki Kuzey Ormanları köyleri yerleşimlerinin nüfusları, nesiller boyu var oldukları ve kök saldıkları köylerinden, kökenlerinden koparılma tehdidi altındadır. Burada kökenler derken sadece köylerin ilk kurucularının ya da yerleşik nüfuslarının (gacallar) haklarından bahsetmiyoruz, daha sonra çeşitli göçlerle ve en son 80’lerde yöreye yerleşmiş, yeni bir başlangıçla buralarda hayata tutunmuş ve kök salmaya durmuş Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden nüfusları da kapsayarak konuşuyoruz. Tarihi, geçmişi yaklaşık bin yıl öncesine kadar uzanan, zaman içinde Balkanlarla Anadolu’nun hemhal olduğu özgün, otantik bir göçler coğrafyasından bahsediyoruz.

Yenişehir imar planlarına göre yerleşimler

Kanal İstanbul projesinin etrafına kurulacak olan Yenişehir projesinin imar planlarına göre Kuzey Ormanları yerleşimlerinin bakir arazileri, ormanları, su kaynakları, nüfuslarının yüzlerce yıldır ekip biçtiği bitek toprakları, meraları ve yaşam alanları, “turizm, ekolojik kentsel gelişme, finans, bilim ve teknoloji, kongre, fuar, spor, sağlık, ulaşım ve lojistik” merkezlerine dönüştürülecektir. Böylece, yöre, küresel sermayenin adeta “sim-city”si, oyun alanı haline gelecektir. Oteller, AVM’ler, kongre ve fuar merkezleri, sanayi siteleri, spor tesisleri, sağlık tesisleri, üniversiteler, kamping ve rekreasyon bölgeleri, konut alanları, kısaca, akla gelebilecek her türlü inşaat ve emlak faaliyetinin planlandığı bölge, mega bir şantiyeye çevrilecektir. Özgün mekan darmadağın edilirken orada var olan kökler, kökenler, mekan üzerinden nesiller boyu paylaşılan anlamlar ağı ve kolektif hafıza mekandan kazınacaktır. Tüm bu çılgınlık sonlanıp Yenişehir kurulduğunda ise hâlâ yerlerinde kalabilmiş bölge nüfusları, hakları olan bir yaşam tarzından kopartılmış, kendi memleketlerine, ata-dede topraklarına yabancılaşmış olacaklardır.

Yenişehir planlarına göre, bu yazının konusu olan köylerden Dursunköy’ün tamamı konut, ticaret ve turizm bölgesi olurken Baklalı’nın Terkos tarafları imar planlarının dışında kalmakta ama Edirne-Kemerburgaz hattına, Kuzey Marmara Otoyolu’na kadar olan kısmı, Dursunköy gibi konut, ticaret, turizm bölgesi olmaktadır. Terkos bölgesi yerleşimlerinden Balaban ise şimdilik tamamen planların dışındadır. Balaban’ın tamamı ile Baklalı’nın Terkos Gölü çevresinin imar planları dışında tutulması, plan notlarında yer alan ekolojik turizm, macera turizmi, rekreasyon gibi faaliyetleri akla getirmekte ve buralara yönelik yeni imar planlarının sırada olduğu izlenimini vermektedir.

Tepeden inme bir kırım projesiyle yaşamları, yaşam alanları ve geçim kaynakları yok edilecek bu nüfuslar, resmi hikâyede yer bulamayanlardır çünkü resmi hikâye her daim sermaye birikimine yönelik yazılır. Öte yandan, inşaatlara odaklananlar bir yerin ruhunun ve yaşamının fiziki çevreye değil orada deneyimlenmekte olan yaşama bağlı olduğunu unuturlar. Henüz kaybetmemişken, kentin ruhunun peşine düştük. Yeni duraklarımız, Baklalı, Dursunköy, Balaban.

Kuruluş öyküleri, kurucu atalar-dedeler

Kahvehanelerde, özel söyleşilerde, köylerin tarihçelerini sorguladığımızda karşımıza hep bir kuruluş öyküsü ve bu öykünün kahramanı kurucu atalar-dedeler çıktı. Nesiller boyu nakledilen kuruluş öyküleri, ağızdan ağza iletilirken muhtemelen değişikliklere uğramış hatta gerçekliklerini kaybetmiş bile olabilirler ama buradaki önemli nokta, bu öykülerin varlıklarının nüfusları ortak bir geçmişte buluşturup mekâna bağlayan öğelerden biri olmasıdır. Bazı yerleşimlerde, güzel tesadüf, öyküleri bizzat kurucu ataların torunlarından dinledik.

Kurucu atalardan, Dursunköy’ün Tosun Baba’sının mekânda izlerine rastlamak mümkün. Dursunköy Camisi haziresinde Tosun Baba’nın Osmanlı mezar taşlı kabri bulunmakta. Hazirede başka Osmanlı mezar taşları da var ancak harap haldeler. Mezar taşlarını inceleyen bir araştırmacı köyün geçmişinin 620 yıllık olduğunu bulmuş. Caminin arka kapısından çıkınca karşımızda beliren eski Osmanlı çeşmesi de harap; yanı başındaki nalbur dükkanının atık yeri olmuş. Tosunköy, Tursunköy ve Dursunköy, köyün adının geçirdiği değişimler. 70’li yaşlarında bir sakinle kahvehanede yaptığımız mülakatta, hemen her yerleşimden, nerdeyse aynı sözcüklerle seslendirilen, kökler, kökenleri dinliyoruz: “70 yaşımı doldurdum, burdayım. Dedem burda, babam burda. Burda yatıyorlar, camide işte benim sülalem. Geldiklerinden beri tarım hayvancılık.”

Nitekim, Baklalı’daki mülakatımızda da aynı cümleler karşımıza çıkıyor: “Kanal bizi kötü etkileyecek. Birinci derecede çünkü ölüm dirim burda. Yüzyıllardır burda yaşamışım. Mezarlığa gittiğimde sayısız vefatım var. Babam orda, dedesi, onun dedesi, bu kadar geriye gidiyor”. Geçmişinin 500-600 yıllık olduğu söylenen Baklalı da Dursunköy gibi bir gacal köyü3. Kurucu atası hakkında rivayet muhtelif. Köyün köklü ailelerinden emlakçı Aynur Şen, Fatih’in lalalarından Molla Tahir’in çocuklarının Baklalı’yı kurduğunun söylendiğini belirtti. Adından da anlaşılacağı üzere, baklasıyla ünlü Baklalı, Evliya Çelebi’nin kayıtlarında da geçiyor: “Hasılı bu İstanbul’un batı tarafında 70 parça bakımlı ormanlı, avgahlı, bağlı ve bahçeli köyler vardır” diye anlatan Evliya Çelebi bu köyleri Türkeşe4, Kitele ve Baklalı olarak sıralamakta5. Bugün caminin bulunduğu alanda büyük bir külliye bulunduğu söyleniyor. Külliye içinde bir kervansaray ve hamam da varmış. Caminin haziresinde, karşımıza bir Roman sütunu, Osmanlı mezar taşları ve Çanakkale şehitlerinden birinin kabri çıkıyor. Çanakkale’ye asker yollayan yörenin kolektif belleğinde Çanakkale Savaşları önemli bir yer tutmakta.

Dursunköy’ün Tosun Baba’sı gibi Balaban’ın Solak Ağa’sının da izini mekanda sürüyoruz. Adı, Balaban’daki merkezi bir sokağın adında yaşatılıyor. Köklerinin Konya Karaman olduğunun altını çizen köy muhtarı Harun Demir, Osmanlı tarafından Bulgaristan’a yeniden iskan edilen atalarının 1876-77’de, Osmanlı-Rus Savaşı’nın eli kulağındayken göç ettiklerini anlatıyor: “1876-77 buraya göç etmişler. Burası ormanmış o zaman. Valide Sultan Vakıf arazisi buraları. Göl de dahil, vakıf arazisi. O zaman talep yer etmişler büyüklerimizden. Şurda mezarlıkta yatan Solak Ağa diye bir zat, ilk o gelmiş, o talepte bulunmuş. Sonra bizim dedeler gelmiş Bulgaristan’dan…” Balaban, bakımlı tertemiz yolları, hem göl ve hem deniz manzarasıyla bir cennet. Nitekim örnek köy seçilmiş. Çanakkale burada da karşımıza çıkıyor. Köyün girişindeki mezarlıkta devasa bir Çanakkale şehitleri anıtı var. Köyün hemen her yerinden bir Atatürk heykeli, rölyefi, fotoğrafı bizi selamlıyor. Köye giriş de iki yanında Atatürk heykelleri olan tak benzeri bir kapıdan. Kuzey Ormanları yerleşimleri bizi şaşırtmaya devam ediyor.

Kırılma noktaları: Neoliberal tarım hayvancılık politikaları, imar yasakları, 6360 Sayılı Büyükşehir Yasası

Burada anlatılan üç yerleşimde de dahil, ziyaret ettiğimiz köylerin tarihçelerinde üç ortak kırılma noktasını keşfettik. Bunlar neoliberal tarım hayvancılık politikaları, imar yasakları ve 6360 Sayılı Büyükşehir Yasası idi. Üçüncü Havalimanı projesinin bölgede tarım ve hayvancılığı öldürdüğü çok konuşuldu ama aslında proje son darbeyi vurmuştu. Tarım ve hayvancılığın ölüm süreci, son yirmi yılın neoliberal tarım politikalarına, devletin tamamen çekilmesine, desteklerin yetersizliği bir yana imkânsızlığına, katlanan masraflara, akaryakıt, yem gibi girdi artışları karşısında kazançların yetersizliği ile başlamıştı. İmar yasakları da dolaylı bir neden olmuştu çünkü oturacak yer bulamayan genç nüfusların yerleşimleri terkini hızlandırmış, tarım hayvancılık orta kuşağa ve yaşlı nüfuslara kalmıştı.

kanal-istanbul-karsisinda-kuzey-ormanlari-yerlesimleri-kimin-topraklari-kimin-koyleri-ii-774790-1.

Nasıl bir paradokstur ki, senelerdir konutlarına çivi çakamayan, bahçelerine kümes dahi yapamayan yerleşimler, kendilerini yok edecek Yenişehir projesinin planları ile nihayet imar haklarına kavuşmuşlardır: “Çocuğunu evlendirecek, evinin üstünde yer var, avlusunda yer var yaptıramıyor. Kümes yaptırmadılar bize”. Böylece, ilk zikredilişinden itibaren nerelere yönelik uygulanacağını tahmin ettiğimiz “yatay mimari” en fazla 4+1 ile Kuzey Ormanları yerleşimlerine konut projeleri olarak girmiştir. Senelerdir yerleşimler nüfuslarını mağdur eden, gençlerin köyleri terkini hızlandıran imar yasakları, katil projenin çevresinde kurulacak Yenişehir uğruna bir gecede kaldırılıvermiştir. Kim/lerin kent hakkı?

2012’de kabul edilen 6360 Sayılı Büyükşehir Yasası ortak kırılma noktalarının üçüncüsüdür. Yasa doğrultusunda mahalleye dönüştürülen köylerin tüzel kişiliklerinin kaldırılmasıyla muhtarların kiralama, satış, vergi toplama, mahkemede köyü temsil gibi önemli yetkileri sonlandırılmış, köy bütçeleri ilçe belediyelerine devredilmiştir. Bunun sonucunda köylerin hizmetleri düzgün yapılmamakta, gelirlerinden olan köylerin ihtiyaçları yerine getirilememektedir. Köyün ortak malları ve meraları ile köy tüzel kişiliği adına tescilli taşınmazlara ilçe belediyelerince el konması da tarım hayvancılığı olumsuz etkilemiştir. Bu bağlamda, ata dede topraklarının başka ellere gitmesinin isyanını da dinledik: “Ağırıma gidiyor yani. Köyümüzün bu aldığı yerler toprakları dedelerim almış. Hepimizin dedeleri heyet olmuşlar burada. İdare olmuşlar, bu toprakları almışlar da sen gel…al senin topraklarını gitsin. Yani oraya benim kanıma dokunuyor şahsen. Dede toprağı tabii. Bana dokunuyor”.

Bir kırım projesinden diğerine, 3. Havalimanı’ndan Yenişehir’e metalaştırılan yaşam alanları

8 bin 500 yıllık kadim kentin asırlardır temiz havasını, suyunu ve güvenli gıdasını temin eden, ormanları, sulak alanları, bereketli tarım arazileri ve meraları, endemik bitkileri, kumulları, sahilleri, özgün flora ve faunası ve yabanılı ile kentin en değerli bölgesi olması hasebiyle tarihindeki hiçbir uygarlığın el sürmediği; İstanbul’un sürdürülebilirliği ve geleceği için hiç dokunulmaması gereken Kuzey Ormanları, mega projeler vasıtasıyla bir spekülasyon pazarına dönüştürülerek yaşamdan kopartılırken bölge nüfusları da köklerinden kökenlerinden kopartılma sürecindedir.

kanal-istanbul-karsisinda-kuzey-ormanlari-yerlesimleri-kimin-topraklari-kimin-koyleri-ii-774791-1.

David Harvey, dünya üzerinde hemen her kentte rastlanan dönüşüm çılgınlığına işaret ettikten sonra ciddi bir soruyu ortaya atar ve yanıtlar: “Tüm bu yatırımlar ne işe yarıyor; bunlar kimin için?’ diye sorarsanız, giderek şunu yaptığımızı, insanların içinde yaşaması için değil yatırım yapması için kentler inşa etmekte olduğumuzu keşfedeceksiniz... Eğer kara paranızı dünyanın bir ucundan öbür ucuna aklamak istiyorsanız emlak pazarı bunu yapmanın en iyi yolu. Ve aslında üst gelir grupları bu konutları içinde yaşamak için almıyorlar… Böylece devasa bir spekülatif pazar var ve bu pazarın içindeki arazi ve mülk rantları nüfusun geniş bir kesiminin refahı için mutlak surette önemli bir hale gelmiş durumda6”.

Kuzey Ormanları nüfuslarının yüzlerce yıldır üzerinde yaşayıp, geçimlerini sürdürdükleri bakir arazilerde düzinelerce kent projesi, kongre fuar merkezi, AVM, spor tesisi ve bilcümle emlak inşaat projesi yükseldiğinde, Harvey’in söylediklerinin İstanbul’da gerçekleşmesine şahit olacağız. Kuzey Ormanları’nın bereketli arazileri spekülatif bir pazara dönüştürülüp, yaşamak için değil, yatırım yapmak için inşa edilecek kentlere arsa sağlamak üzere yağmalanırken, yerel nüfusları, canlıları, ormanı, suyu, toprağı, flora, faunası, tarım ve hayvancılığı, özgün kültürü ile bölgede yaşama dair ne varsa kovulmuş olacak. Ne Baklalı’nın Tahir Ağa’sı ne Dorsunköy’ün Tosun Baba’sı ne de Balaban’ın Solak Ağa’sının esamesi okunacak; her şey varsa yoksa rant olacak.

Bir sonraki yazı: Karaburun Durusu

12019 Eylül sonundan Aralık ortasına kadar Kuzey Ormanları’nın 8 yerleşiminde, Mekanda Adalet Derneği-MAD araştırma destek programı kapsamında yürüttüğümüz sözlü tarih çalışması: “Kuzey Ormanları Yerleşimlerinde Sözlü Tarih: Kimin toprakları; kimin köyleri? Ağaçlı, Yeniköy, Karaburun, Durusu, Balaban, Tayakadın, Baklalı Dursunköy”

2Naked City-The death and life of authentic urban places (2010). (Çıplak Şehir-Otantik kentsel yerlerin ölümü ve yaşamı).

3Gacal, göçle gelmemiş, yerleşik olan demek. Yenişehir’in etki alanındaki Boyalık ile Yassıören diğer gacal yerleşimler. Dışardan gelen nüfuslarla bugün artık heterojen bir yapıya dönüşmüşler

4Bugünkü Türkköşe. TOKİ’nin burada THY çalışanlarına yönelik bir projesi vardır.

5S.A.Kahraman & Y.Dağlı. Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi (2011).

6D.Harvey. ‘‘Slums and Skyscrapers: Space, Housing and the City Under Neoliberalism’’ http://davidharvey.org/2015/07/video-david-harvey-slums-skyscrapers-space-housing-and-the-city-under-neoliberalism/