Türkiye, kendi kendine yetebilen bir ülkedir” diye öğrettiler. El alem güneşe hasretken biz, üç tarafı denizle çevrili cennet vatanımızda dört mevsimi yaşama ayrıcalığına sahiptik. Topraklarımız bereketli, suyumuz boldu. Dünyanın tahıl ambarıydık. Hayvancılıkta Avrupa’nın yıldızıydık. Fındık, incir, kayısı üretiyor; fasulye, nohut, çay satıyorduk. Buğday, arpa, çavdar bizden soruluyordu. Sanayide istenen noktaya gelememiştik ama karnımız tok, sağlığımız yerindeydi. Böyle ezber etmiştik. Sonuç olarak, tarım arazilerinin hızla eridiği, hayvancılığın can çekiştiği, kamuya ait fabrikaların satılıp halk sağlığının özel şirketlerin tasarrufuna bırakıldığı o acı tablo ile baş başayız.

• • •

Tarım arazileri yok oluyor. Son 10 yılda 3 milyon hektar küçüldü. Yalnızca bir yılda kaybedilen tarım alanının Zonguldak ilinin toplam yüzölçümüne ulaştığını açıklayan TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık, Türkiye’nin ithalat cenneti olduğunu söylüyor. Türkiye 2017’de buğday ithalatını yüzde 235, pirinç ithalatını yüzde 240 ve kuru fasulye ithalatını yüzde 267 artırdı. Nohutu Kanada’dan, bezelyeyi Ukrayna’dan, kuru fasulyeyi Çin’den alıyoruz. Türkiye, ithal ettiği tarım ürünleri için sadece geçen yıl 17 milyar dolar harcadı.

• • •

Hayvancılığın da geri kalır yanı yok. Sığır ithalatı geçen yıla göre yüzde 395, koyun ithalatı yüzde 580 oranında arttı. Böylece 1.7 milyarlık harcama 4 milyar liraya ulaştı. Bu acı tablo; verimli arazileri imara açan, dereleri kurutan HES’lere onay veren, tarım alanlarında madencilik faaliyetlerine imkân sunan, çiftçiyi-hayvancıyı teşvik etmeyen, üretimde verimliliği sağlamak yerine tüketimi artıran, geleceği değil günü kurtarmayı önemseyen politikaların bir sonucu. Günün sonunda maddi-manevi kayıplar bir yana, halk sağlığı gibi koruma yükümlülüğü devlette olan hayati bir konu büyük tehdit altında. Kendi kendine yetebilen bir ülkeden kendi kendini zehirler bir konuma geçmek öyle böyle korkunç değil. Bunun son halkası şeker fabrikalarının satışı...

• • •

AKP hükümeti, kamu teşebbüslerinden elde kalan 14 şeker fabrikasını da zarar ettikleri gerekçesiyle satmaya kararlı. İşçilerin haklarının korunacağı söylense de Tekel, Et ve Balık Kurumu, Türk Telekom, Sümerbank gibi kamu kuruluşlarının satışında yaşanan deneyim bize aksini söylüyor. Kaldı ki devlet, halkın temel ihtiyaçlarını sağlamak ve kamu sağlığını korumakla yükümlü. Dolayısıyla bu alanlarda bir özel şirket gibi kâr-zarar hesabı yapamaz, yapmamalı. Üstelik ortada fabrikaları modernize ederek güçlendirmek ve üretimi artıracak yatırımları gerçekleştirmek gibi denenmemiş bir seçenek de varken... Pancar bazlı şeker üretimi yapan fabrikaların nişasta bazlı şeker üretimi yapan uluslararası şirketlere satışı halk sağlığı açısından ciddi sonuçları olacak bir girişim. Nişasta bazlı şeker kullanımının kanserden kısırlığa pek çok hastalığa neden olduğu tıbbi bir gerçek. Bunun yanında Mehmet Cengiz’in 450 milyonluk vergi borcunu bir kalemde silebilen güçlü Türkiye’miz için, 31 milyon zarar etti diye fabrika satmak pek inandırıcı bir gerekçe sayılmaz. Yatırım yapılmamasına ve şeker pancarı ekiminin her geçen yıl azalmasına rağmen fabrikaların ülke ekonomisine katkısı 550 milyon dolar.

• • •

Şeker zararlı. Mısırdan elde edilen nişasta bazlı şeker, pancar bazlı şekerden çok çok daha zararlı. Danimarka, Fransa, Hollanda ve İsveç’te nişasta bazlı şeker üretimi yapılmıyor. Almanya’da kota yüzde 2’nin altında. Türkiye’de ise ülke toplam şeker kotasının yüzde 10’una kadar nişasta bazlı şeker üretimine izin veriliyor ve yasaya göre bu oranı yüzde 50’ye kadar artırma yetkisi Bakanlar Kurulu’nda. AB ülkeleri şeker pancarı üreticisine sahip çıkıyor.

Kanser ve obezite başta olmak üzere nişasta bazlı şekerin neden olduğu hastalıkları önlemeye çalışıyor. Şeker fabrikalarının satışı bir halk sağlığı konusu olduğu kadar, aynı zamanda işçiyi, çiftçiyi mağdur edecek büyük bir sosyal sorun. Durumun vahametini anlamak için pancar üreticisi Nihat Babaözlü’nün iki cümlelik isyanına kulak vermek yeter. “15 yılda batırdığın ülkeyi 50 yılda toparlayaman artık! O gözünüz gibi baktığınız bebelerin kanser olacağını göreceksiniz!”