Üniversiteden mezun olduktan bir hafta sonra boğazımda şişliği fark ettim. Hemen doktora gitmeme rağmen ancak 1 yıl sonra tiroid kanseri teşhisi kondu. Gazeteciliğe başlamamın ilk yılında karşılaştığım bu hastalıkla mücadelemi kaleme aldım

Kanserli nodüllere tuzak kurduk

SEDA BALMUMCU
sedabmumcu@gmail.com @nenaseola

Aslında bu yazıyı 25 Mayıs Dünya Tiroid Günü nedeniyle hazırlamıştım. Bayramda gazeteler basılamayınca bugüne kaldı. 24 yaşında tiroid kanserine yakalanan bir genç gazeteci olarak yazmam gerekir diye düşündüm.

Bu hastalığa yakalanan bir yurttaş olarak 2'nci yılımı kutlayabilecekken, hatırı sayılır miktarda parası olanların faydalanabildiği sağlık sistemimizden ötürü ilk yılımı kutluyorum. Biliyorsunuz devlet hastanesinde randevu almak adeta bir maraton, aynı doktoru bulup ikinci randevuyu almak ise imkansız.

Gelelim bendeki değişikliği farkettiğim ve bu işin peşine düştüğüm hikâyeme...

BENDE BİR DEĞİŞİKLİK VAR

Haziran 2018'de Antalya'da kep attıktan 2 gün sonra İstanbul'a yerleştim ve bu ani değişimin ardından tek başımayken aynada çok fazla kendimle yüzleşme halim oldu. Bu sırada boyun bölgemde bir gariplik, şişlik görüyordum. Tamam, kısa sürede çok kilo aldım ama bu öyle bir şey değil. Orada bir şey var ve benim rahat nefes almamı da engelliyor... Aslında tüm bunlar tiroid bezimin kendi saltanatını ilan ettiğinin ama yönetimi de beceremeyip nodüller tarafından işgal edildiğinin bir belirtisiymiş. Sinirli ve duygusal ruh hali de bu hormonda bir problem olduğunun en büyük belirtilerinden biriymiş ama ben çocukluğumdan bu yaşıma kadar sebepli sebepsiz ağlayan biri olduğum için bu belirti pek bir şey ifade etmedi.

Vücudumdaki bu değişikliği sorgularken bambaşka bir sağlık problemi için doktora gittim ve gitmişken "Böyle de bir şey fark ettim. Tiroid hormonlarıma da bakabilir miyiz" dedim. Verdiğim 2 tüp kanla ve ultrason randevumla sürece adımımı atmış bulundum. Normalde çok kısa olan ancak yarım saat süren ultrasonum esnasında doktorun verdiği birkaç tepkiyi yazayım: "Aay! Sen bununla nasıl yaşıyorsun! Senin onkolojiye gitmen lazım!"

Pıtpıtpıt yaşlarım dökülmeye başladı. "Zaten hiç bilmediğim bir şehire geldim, yalnız kaldım, bir de üstüne bu nerden çıktı? Anneme söyleyemem uzaktan üzülür" düşünceleri kafamda dolaşırken ultrason raporum ve tahlil sonuçlarımla doktorun odasına gittim. Tabii aradan 1 hafta geçtiği için ilk gittiğim doktoru bulmak ne mümkün. Yeni doktorumuza da süreci anlattım sonuçlara baktı, "Yok canım, doktor hanım biraz abartmış gerek yok onkolojiye. Haşimato tiroidin var, ilaç vereceğim bir de Endokrinoloji bölümüne muayene olursun" dedi ve sıradaki hastası için oradan ayrıldım.

HASTANE HASTANE GEZERKEN İSTANBUL'U ÖĞRENDİM

Yine nasıl gidileceğini asla bilmediğim ama randevu bulabildiğim bir hastanenin Endokrinoloji bölümüne gittim. Burada da ilk gördüğüm doktoru sonuç göstermeye gittiğimde göremedim. Zaten bir sonuç da gösteremedim çünkü laboratuvar kan numunesini kaybetmiş dolayısıyla da çalışılmamış. Durumu anlattığım doktor, "Tamam sen ilacı kullanmaya devam et 6 ay sonra da ultrason çektir tekrar" dedi. Aradan 6 ay geçti, annemin hiçbir şeyden haberi yok. Sadece gazetedeki arkadaşlarım durumu biliyor. Bu sefer de vücudumda bir yere çarpmışım gibi morluklar çıkmaya, acımaya başladı. Gittiğim doktor çarpmışsındır diyerek krem yazıp yolladı ama çarpmadığıma eminim en az 5-6 farklı morluk var ve biri geçiyor yenisi geliyor. 6 ay boyunca gittiğim hiçbir hastaneden sonuç alamıyorum. Daha sonra morluklar için danıştığım işyeri hekimimiz bir arkadaşına yönlendiriyor ve 6 aylık koşturmanın ardından 7'nci ayımda endişelerimin yersiz olmadığını öğrenmeye başlıyorum.

YAŞASIN! DOSTUMUZ DOKTORMUŞ

Artık her şey inanılmaz hızlı ilerliyor. Tam da geçen yıl bu tarihlerde biopsi yapılıyor ve sonuçlar da 'acil' notu ile 10 gün bile olmadan çıkıyor. Tebrikler! Nur topu gibi kanserli nodüllerim var! Üstelik oldukları yerde de durmamış, lenf bezlerime de yayılmışlar...

Tabii 'kanser' kelimesini duyunca bir gözünüz kararıyor, kulaklarınız uğulduyor ama endişelenmeyin. Çünkü zaten hemen yanınızdakiler "İnsan illa kanser olacaksa tiroid kanseri olsun", "O da bir şey mi ya kanserin nezlesi" diyerek yüreğinize adeta su serpiyor. Elimde kronolojik olarak sıraladığım tetkik sonuçlarımla Cerrahpaşa’da Endokrinoloji Cerrahisi’nden Prof. Dr. Yusuf Bükey’in odasında buluyorum kendimi. "Seni bunca ay kim oyaladı" diye soruyor. Ameliyat için sıraya giriyorum ve 1 ay sonra telefonum çalıyor, ameliyat tarihi veriliyor. Ameliyattan bir hafta önce tesadüfen Rize'den İstanbul'a gelen anneme tüm süreci anlatıyorum tüm bunlarla yalnız uğraştığım için kendini kötü hissediyor. Halbuki kötü hissetmesin diye saklamışım.

22 Temmuz 2019'da sabahın köründe ameliyat için cümbür cemaat gidiyoruz. Ameliyata giriyorum 2 saat sonra ameliyathane halkını selamlayarak çıkıyorum ve ortalık şenlik yeri! Herkesler gelmiş, gelemeyen çiçek yollamış, kocaman bir odada bir sürü dostum, akrabam var. Garip ama hayatımın en güzel günüydü. İlk kez sevildiğimi bu kadar hissettim. Hikâyemi bu cümle ile bitirmek oldukça güzel olurdu ama yer sorunumuz yok ve yeni bir süreç başlıyor...

ATOM KARINCA OLDUM

Sırada halk arasında 'atom tedavisi' de denilen, radyoaktif iyot tedavisi var. Bu sefer de sonuçlarımızla Nükleer Tıp bölümünün yolunu tutuyoruz. Artık çoğul yazıyorum çünkü daha önce kendisi de aynı ameliyatı olan ama neyse ki sonuçları temiz çıkan annemle bir ekip olduk. Doktorum Sait Hoca (kendisi ile söyleşimizi de bugün okuyacaksınız) başıma gelecekleri anlatıyor ve diyet yapmam gerektiğini söylüyor. Ama ne diyet! Her şey yasak arkadaşlar, her şey! İyotlu tuz, süt ve süt ürünleri, yumurta sarısı, baklagiller, turşu, deniz mahsulleri... Ve ağlayarak öğrendim ki ambalajlı her şeyde iyotlu tuz var. Hâlâ çikokatada neden var diye ağlıyorum. Bir de ilacımı bir anda kestiler... Eylül ayında bu diyeti yaparken, başka vaktim yok diyerek hastaneye yatmadan tatile gittim. Komik ama denize girmem de yasak. Çükü denizde iyot var ve su yutabilirim...

Kısıtlı beslenebilirken en yakınınızdaki insanlarla ilişkileriniz ciddi zarar görebiliyor. Sinirinizi alttan alabilecek insanlarlaysanız gerçekten şanslısınız. Ben bir süre şanslıydım.

ARTIK NORMALİMİZ OLAN KARANTİNA

Yaşadığımız olağanüstü süreçte karantinadan bahsetmek ne haddime diye düşünsem de ben ilk karantina deneyimimi Eylül 2019'da yaşadım.1 ay yaptığım iyot kısıtlı diyet ile tuzak kurduğum kanserli nodüllerimi şok etme zamanı gelmişti. Radyoaktif iyot aldığım için tek kişilik ve çıkmamım kesinlikle yasak olduğu, televizyonu kapanmayan hastane odamda 2 gün karantinada kaldım. En az 10 yıldır izlemediğim anaakım yayınların daha da berbat bir hâl aldığını maruz kalarak öğrendim.

kanserli-nodullere-tuzak-kurduk-736126-1.

Peki, nasıl bir şeymiş bu radyoaktif iyot? Kısaca bahsedeyim:

Kanserli hücreler, kendilerine yoldaş edindikleri iyota sarılıyorlarmış. Yaptığım 1 aylık diyette de amacım bu hücreleri iyottan mahrum bırakmaktı. Neden tuzak dediğimi anlayacaksınız. Radyoaktif İyot da isminden anlaşılacağı üzere besinlerde bulunan iyotun radyoaktif hali. Büyük ve ağır kovaya benzer bir kutunun içinde minnacık bir kapsül geliyor ve onu doktorun tarif ettiği şekilde yutuyorum. 1 aydır iyota aç tümörler sevinçle vücuduma giren radyoaktif iyota sarılıyorlar ve oturup yok olmalarını bekliyorum.

YEMEK İÇİN YAŞAYAN BİRİNE BÜYÜK DARBE

1 ay boyunca ağlayarak yiyemediklerimin hayalini kurarken radyoaktif iyot tedavisinin az görülen yan etkilerinden biri tabii ki benim başıma geldi; hiçbir şeyin tadını alamıyorum! Ekşi, tatlı, tuzlu, acı olması gereken yiyeceklerin hepsi sadece biçimi farklı olan, ağzımda yer kaplayan şeyler. 1.5 ay hiçbir şeyden tat alamadım. Artık makarnaya sos yapmamın da bir önemi yoktu, soğanın karamelize olmasının da. Rakının suyu az olmuş, çok olmuş hiç önemli değildi... Zaten hastanede de cam açık uyuduğum için üşütüp evdeki 10 günlük karantinamı ateşler içinde yatarak geçirmiştim.

HER ŞEYİN SEBEBİ VAR

Benden söküp aldıkları tiroid bezimin görevini üstlenen bir ilacım var, hayatım boyunca kullanmam gereken. 6 ayda bir de kontrol için beni depresyonlara sürükleyen iyot kısıtlı diyeti 2 hafta da olsa yapmam gerekiyor. Baştan sona anlattığım bu süreç beni çok etkiledi, eminim yaşayan herkesi en az benim kadar etkilemiştir. Düşünsenize, vücudunuz için önemli olan bir hormon sizden alınıyor... Çok sinirliymişim. Yağmur yağıyor diye neden ağlıyormuşum. Kafamı toplayamıyormuşum. Çabuk yoruluyormuşum. Gerçekten uyumsuz, tembel, dalgın değilim. Hepsinin sebebi var, az önce anlattım.

Doktor dostlarımız olmadan tedavi olabileceğimiz günler görmek dileğiyle, Dünya Tiroid Günümüz kutlu olsun!