Tarih, 29 Ekim 1929. Myron Barnes adlı bir genç adamın Wall Street’te dolaştığını görüyoruz. Çaresizlik içindeki insanlarla dolu caddede Chambers Ulusal Bankası’na doğru ilerliyor. Eylül ayında başlayan olağandışı düşüş nihayet tüm dünyaya dibe vurmanın ne demek olduğunu göstermiş. Myron da perişan, ama bir hedefi var. Evsiz kalmış, karısıyla küçük kızının berbat bir hastane odasında sefalet içinde ölümünü izlemiş; bize bu hikâyeyi anlatan korku yazarı Andersen Prunty’nin ifadesiyle ‘Amerikan rüyası kâbusa dönerken Myron kendine yeni bir amaç edinmiş: Chambers Ulusal Bankası’nın bağırsaklarını deşmek.

Andersen Prunty’nin 2020’de yayımlanan Deathtripping isimli derlemesindeki öykülerden Market Adjustment‘ın (Piyasa Düzenlemesi) kahramanı Myron, Harlem’de yaşayan Mama Hodap adlı yaşlı bir woodoo büyücüsünün yardımıyla kapitalistlerden kendince intikamını alır. Mama Hodap’ın ilkel Haiti inançlarına dayanan büyüleriyle yardıma çağırdığı korkunç tanrılar, Myron’ı Chambers Binası’nın bağırsaklarında dolaştırır. Burada gerçek anlamda bağırsaklardan söz ediyoruz; Myron anüs benzeri kapıları olan yapış yapış korkunç yerlerde dolaşarak bankanın sahibi Robert Chambers’ın kalbine ulaşmaya çalışır.

Anti-kapitalist bir anlatının böyle bir evren tasarımı sunması tuhaf gelebilir, ama sonuçta bu bir korku hikâyesi; coğrafyasındaki sınırlar fantezilerle çiziliyor, akıldan çok duygulara hitap ediyor. Yine de ben bu tür hikâyeleri “Sistemin sorunları var ama bunları yine sistemin içinde çözebiliriz” anlatılarına yeğliyorum. Ülkenin tüm varlığını müteahhitlere peşkeş çeken bir iktidarın “biz bize yeteriz” sloganıyla halktan para istediği bir ülkede yaşıyorsanız yeterince fantastik bir dünyadasınızdır zaten...

Doğrudan bu konuyu ele alan, sistemin yol açtığı sorunların aynı sistemle çözülebileceğini söyleyen çok sayıda anlatı var. Bunlardan biri günümüze de epey uygun düşüyor: 1979 tarihli Americathon adlı bu filmde, Jimmy Carter’ın başkanlık döneminin hemen ardından iflas etmiş bir ABD görürüz. Chet Roosevelt adlı genç başkan ülkeyi kurtarmak için bir TV programcısından yardım ister. İnsanların telefonla canlı yayına bağlanıp para bağışlayacağı bir program hazırlarlar (ABD’de bağış toplamak için sıklıkla başvurulan bu uygulamaya, ‘maraton’dan mülhem ‘teleton’ deniyor. Filmin adı da buradan geliyor zaten: Amerika’yı kurtarma maratonu. Acun Ilıcalı’nın AKPRTE iktidarına para toplamak için TV8’de yaptığı programların özgün hali.)

“Amerikalı’nın Amerikalı’dan başka dostu yoktur” söyleminin berbat bir sinemasal versiyonu olan filmde önce Kızılderililer’in, sonra da ABD dışındaki tüm dünyanın nasıl kötü olduğunu görüyoruz.

Böyle berbat sistem anlatılarındansa, farklı düşünme biçimleriyle karşılaşmamızı sağlayan Prunty gibi yazarları tercih ediyorum. Kaldı ki, kapitalizmin hayatını mahvettiği bir adamın, egemenlerin ezdiği siyah kültürden yardım alarak bağırsak kanallarında dolaşması hiç de boşuna değil: “Freud’un da kanıtladığı gibi bu son dönem, insanın gelecek yaşamını etkilemesi açısından çok önemlidir. Bu aşamaya takılıp, gerekli adımı atamayanlarda gelişen ‘anal karakter’, yani insanın tüm enerjisini hem maddesel şeylere ve paraya, hem de duygulara, sözcüklere ve jestlere sahip olmaya, onları biriktirip saklamaya yöneltmesi ve bu amaçla kullanması, ‘anal erotik’ evrenin kalıntılarıdır. Cimrilerin davranışlarında dile gelen bu karakter yapısı, çoğunlukla aşırı bir düzen tutkusu, titizlik ve inatçılık özelliklerini de beraberinde taşır. Freud’un açıklamalarında, para ile dışkı arasında kurulan sembolik ilişki ve bununla ilgili çeşitli örnekler çok ilginçtir. Freud’un para=dışkı eşitliği (Freud öyle düşünmemiş bile olsa) burjuva toplumlarının açgözlülüğe ve sahip olma hırsına dayalı işleyiş düzeninin bir eleştirisidir. Bu yaklaşım, Marx’ın ‘Ekonomik ve Filozofik El Yazmaları’nda paranın işlevi üzerine yaptığı açıklamalarla benzerlikler göstermektedir.” (Erich Fromm, Sahip Olmak ya da Olmak, Çev: A. Arıtan, Arıtan Yay., İstanbul, 2003, s. 118-119)

Bize fantastik görünen, bilinçdışı alanda dünyanın b.ktan gerçekliğiyle böyle örtüşebiliyor bazen.