Vik vik muhalefeti yapmayan, salt bağımsızlığı savunan iyi ve güzel insanlara ihtiyacımız var, her zamankinden daha da çok

Kandırılma istikrarı…

ALPER TURGUT
@AlperTurgut01

İstikrar, 15 Temmuz 2016 gününe dek, en çok tüketilen kelimeydi, siyaset arenasını geçin, resmen toplumun iliklerine dek işlemişti. Darbe girişiminin ardından, aslında dönem dönem aşina olduğumuz kandırıldık sözcüğü, istikrarın tahtını ele geçirdi, harbi harbi zapt eyledi. Kulakları kanatacak denli çok kullanılıyor, mağduriyet aşkına çarçur ediliyor, göstere göstere, bile isteye… Ve koca koca adamlar ve kadınlar, ekran karşısında, ah tatlı dile aldandık, dindarlar sandık, onlara kandık diyerek, neredeyse ağlaşıyorlar. Yahu gardaşım, çocuk musunuz, meşhur söylemle paraleller, size elma şekeri mi verdiler? Ekstra saf, en masum, tertemiz, cezbedilmeye yatkın, kullanılmaya mahkûm, yönlendirilmeye açık… Bak ya, yoksa kobay faresi, kuzucuk, minnoş filan mısınız? Eee onca yetki ne arıyor, o vakit sizlerde? Gözler kapalı, kulaklar tıkalı, diller suskun, sonra vay efendim, kandırıldık. Kaç yazı yazdım böyle, işi, layık olana verin, acemiyi etkin göreve getirmeyin, ustasına bırakın, hak etmeyeni, bizden diye bir yerlere yerleştirmeyin diye… Aman bu muhalif, yok şu dindar değil, o da, bize biat etmez. Birçok değerli ve özverili insanı ötelediniz, onlara sırt çevirdiniz, muhtaç olsunlar, bize yanaşsınlar istediniz, hatta işsizler ordusuna katılmasında payınız var diye böbürlendiniz. Yalan mı?

Darbe girişiminin ardından her toplantı, yine din, kitap, Allah diye devam ediyor. En dindar biziz, onlar asla değil! Gene hata yapılıyor, sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yemiyor, aksine sütün daha da kaynaması için didiniyor. Büyük bir özenle, tutkuyla ve gayretle, diğer cemaatlere göz kırpılıyor; az sıkın dişinizi, biraz daha sabredin, işte ‘paralel’ olan gidecek, sizler onların yerine geçeceksiniz hesabı… Boş koltuklar göz kamaştırıyor, boş kadrolar ağızları sulandırıyor. Güç zehirlenmesi, yine ve yeniden kurbanlarını veya cellatlarını arıyor. Hah! FETÖ üyesi olduğu gerekçesiyle gözaltına alınan bir adamı gördüm televizyonda, çekin diyordu gazetecilere, kâfirler, gerçek Müslüman görsün. Hayda! Hâlâ ve ısrarla, dindarlık yarışı sürüyor, bırakın artık bu ezberi, memleket elden gidiyor. Sahte Alevi derneği açmalar, din şurası toplamalar, Pensilvanya’dan düzenli gelen din soslu videolar, şehitlik, sala, Allah’a hesap vermek, şeytan, cin… Hemen her şey, kuşkusuz artık din endeksli. Demokrasi nöbetindeki, demokrasi kelimesi de olmasa, valla halimiz duman. Peki, askeriye, emniyet, yargı, medya, bürokrasi, iş dünyası dışında, bu çete örgütlenmesine devleti teslim eden, pardon sızmalarına sebep olan siyasiler nerede?

Yanıtı ben vereyim, şüphesiz siyasiler, yine politika peşinde… Onların kandırılması, sıradan vatandaşın kandırılmasından daha değerli ve üstelik suç teşkil etmiyor. Oh! Ne güzel. Tamam, politikacıları geçtik. Eğitime sızıldı, sorular çalındı, hak etmeyenler, hakkını yediklerinin yerine serpildi, başkalarını ezerek yükseldi. Bunlar yadsınamaz gerçekler, peki, bunca şüphe ve şaibe bas bas bağırırken, söyleyin canım kardeşim, bu cemaate yakın olanlar, ne zeki, ne akıllı çocuklar, yüz soru varsa, yüzünü de biliyorlar, maşallah mı dediniz? Sırtlarını sıvazlayıp, ödüllere boğup, dünyanın her yerinde okullar açmalarını alkışlayıp, ardından Türkçe Olimpiyatları’na koşuşturup, en nihayetinde ne olmasını beklediniz ki? Tam 40 yıllık, liderinin de ABD’de yaşadığı tekinsiz ve din kisveli bir oluşumun, size çiçek vermesini, isimlerinizi sevgi ve saygıyla zikretmesini ve hep teşekkür etmesini mi? Valla kanmaya, kandırılmaya doyamazsınız bu kafayla, ben söyleyeyim de, sonra demedi demeyin.

Efendim, neredeyse düz lise kalmadı, imam hatiplere dönüştü, dönüşüyor eğitimin ana omurgası… Peki, dini alet eden bu kanlı girişim, imam hatip okullarına hiç mi sızmadı? Nazar boncuğuyla mı koruyorsunuz, bedduaya karşı savunması mı var, yoksa büyülü mü bu kurumlar? Bu illeti ve şirreti, temizleyecekseniz, bunda da kararlıysanız, belli alanlara yoğunlaşmak olmaz, darbe girişimi ile ilgisi olanı, olmayandan ayırmakla olur, çağdaşlıkla olur, eşitlikle olur, demokrasiyle olur, haklar ve özgürlüklerle olur. Kandırılma siyasetiyle, ancak tozu halının altına silkelemiş olursunuz, yalnızca sorumluluk siyaseti ile gerçek çözüm gelir. Ülkeyi sevk ve idare etmek, büyük bir sorumluluk ve emek gerektirir, haksız mıyım?

Elbette, nasıl Gezi’de sokağa çıkanlara saygım varsa, tankların önüne yatanlar ve meydanlarda tatlı canlarından olanlara da var. Darbenin aması maması olmaz, olamaz. Cunta teşebbüsünün, Pensilvanya’da zorunlu mu tutulup tutulmadığı bile belli olmayan, hep abuk subuk laflar eden ve sürekli gözyaşı döken 75 yaşındaki bir adamın becerisi olduğunu düşünmek, bana biraz zorlama geliyor. Hani Bolivya’nın Kızılderili lideri Evo Morales diyor ya; “Cunta, sadece ABD’de olmaz, çünkü orada, bir ABD büyükelçiliği yok!” İşte CIA olmadan, darbe marbe de olmaz. Emperyalizm ve kapitalizmin, planı ve projesi ise, hiç tükenmez. Asıl tehdit ve tehlike budur. Yani öğretmeni, doktoru, oyuncuyu açığa almakla, hani hep dillendirilen ‘dış mihraklar’, özetle istihbarat ve aksiyon eksenli güç odakları, ooo tamam o vakit, bizim plan yattı demez. Yedek planlar, karşı ataklar, bitmeyen hesaplar hep oldu, hep olacak.

Tam da bu noktada, vik vik muhalefeti yapmayan, cemaat gibi dış destekli oluşumlara sırtını dayamayan, salt bağımsızlığı savunan iyi ve güzel insanlara ihtiyacımız var, her zamankinden daha da çok. Başka bir dünya mümkün diyenler, bir rüyayı dillendirip, hayaller kurmuyordu. Yalın gerçeğin ve olması gerekenin altını çiziyorlardı. Bizlere düşen, 6. Filoyu kovma ruhu ve cüretinin tekrar hayat bulması, aklı başına, yeni yeni gelmeye başlayan ve bizimkiler (sağ cenah), haklı ve doğru bir dava yürüten solcu gençlere, çok fenalık yapmışlar diyenlerle, bir zeminde bulaşabilmektir. Memlekette her şey, son sürat değişiyor. Ben onlarla asla birlikte olmam diyenler, ortak bilinç ve direnç üretebilme günü geldiğinde, geç kalmasın, pişman olmasın kâfi. Bu topraklarda, başka halklar yok, bunlar bizim halklarımız, onlara küsmek, onları beğenmemek, onlara sırt çevirmek gibi bir lüksümüz de yok. Şimdi kibir, bana ne, of pof vakti değil, değiştirmek, dönüştürmek için, gelecek güzel günlere inananların harekete geçme zamanıdır. Birlik için örgütlenmek, biricik yakıcı gerçeğimiz budur.