Erbakan “Kanlı mı olacak, kansız mı?” diye sorduğunda bayağı tepki almıştı.

Oysa açık konuştuğu için teşekkür edilmeli kendisine. Darbeler kanlı olur.

Erbakan açıkça şunu söylüyordu; biz her zaman devletle iyi geçindik, gereken alt yapıyı hazırladık, kadrolaştık, iktidarını ebedi zannedenlere güldük, örgütlendik ve askeri de arkamıza alarak şimdi cumhuriyeti yıkacağız ve sultanlık kuracağız!

Askeriye gericidir deyince şaşıp kalıyordu eskiden insanlar. Öteden beri askerin siyasal İslamcılara karşı olduğu sanıldı. Bu külliyen yalandır. En azından yönetim kadroları hep Nato, ABD çizgisindeydi ordunun. Eh İslamcılar ve milliyetçiler de aynı çizgide olduklarına göre niye ihtilaf doğsun ki? Anımsayın 12 Eylül cunta komutanı Evren’i. Bir elinde kutsal kitap, bir elinde bayrak meydan meydan dolaşırdı. Tıpkı RTE gibi. Yine aynı günleri yaşayacağız yakında. Hamasi gevezelikle meydanlara çıkacak başkan sevdalısı!

Evren iktidarını ırkçılığa ve İslamcılığa dayandırmıştı. İmam hatipleri kutsayan, Kürt halkını zindanlara tıkan, solcuları darağacına götüren bir zalimdi. Bugün aynı kırılgan fay hattı dipdiri ortadadır. Evren pek zeki olmadığı için asıl iktidarın Özal elinde olduğunu göremedi. Özal bugün gelinen sürecin mimarıdır.

Başkanlığı ilk telaffuz eden Özal’dır. İki buçuk parti, iki buçuk gazete diyen ilk Özal’dır. Ahlaksızlığın, yobazlığın meşruiyetini sağlayan ilk Özal’dır. Yani RTE’nin fikir babasıdır. Eski MSP’lidir.

Laik çevreler “Türkiye laiktir laik kalacak” diye haykırırken yazık ki orduya pek güveniyorlardı. Oysa o ordu antiemperyalist kimliğini çoktan yitirmiş, askerinin kafasına çuval geçirildiğinde bile gıkı çıkmaz hale gelmiş bir topluluktu, göremediler. Genelkurmay başkanı Doğan Güreş’i anımsayın. “Tansu Hanım tak der, ben şak” yaparım diyen birinden söz ediyoruz. 90’ların o kanlı günlerinin mimarlarındandır. Atatürk taklitçisi Çevik Bir’i anımsayın.

Yanılmıyorsam cumhurbaşkanı olmak düşündeydi, İslamcı bir holdingin yönetim kurulu üyesi olmaya rıza gösterdi.

RTE dönemi komutanlarına bir bakın.

Sarhoş kafayla e-muhtıra veren Büyükanıt. Aynı zamanda RTE’nin Dolmabahçe sırdaşı oldu. Askeri can verirken maç seyretmekteydi. Özkök’ü anımsayın. Silah arkadaşları teker teker zindana tıkılırken, ifade vermeye bile gitmedi. Sahte davalarda askerleri yargılanırken liberallerin ucuz kahramanı olmaya eyvallah dedi. Şimdi sus pus. Acaba vicdanı ne haldedir. İlker Başbuğ terör örgütü lideri olarak mahpusa düşmeyi başardı.

Devam edelim…

Işık Koşaner geldi göreve. Zoru görünce istifa etti, gitti. Ordusunun hakkını, hukukunu korumayı seçmedi. Oysa o günlerde Cemaat savcıları, yargıçları dilim dilim suçsuz insanları doğramaktaydı. Demokrat olmakla, korkak olmak arasında farkı göremedi. Necdet Özel “Süleyman Şah Türbe Operasyonu” yapan büyük asker olarak tarihte yerini aldı. Gece yarısı türbe kaçırdı. IŞİD askerini vururken sustu. Silah arkadaşları istifa edip, tavır koyarken o fırsatçı olmayı seçti. Ve… Hulusi Akar tarihe sekiz şehit varken düğüne giden ve şahitlik yapan olarak geçmeyi başardı.

Tüm bunları niye anlatıyorum. Bir karşıdevrim süreci tamamlanıyor ve hala askerden falan medet uman varsa gülünç olmasın. Üstelik kanlı tamamlanıyor süreç. Şöyle bakın kaç can düşmüş toprağa. Ankara’da, Gezi’de, Roboski’de…

Son günlerde darbe lafı dolanır oldu ya yine. Darbe oldu daha ne olsun! Ha askeri darbeden söz ediyorsanız, İslamcılar meraklanmasın, asker darbe yapmaz ama yapsa da önce solcuların kapısına dayanır, alışkanlığı bu!

“Elimizden ne gelir?” diye soruyor insanlar. Gayet basit yapılacak iş. Örgütlü, dirençli ve aydınlanmacı olmalıyız. Bunun kolay olduğunu söylemiyorum. Ama dünya bunca lanetli bir yer olmuşken, kafayı çevirip, görmezden gelmek haysiyetli insana yakışır mı? Teslim olmak, boyun eğmek, bana ne demek insanım diyen için mümkün mü?

Öyle garip günler ki; susturulan Arınç’ın hakkını, hukuksuz engellenen MHP kurultayının yapılmasını bile savunmak zorunda kalıyor insan ilkeleri uğruna!

Nerede mazlum varsa, zalime karşı yanında olmak demektir solculuk!