Türkiye’nin ana gündemi, yoksulluk, işsizlik, adalet ve demokrasi fukaralığı. İktidar, bu gerçekleri başı sıkıştıkça sarıldığı, ‘darbe’, ‘türban’, ‘elitizm’ ipine tutunarak, suni gündeme çevirmeye çalışıyor.

Her fırsatta kendi darbesini gerçekleştiren, artık eziyette türbanlı-türbansız ayrımı yapmayan bir iktidar gerçeği var. ‘Elitizm’ diyerek, Saray’daki eğlencelere, ‘smoothie’li, ’ejder meyveli’ toplantılara ve ihalelere paydaş bir sınıf yaratıldı. Zorbalığın adımları, bu paydaşlar ya da sınıf ile ele atıldı, topluma dayatıldı.

DARBE VE KAYYUM

Geçen haftanın başlığı, 2015’te, AKP’den aday adayı olan Melih Bulu’nun Boğaziçi’ne rektör olarak atanmasıydı. AKP, bir şekilde kapısına her gelene vefa gösteriyor. Kadrosunu yaratmak için insan malzemesini harcamıyor. Bulu gibi, 2015’te aday adayı olan başka isimler de var. Kendileri değilse bile eşleri rektör yapılmış!

Necdet Ünüvar, Ankara Üniversitesi, Hamdullah Şevli, Van 100. Yıl, Vural Kavuncu, Kütahya Üniversitesi, Sosyal Bilimler, Mahzar Bağlı ise Nevşehir Hacı Bektaş Üniversitesi rektörü. Yine 2015 yılında AKP adayı olan Havva Talay Çalış’ın eşi Mustafa Çalış da Kayseri Erciyes Üniversitesi’ne atanmış. Kim bilir belki de 2015’in özel bir anlamı vardır. Bu yıl, AKP’li tüm adayların, ‘kayıp damat Berat Albayrak’ ve abisi Serhat Albayrak’ın kontrolü ile elemesinden geçtiğini biliyoruz!

GERİCİLEŞME

Okullarına sahip çıkan öğrencilerin gece yarısı kapıları uzun namlulu silahlı polislerce kırıldı, gözaltına alındılar. Tecavüz ile tehdit edildiler, çıplak arama gerçeği yine ortaya çıktı. Üniversitede bunlar yaşanırken, orta öğretimde de gerici atılımlar hız kesmedi.

2 örnek verelim. Birincisi İzmir’de, il eğitim müdürlüğünün, ilçelerdeki okul idarecilerine ‘seçmeli derslere müdahaleye ilişkin’ bir yazı göndermesiydi. Seçmeli derslerde bile din dayatması yapılması, tüm devlet okullarının iyiden iyiye imam hatibe dönüştürülmesi demek.

Özetle yöneticilere şu söylendi: “Velilere ve öğrencilere manevi ve dini değerlere uygun seçim yaptırın. Müftülükler, dinci ve yandaş vakıflar ile ilahiyat fakültelerinin desteğini alın.” Yazıya göre camilerdeki vaazlarda da bu konuda bilgilendirme yapılacak.” Eğitimden, camiye giden süreç!

Benzer adımlar Antep’te de atıldı. Antep Valisi Davut Gül başkanlığında, ‘Eğitime Destek Platformu Değerlendirme Toplantısı’ yapıldı. Toplantıya, İl Milli Eğitim Müdürü Yasin Tepe ve Ensar, TÜGVA ile İlim Yayma Cemiyeti, Cihannüma Derneği, Hasan Hoca İlim Yayma Vakfı gibi kuruluşların temsilcileri katıldı. Damardan ve tepeden müdahale eğitim ile sınırlı kalmadı.

Siyaset de yine payını aldı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararından sonra, ‘aranan Selahattin Demirtaş formülü’ Kobani iddianamesi ile bulundu. 3 bin 530 sayfalık iddianame derhal okundu ve hemen kabul edildi! Bu sırada, AKP iktidarı, bir kez daha darbe söylemlerini ısıtıyordu.

Geçen haftanın trajikomik hadiselerinden biri ABD’deki ‘Donald Trump kışkırtıcılığı’ ve yaşananların Türkiye’deki siyaset zemininde değerlendirilmesiydi. Dışişleri ve Cumhurbaşkanlığı sözcüleri, demokrasi vurgusu yaptı, ABD, Türkiye vatandaşları için riskli bölge ilan edildi. Bunlar diplomasinin ‘trol’ seviyesine çekilmesine ilişkin örneklerdi.

Ne diyorlar: “Seçilmişlere darbe yapmamış, İstanbul seçimlerini tekrarlatmamış, ‘oldu bitti’ ile rejim değiştirmemiş gibi çek ‘pampa’”. Yandaş tetikçilerden ABD seçimlerinin, Türkiye’deki ön prova olduğunu da anladık. ‘iki kafadarın’, ‘seçimsiz seçim’ üzerinde tartışmaları sır değil. Toplumsal olaylarda MİT ve Emniyet’e TSK’ye ait silahların kullanılması yetkisi verilmesi de tesadüf olmamalı.

TÜRBAN

Darbe-demokrasi tartışmalarının yetmediği yerde, türban yine siyasete meze yapıldı. Tartışma uzatıldı. Konuya bir kez daha, riyakârlık üzerinden, “Bu dönemde türbana, cezaevleri girişinde, türbanlı kadınlara yapılan çıplak aramadan bakmalı!” diyerek vurgu yapalım.

ELİTİZM

Elit ve elitizm tartışmalar da artık son derece içi boş, antipatik bir atmosfer yaratıyor. Türkiye kapıları uzun namlulu polislerce kırılan elitlerin ülkesi oldu! Yakın zamanda hasbelkader tanık olduğumuz bir TV dizisinde çarpıcı bir sahne vardı. Bugünkü iklimi kusursuz anlatıyordu.

Adam tamirhaneden gelip, kirli elleri ile sofraya oturmak isteyince kadın karşı çıktı: “Ellerini yıka!” Adam o ‘bilindik’ mağdur tavırla konuştu: “Bunlar benim emeğim.” Senaryo icabı başını önüne eğen kadının söyleyemediklerini, biz dile getirelim:

“Vandallıkla soyluluğu, insanlıkla insan olamamayı, hoyratlıkla evrensel normları birbirine karıştırıyorsunuz. Tek derdiniz, hükümranlığın sürmesi. Darbeymiş, türbanmış, elitizmmiş; geçin bunları! Siz, kirli elleriniz ile saray sofrasına oturmak istiyorsunuz!