Yıl 1951. Çiçeği burnunda yönetmen Atıf Yılmaz uyduruk bir bütçe ve varla yok arası bir teknik ekiple aynı anda iki film -Kanlı Feryat ve Mezarımı Taştan Oyun- çekmeye çalışıyor, hem de Diyarbakır’da! Sonradan Yeşilçam’ın en muhteşem kötü adamlarından olacak Hüseyin Peyda’nın özellikle Doğulu izleyiciye sevdirdiği Abdo karakterinin hikâyelerinden biri olan Mezarımı Taştan Oyun’un bir sahnesinde içkili dansözlü bir hamam sefası lazım, fakat bütçesizlikten ortada ne figüran var ne de çilingir sofrası. Sonrasını Atıf Yılmaz şöyle anlatıyor: “Paralı figüranımız yok. Olsa da ödeyecek paramız yok. Apo (Hüseyin Peyda) sağa sola haber salmış: ‘Abdo Bey’in selamı var, mezenizi içkinizi alıp bu gece filan hamamda çekeceğimiz eğlence sahnesine buyrun. Ha!.. davette bir de ‘mahalli giysilerinizle’ notu var.

Rakısını, boğmasını, şarabını alan gelmiş. Hazırlığımızı tamamlamadan kafalar dumanlanmaya başlıyor. Çekilecek sahnede önemlice bir rol de var. Yardımcı oyuncuların çoğunu Diyarbakır’dan günü gününe temin ediyoruz. Apo birini getirdi. ‘Tamam’ dedik. Adamı tanımıyoruz. Meğer oyuncumuzun mesleği şehrin genelevinde pezevenklikmiş. Adama rolünü tarif ediyorum: ‘Şuradan koşarak gireceksin. Şöyle yapacaksın. Falan filan…’ Homurtular yükselmeye başlıyor hamamın içinden. Homurtular Kürtçe, ne olduğunu anlayamıyorum. Derken sesler yükseliyor. Karşılıklı küfürler. Kavgaya dönüşüyor az sonra…
Mike koluma yapışıp kameranın arkasına çekiyor beni. Kameranın demir kolunu söküyor. Kavga bize ulaşırsa kendimizi bu kolla savunacakmışız. Mike’ye hamamda biz hariç herkesin silahlı olduğunu hatırlatıyorum. Demir kolu sallıyor: ‘Hiç silahlı olmamaktan iyidir’ diyor. Tam güçlükle düzenlediğimiz sahneyi çekemeyeceğimizi düşünürken, Abdo bey yüksekçe bir yere çıkıp Kürtçe hamasi bir nutuk atmaya başlıyor. Nutuk az sonra etkisini gösteriyor. Daha aklı başında olanlar diğerlerini yerlerine götürüyor. Hamamı terk edenler yavaş yavaş geriye dönüyor. Apo yanımıza geliyor: ‘Aman çabuk toparlayalım’ diyor. İşin sonu kötüye varmadan Apo’dan kavganın nedenini öğreniyorum. Saygıdeğer figüranlarımız, rolü icabı bağırıp çağıran pezevenge bozulmuş. ‘Bir gavvat bize nasıl kafa tutar?’ mantığıyla işler karışmış. Gavvatın rolünün bir bölümünü oradan bulduğumuz birine aktarıyoruz, çekim başlıyor.” (Hayallerim, Aşkım ve Ben, S.53-54)



Yıl 2016. Diyarbakır, Cizre, Silopi’yi içeren devasa platoda aklın alamayacağı kadar tuhaf ve dehşetli bir vampir filmi çekiliyor. Devlet ve PKK isimli iki aktör sayesinde ortalık, sözün gerçek anlamıyla kan gölü… Figüran vampirler var; o kadar sapkın bir kan dökme arzusu duyuyorlar ki ‘kan banyosu’ deyimini gölgede bırakacak ‘kan hamamı’ fantezileri kuruyorlar. Platoda kandan göz gözü görmez hale geldiği için herkes birbirine saldırıyor, vampirler kapışırken olan her zamanki gibi masumlara oluyor. Bir de “Arkadaş, hamamı neden kana buluyorsunuz?” deme gafletinde bulunanlar var, vampirler onların kanıyla banyo yapmak istiyor.

Peki ya ‘gavvat’? Hangi gavvat/lar karıştırıyor ortalığı böyle?!

Ya o gavvatı bulup hamamdan atacağız -en azından başlangıç için- ya da belirsiz bir gelecekte, kurtulmayı başarmış birilerinin bu kanlı plato hikâyesini hatırlayıp anlatmasını umacağız.