Yolsuzluk, kapitalizmin kaçınılmaz bir sonucudur ve yöneten sınıfın yolunu bulma aracı... 10 kişiyi rüşvete bağlayabilirsiniz, 10 bin kişiyi rüşvete bağlamak ise zordur.

Kapitalizm neden yolsuzluğu sever?

Gareth FEARN

İngiltere’de yolsuzluk sorunu hep olagelmiştir. Owen Paterson’ın özelliği ise, hem parlamentoda hem de hükümette günlük çıkar çatışmalarına dikkat çeken son isim olması. Ancak bu yolsuzluk, şaşırtıcı olmamalı. Zira İngiltere küresel yolsuzluğun kilit noktası.

Mafya uzmanı Roberto Saviano’nun belirttiği gibi, İngiltere’nin “dünyada yolsuzluğa en çok bulaşmış ülke” olduğunu düşünmek için pek çok neden var. Mevcut hükümet özellikle pişkin, ancak bu durum; liberallerin sarıldığı Britanya istisnacılığı gözüyle değil; hem tarihsel bağlamda hem de küresel neoliberal politikanın güncel eğilimleri yoluyla anlaşılmalı.


İngiltere yolsuzluğun atasıdır. İngiltere’deki Sanayi Devrimi; banka, kredi ve stok dolandırıcılığını beraberinde getiren yeni bir finans ve yasal işlemler ağını üretmiştir. Ülke, yolsuzluk kültürünü koloni hükümetlerine başarılı bir şekilde ihraç etmiştir. Yolsuzluk pratiklerini kullanan günümüz Hindistan ve Pakistan’ını işgal eden Doğu Hindistan şirketi, çokuluslu şirketlerin yolsuzluk faaliyetleri için bir broşür dahi yayımlamıştır. Lideri Robert Clive da dâhil pek çok çalışanı, hem firmadan hem de toplanan vergilerden zimmetine geçirdiklerini kendi özel servetlerine katıyordu. Hatta bir noktada milletvekillerinin neredeyse dörtte biri Doğu Türkistan şirketinde hissedardı.

YOLSUZLUK MİRASI

Doğu Türkistan şirketine devlet el koyacaktı ancak İngiliz tarihinin baştan ayağa her gözeneğinden politik yolsuzluğun kan ve pisliği akmakta. Bu tarih eski koloni devletlerindeki güncel yolsuzluk örnekleri için kurucu niteliktedir. Ancak bu miras, aynı zamanda bu devletlerin içinde de devam etmekte.
Londra şehri ve emperyal ‘offshore’ vergi cennetleri ağı, küresel yolsuzluğun kalbi durumunda. Kara para aklama sürecinin Londra finans ve emlak piyasalarından doğru işlediği gerçeği kabul görür. Hem klasik Georgian ve Viktorian dönemlerde hem de 1990’ların neoliberal politikalarında yaygın fikir; servetin yolsuzluk sayesinde yaratıldığıydı.

İngiltere ve denizaşırı bölgelerde, müesses nizamın kıdemli figürlerinin siyasi yolsuzlukla bağlantısına işaret eden pek çok skandalın yanı sıra, vergi kaçırma olgusu hakkında çok sayıda ifşa raporu yayımlandı. Her seferinde politikacılar bu problemlerle başa çıkmak için bölük pörçük yaklaşımlar sergilemekle birlikte, çok az kişi bu suçlar nedeniyle ceza aldı. Bu durum siyasilere karşı bir güvensizlik ortaya çıkardı.

GÜVENSİZLİK DUYGUSU

Her tarafa yayılan bu güvensizlik duygusu; karşılığında, “yolsuzluk karşıtı” dürtülerden oluşan sembolik dili kendi çıkarına kullanan otoriter sağcılıkla birlikte suiistimal fırsatı olarak hizmet etti. Örneğin, sağcı lider Bolsonaro Brezilya’da devletin sahip olduğu petrol şirketi Petrobras’daki rüşvetlere odaklanan bir yolsuzluk soruşturmasının ardından iktidara geldi. Eski başkan Lula, düzmece bir dava sonucunda hapis yattı.

Bolsonaro, 2018’de kısmen “yolsuzluğun kökünü kurutma” vaatleri ile seçimi kazandı. Hemen ardından Lula’yı mahkûm eden yargıç Moro’yu Adalet Bakanı olarak atadı. Bolsonaro’nun oğullarından biri, o zamandan bu yana zimmetine para geçirmekle suçlanıyor.

Benzer bir şekilde, Hindistan’da Modi’nin BJP’si, pandeminin sağlık sistemini kasıp kavurduğu ve yolsuzluk pratiklerinin sürdüğü bir bağlamda gülünç bir yolsuzluk karşıtı konferans toplayarak, yolsuzluk karşıtı dili kullandı. Her iki örnek de, İngilizce konuşan dünyada yolsuzluk karşıtı retoriğin, Trump’ın ünlü “bataklığı kurutmak” sözlerinde en açık ifadesini bulan, yolsuzluğa göstermelik karşı çıkanlara nasıl yaradığının kanıtı.

Boris Johnson, bu yolsuzluk karşıtı retoriği açıkça kullanmamasına karşın, İngiltere’nin doğal olarak yolsuzluğa karşı olduğunu iddia etmenin saçmalığına meydan okumak zorundayız. Ed Davey ve Chris Bryant gibi politik liberaller sert konuşmak için bu skandalı kullandılar, ancak her ikisi de usulsüz harcama ve ikinci iş kurallarından faydalandılar.

Şimdiye kadar sunulan “çözümler” geniş bir şekilde hayal gücüne dayanıyor. Liberal politikacılar ve basın; etkisiz bir taahhüt olan milletvekili maaşlarının arttırılması ve Standartlar Komitesi’nin geliştirilmesinin, yolsuzlukla başa çıkmak için duyarlı bir yaklaşım olduğuna karar vermiş durumda.

Ancak gerçekte yolsuzluk; İngiltere’de derinden eşitsizlikler içeren güç ilişkilerinde kök salıyor. Yolsuzluk, yöneten sınıfın yolunu bulma aracıdır; yönetenlerin başkalarına uyguladıkları kuralların üstünde olduklarını kanıtlayan bir araçtır. Yani yeni kurallar gelebilir, ancak bu kuralların kullanışlılığının sınırı, zenginlere herhangi bir itirazla karşılaşmadan yönetmek ve dolayısıyla oyunun kurallarını koymak için doğdukları algısının bahşedilmesidir. Basitçe söylemek gerekirse, yolsuzluk, servet ve gücü seçkinlerin ellerinde toplayan onlarca yıllık kapitalizmin kaçınılmaz bir sonucudur.

Yolsuzlukla ciddi bir şekilde başa çıkmak için, demokrasiyi radikal bir şekilde yaygınlaştırmamız gerek. On kişiyi rüşvete bağlayabilirsiniz, ancak 10 bin kişiyi rüşvete bağlamak daha zordur. Anayasal reformlar iyi bir başlangıçtır, ancak yolsuzluğa karşı geliştirilecek gerçekten ilerici cevap, yolsuzluğun liberal kapitalizmden bir sapma değil, onun kurucu unsuru olduğunu açıkça teslim etmek olacaktır. Birkaç kişiyi toplumumuzun resmi olarak seçilmiş liderleri olarak ayrıcalıklı hale getirdiğimiz ve sermayenin engelsiz bir şekilde akışına ve azınlığın servetinin üstel bir şekilde artmasına izin verdiğimiz sürece, hayatımızda yolsuzluk olacaktır. Yolsuzluk karşıtı politika, şayet ülkedeki her bir kurum ve işyerinde gücün yayılması açısından telaffuz edilirse, sadece o zaman sola faydalı olabilir.

*BirGün Çeviri Kolektifi tarafından Tribunemag’den çevrilmiş, kısaltılarak yayımlanmıştır.