1973 yılında yaşanan Petrol Krizi dünya kapitalist yapılanmasını ciddi bir şekilde sarsmıştı. Yaşanan bu gelişmenin ardından ekonomide işbirliğini öncelik haline getirmek için İngiltere, Fransa, Almanya ve ABD Finans Bakanları 1973 yılı 25 Martında Washington’da toplandılar. Toplantının yapıldığı yer olan Beyaz Saray Kütüphanesi’nden dolayı Library Group olarak anılan bu oluşuma aynı yıl ekiminde Japonya’nın da dahil […]

Kapitalizm sorunlarını tartışıyor: G20-2019

1973 yılında yaşanan Petrol Krizi dünya kapitalist yapılanmasını ciddi bir şekilde sarsmıştı. Yaşanan bu gelişmenin ardından ekonomide işbirliğini öncelik haline getirmek için İngiltere, Fransa, Almanya ve ABD Finans Bakanları 1973 yılı 25 Martında Washington’da toplandılar. Toplantının yapıldığı yer olan Beyaz Saray Kütüphanesi’nden dolayı Library Group olarak anılan bu oluşuma aynı yıl ekiminde Japonya’nın da dahil olmasıyla G5 kurulmuş oldu. Daha sonra İtalya ve Kanada’nın da bu oluşumun parçası haline gelmesiyle bilinen G7 grubu 1976 yılında ortaya çıkmış oldu. Avrupa Birliği (AB) ilk olarak 1977’de G7’ye davet edilmiştir ve Avrupa Komisyonu Başkanı 1981’den bu yana tüm G7 oturumlarına katılmıştır.

1998 yılında Rusya’nın gruba katılımı ile G8 oluşmuştur. Ancak, Kırım sorunu Rusya’nın üyeliğinin 2014te askıya alınmasına neden olmuştur.  

Yirmilik Grup anlamına gelen “Group of Twenty” 1999 yılında, dönemin G7 maliye bakanları ve merkez bankası başkanlarının kararıyla kuruldu. G20’nin kurulmasındaki amaç gelişmiş ekonomilerle gelişmekte olan ülkeleri bir araya getirerek, dünyanın ekonomik sorunlarına daha kalıcı çözümler üretmekti.

G20 ülkeleri dünya ekonomisinin %80’ini, dünya ticaretinin %75’ini ve dünya nüfusunun % 67’sini kapsamakta.

G20 KARAR ALMA SÜRECİ

G20 zirveleri önemli bir hazırlık sürecinin ardından gerçekleşen olaylardır. G20’deki liderlerin özel temsilcileri konumunda olan ve literatürde “sherpa” olarak adlandırılan görevliler çalışma grupları halinde bir araya gelir, ve hazırlık süreçlerini yürütürler. Ek olarak, üye ülkelerin finans bakanları belirli periyotlarla bu süreçlere dahil olurlar ve toplantının konseptinin oluştururlar.

Zirveler sonucunda zirvede alınan kararların toplandığı bir metin yayımlanmaktadır. Bu metin, yasal anlamda çok da bağlayıcı bir belge olmasa da toplantıya katılan bütün G20 liderleri ve ülke temsilcilerinin üzerinde uzlaştığı belge olması itibari ile önem arz ettiği sonucu çıkartılabilir. Öte yandan, gayrı resmi bir forum olan G20 uluslararası örgüt statüsünde bulunmuyor. Bu nedenle de aldığı kararların doğrudan yasal bağlayıcılığı ya da yaptırım gücü yok. Bununla birlikte, hem ulusal hem de uluslararası alanda bazı değişimlerin yaşanmasına neden olabilecek düzeyde etkili kararlar da alabiliyor.

Grubun sabit bir sekretaryası ya da idari konseyi bulunmuyor. Dönem başkanlığı mekanizması bulunuyor ve dönem başkanı her yıl değişiyor. Bu yıl dönem başkanlığı Japonya’da olup önümüzdeki yıl Suudi Arabistan olacak.

Diğer yandan zirveye; Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası(DB), Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD), Finansal İstikrar Platformu (FİP), Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve Birleşmiş Miletler (BM) gibi uluslararası örgütlerin temsilcileri de zirveye katılıyor.

G20 zirveleri ile kapitalizmin sorunlarına ilaç olabiliyor mu?

Bugünlerde G20 zirveleri finans –kapital aktörlerince çok konuşulup az iş yapılan toplantılar silsilesi olarak adlandırılıyor.  Zirve, 2008 küresel ekonomik krizi gibi süreçlerde geçici olarak  küresel sermayeye ilaç temin etmiş olsa da hastalığın süreğen halde ilerleyişini engelleyemediği görülmekte. Bu benzer bir krizin tekrar patlayabileceği olasılığını gündemden düşüremedi.

Öte yandan zirve karaları aslında küresel kapitalizmin  yol haritasına kısıkta olsa yol göstermekte daha da ötesi kapitalist sömürünün ezdiği halkların toplumsal patlamasını önlemek için alınacak önlemleri ortaklaştırma çabası içermektedir.

G20 -2019 Osaka Zirvesi …

G20 -2019 Zirvesi 28/29 Haziran 2019 tarihlerinde Japonya’nın Osaka kentinde gerçekleştirildi.   G20 Dönem Başkanlığı’nı 1 Aralık 2018’de Arjantin’den alarak küresel sorunlar konusunda çalışmaya başlayan Japonya, ‘liberal uluslararası düzenin sağlanmasının en önemli gündem maddesi olduğunu belirterek sekiz alt başlık tespit etti ve tartışmaya sundu.

Japonya Dışişleri Bakanı Taro Kono; “zirvenin uluslararası toplumun bir dönüm noktasında olduğu ve uluslararası düzene duyulan güvenin sarsıldığı bir dönemde gerçekleşeceğini” ifade etti. Bir başka liberalizm eleştirisi de zirve için Osaka’ya gelen Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’den geldi. Putin; liberalizmin “hükümsüz hale geldiğini ” söyledi. Putin, on yıllardır Batı demokrasilerinin temelini oluşturan ideolojinin, “amacının ötesinde yaşadığını” savundu.

Osaka’da masaya yatırılan alt başlıklar;

>> Küresel ticarette korumacılık,

>> Küresel veri yönetişimi

>> İklim değişikliği, çevre ve enerji

>> Yaşlanan nüfus ve göç hareketleri

>> Kadınlar için cinsiyet eşitliğini sağlamak

>> Dijital ekonominin vergilendirilmesi

>> Kalkınma için altyapı, Küresel sağlık ve istihdam

>> Jeopolitik gerilimler ve

>> Toplum 5.0 idi…

Küresel ticarette korumacılık ABD ile Çin arasındaki gerilimden öte bir tartışma konusu olup zirve sonrası görüldü ki Trump daha da keskin hamlelerle önümüzdeki günlerde sahne alacak.

Çin,  Hong Kong meselesinin tartışılmasına izin vermeyeceklerinin altını bir kez daha çizerken Trump’ı sıkıştırmak üzere “korumacılığın kınanması, serbest ticaret ve çoğulculuk ilkesinin desteklenmesi” dosyasını gündeme taşıdı.

İstihdam, genç işsizliği…

Öte yandan dönem başkanı olması avantajını değerlendirmek isteyen Japonya, Yaşlanan nüfus, küresel veri yönetişimi ve denizlerin kirliliği gibi  kendi önceliklerini de zirveye taşımış oldu. Her ne kadar Japonya’nın önceliği gibi görünse de  Yaşlanan nüfus ve istihdam kapitalizmin önündeki önemli ortak sorunlardan… Dünya ölçeğinde genç nüfus işsizliği hızla artmakta ve kapitalist sistem bu yapısal sorununu aşamamakta. Yakın geçmişte “Arap Baharı” olarak adlandırılan  olaylar, Fransa’da meydana gelen “Sarı Yelekliler” eylemleri AB başta olmak üzere ABD’yi de içine alacak şekilde yayılması uzak ihtimal olarak görünmemekte. Özellikle emperyalist sistemin yapısal sorunu göç hareketleri, endüstri 4.0 ve robotik, yapay zeka vb teknolojik gelişmeler istihdam sorununu daha da içinden çıkılmaz hale getirmiştir. Zirvede  istihdam konusunda söylenenlere bakacak olursak incir çekirdeği bile fazla gözükmekte. Platform kapitalizminin aktörlerinin vatandaşlık geliri vb. önerileri ise bir başka bahara kalmış gözüküyor.

Yaşlanan nüfus

Japonya’nın “yaşlanan nüfus” konusunu gündeme getirmesi son derece anlaşılır elbette. Japonya’nın nüfusu 2008 yılında 128,5 milyon ile tepe noktasına ulaştıktan sonra, 2018 yılında yüzde 1,1 azalarak 127,2 milyona geriledi.  Benzer bir şekilde Avrupa’da da doğum oranı giderek düşüyor ve Avrupalılar artık daha uzun yaşıyor. Uluslararası Para Fonu 2050 yılında Avrupa’da emeklilerin sayısının çalışanlara oranla ikiye katlanacağını tahmin ediyor.

14 trilyon dolar borcu olan Amerika’da da nüfus giderek yaşlanıyor. 2030 yılında 65 yaş ve üzerindekiler ülke nüfusunun neredeyse %20’sini oluşturacak.

Kapitalist uzman görüşleri; Amerika, Japonya ve Avrupa Birliği ekonomilerinin gelecekte daha yavaş büyüyeceğini, Amerika’nın yüksek borç nedeniyle yaşlı nüfusuna destek olmakta zorlanacağını söylüyor: “Bütçe açığı sorununun yaşlanmaya bağlı olduğunu düşünüyorduk. Şimdiyse bu sorunu borç sorunuyla birleştirin. Gelecek yıllarda faiz oranları yükseldiğinde bu borçlar üzerindeki faizi de ödemek durumunda kalacağız. Ayrıca emeklilerin maaşlarını da çok daha yavaş büyümekte olan ekonomiyle ödemek zorunda olacağız.” denmekte.

İngiltere, Almanya gibi ülkeler başta olmak üzere AB’nde emekli maaşları son derece düşük olup enerji yoksulluğundan kaynaklı yaşlı ölümleri hızla artmakta. Yaşlılar yetersiz beslenmekte. Benzer durum Japonya ve ABD içinde geçerli. Zaten istihdam yaratamadığı genç nüfusu attırmak ta zorlanan kapitalizm hızla artan yaşlı nüfus ve getirdiği ‘ekonomik yük’ ile baş edememekte olup açmaz içinde kıvranıp durmakta. 

Bu yazı kaleme alınırken Zirveden bu konuda çıkan sonuç henüz açıklanmamıştı. Ancak beklenen sağlık harcamalarından kısma, daha fazla prim ve vergi toplamaya yönelik olursa şaşırmamak lazım.

Küresel veri yönetişimi, veri mülkiyeti, serbestleşme…

İçinde bulunduğumuz süreçte dünya hızla değişmekte; Değişim, emek sermaye ilişkileri ve sermayenin yapısında. Değişim dijital teknolojilerle birlikte –belki büyük bir laf olacak ama- yaşam biçimimizde… İşin ilginci bu hızlı değişimin pek de farkında olmamamız.

Sermayenin yapısı değişiyor, yeni sermaye; veri mülkiyeti…

Verinin toplanması, verinin elde bulundurulması, verinin işlenmesi, özetle verinin kendisi, yaşadığımız süreçte en önemli bilgi ve meta olarak karşımıza çıkmakta ve dijital dönüşümün yapıtaşını oluşturmaktadır. Artık veri, toplanması, deyim yerindeyse avcılığı, işlenmesi ve nihayetinde mülkiyeti sürecin özünü teşkil etmektedir. Bu süreçte ve elbette ki gelecekte, veriyi elinde bulunduran, kontrol eden hükümranlığa dönüştürenlerin, olayların seyrine yön verenler olması kaçınılmaz olacaktır.

Kapitalistler arası kavgada şimdi bu yeni mülkiyet biçiminin paylaşımı öne çıkıyor. İşte bu Zirvede de  Japonya’nın “Güven içinde Özgür Veri Akımı” önerisi öne çıkan konulardan biri idi. Japonya başbakanı Shinzo Abe, Dünya Ekonomik Forumu’nda Ocak 2019’da yaptığı konuşmada “Güven içinde Özgür Veri Akımı” (Data Free Flow with Trust – DFFT) ismini verdiği bir öneri sundu. Bu öneri; tıp, sanayi, trafik gibi kullanışlı verilerin sınırlar olmadan iletilebilmesini öneriyordu. Küresel verinin yönetişimi olarak önerilen DFFT’nin en önemli ayaklarından birisi de verinin özel mülkiyet ve kamu mülkiyeti ayrımının yapılması. Veri ve verinin ticareti konusunda asimetrik olarak çok güçlü olan ABD, Japonya ile bu inisiyatifi başlatırken muhtemelen kendi sahip olduğu verinin ve bilginin hiçbir bariyere, gümrüğe ve vergiye takılmadan en beklenmeyen yerlere, örneğin Çin’e dahi girebilmesini hedefliyor.

Veinin küresel serbest dolaşımı hedeflenirken amaçlanan getireceği muazzam gelir ve olanak…

Veri konusunda, çok sayıda hükümetin farklı temel veri yönetimi anlayışı var. Avrupa Birliği, mahremiyetin bir insan hakkı olduğu ve bloğun dışına veri aktarılmasında korunması gerektiği inancına dayanan Genel Veri Koruma Yönetmeliği adı verilen kendi veri rejimine sahiptir. Yönetmelik, kişisel verilerin değil kişisel olmayan verilerin, koruma standartlarının “yetersiz” sayıldığı bloğun dışındaki ülkelere ve bölgelere ihraç edilmesini yasaklamaktadır.

Teknolojinin geleneğine ev sahipliği yapan ABD, Google Inc., Apple Inc., Facebook Inc. ve Amazon.com’u temelde ücretsiz veri akışını destekledi. Buna karşılık, Çin devlet kontrolünün, kişisel verileri ve neyin önemli veriler olarak tanımladığını kendi ellerine vermenin önemini vurguladı.

Dijital ekonominin vergilendirilmesi…

Platform kapitalizmi için içinde bulunduğumuz süreç tam bir ticari cennet. Ancak makas giderek kapanmakta ve kapitalizmin diğer aktörleri bu büyümeden rahatsız olmakta. Dolayısıyla merkezi hükümetleri önlem almaya çağırmaktalar. Osaka zirvesine taşınan bu konuda çok tartışılan konulardan biri idi.

Dijital ekonominin vergilendirilmesi gerek küresel gerek ülkeler düzeyinde sıcak ve öncelikli bir gündem maddesi olmuş durumdadır. Avrupa Birliği ve birçok ülke çok uluslu dev şirketlerin dijital ekonomi kaynaklı gelirlerini vergilendirebilmek için yasal düzenlemeler yapmaya çalışıyor hatta yapıyor. Tartışmanın temelinde uluslararası vergi kurallarının dijital çağa özgü bu yeni şirket yapılarıyla elde edilen gelirlerin kaynak ülkede vergilendirilebilmesi konusundaki yetersizliği yatıyor. Bu şirketler kaynak ülkede hiçbir fiziksel varlık (sabit işyeri) hatta dijital varlık (sunucu) bile göstermeden gelir elde edebilmektedir. Buna karşılık bu ülkeler uluslararası kuralların vergileme hakkını kaynak ülkede fiziksel varlık (sabit işyeri) bulunması esasına bağlamış olmasından dolayı vergileme yapamamaktadır.

OECD önderliğinde OECD ve G-20 ülkeleri tarafından yürütülen çalışmalarda dijital ekonominin temelde KDV gibi dolaylı vergiler yoluyla vergilendirilmesi öneriliyor. Bunda da “Tüketicinin Bulunduğu Ülkede Vergilendirme İlkesi”nin uygulanması kabul görüyor.

Kadınlar için cinsiyet eşitliğini sağlamak

Osaka zirvesinde ele alınan konulardan biri de kadınla için cinsiyet eşitliğini sağlamak. Zirve web sayfasında giriş bölümünde bu konu için; “Dijital cinsiyet bölünmesi, özellikle 4. Endüstri Devrimi, bilgi ve iletişim teknolojilerindeki (BİT) değişim hızını artırmaya devam ettiği için kadınlar için cinsiyet eşitliğini sağlamak için bir zorluk olarak kabul edilmiştir. 2022’ye gelindiğinde, küresel GSYİH’nın % 60’ı dijitalleştirilecektir. Eğitim ihtiyaçlarımız, toplumsal yapılarımız, yasal çerçevelerimiz ve ekonomik stratejilerimiz üzerindeki bu etkinin boyutu hala bilinmemektedir, ancak acil bir eylem için gerekli” denmekte.

Zirve ayrıca uluslararası topluma ‘kadınların güçlenmesini teşvik etmek için olanak sağlayan teknolojinin, özellikle de bilgi ve iletişim teknolojilerinin (BİT) kullanımını arttırma çağrısında bulunmakta.

Teknoloji sektöründe erkekler, kadınların teknoloji yöneticilerinin sadece% 21’ini oluşturduğu sektörün en üstündeki farklılıklar ile her seviyedeki kadınları geride bıraktığı vurgulanmakta.

Öte yandan bu önerileri sunan Japonya’nın Mukogawa Kadın Üniversitesinde düzenlenen törenle ülkesinde kadın cinayetlerinin önünün alınmadığı, kadına şiddetin giderek arttığı Meclisinde kadına şiddetin son bulması yönünde verilen önergeyi ret eden iktidar partisinin liderine fahri doktora unvanı verilmesi de başka bir çelişki.

İklim değişikliği, deniz kirliliği sorunları…

Osaka Zirvesinde ele alınacak konulardan biri de iklim değişikliği olacak. Trump’ın hayırhah tutumu, Çin’in alttan alta ayak sürümesi ortada iken nasıl bir sonuç çıkacağı malum olsa gerek. Ancak dünya ölçeğinde özellikle genç kitlelerin protestolarını zirvenin görmezden gelmesi de pek olası değil. Greta Thunberg’in Ağustos 2018’de İsveç Parlamentosu önünde başlattığı “Gelecek için Cuma Günleri” olarak anılan okul grevleri Avrupa’nın dört bir yanında giderek büyümeye devam ediyor. İklim değişikliğiyle mücadele için ilk küresel okul grevi 15 Mart Cuma günü iklim aktivisti Greta Thunberg’in çağrısıyla yaklaşık 1 milyon 600 bin çocuğun katılımıyla yapılmıştı. Mayıs ayında yapılan eylemler ise 114 ülkede, 1.400 şehir ve kasabada ikinci defa gerçekleşti. Gençlerin mesajı; “Hükümetler, günümüzün büyük sorunu iklim krizine karşı layıkıyla karşılık vermede başarısız oldular. Kirleticilerin eylemlerinden en az sorumlu olan bizim neslimiz ise iklim değişikliğinin en yıkıcı etkilerine şahitlik edenler olacak. Dünya liderleri krize karşı zamanında müdahale etme şanslarını giderek yitiriyorlar ancak bizler yerimizde oturarak eylemsizliklerini izlemeyeceğiz” şeklinde. Bu sese ne kadar kulak verilecek göreceğiz.

G20’nin gündem maddelerinden biri de okyanuslardaki plastik kirliliğinin azaltılmasına yönelik önlemler.Japon hükümeti, çevre bakanlarının toplantılarının ardından yapılan bir açıklamada, sulardaki plastiğin azaltılması için atılacak adımların yer aldığı bir yol haritasının kabul edileceğini duyurmuştu ancak karar bağlayıcı nitelikte olmayacak.

Toplum 5.0

Kapitalistler sorunlarını tartışırken anti kapitalistler ne yapıyor?

Yıl içinde Hanover’de gerçekleşen teknoloji fuarları CeBIT’te konuşan Japonya başbakanı Shinzo Abe“Teknoloji toplumlar tarafından bir tehdit olarak değil, bir yardımcı olarak algılanmalı.” inancıyla temellendirdikleri “Toplum 5.0” felsefesini açıkladı. Japon Ekonomik Organizasyonlar Federasyonu Keidanren’in hazırladığı 26 sayfalık çalışma da Toplum 5.0 felsefesi ışığında gelişmesi beklenen ekonomi ve sosyoloji reformunu geniş kitlelere anlatmayı amaçlıyor. Japonya da Toplum 5.0 felsefesi aşağıdaki gibi bazı hedeflerin uygulanmasını öne sürüyor;

• Yaşlanan dünya nüfusuna karşı çözümler geliştirmek

• Sanal dünya ile gerçek dünyanın beraber işler hale getirilmesi

• Nesnelerin internetinden toplumun çıkarları gözetilerek faydalanılması

• Çevre kirliliği ve doğal afetler için çözüm yolları üretilmesi..

Kağıt üstündeki bu hoş öneriler küresel kapitalizmin nereye doğru evrilmekte olduğunu gizlemeye çalışıyor. Teknolojinin hızla dijitalleşmeye doğru yönelmesi, yapay zeka, nanoteknolojiler ve biyoteknolojilerdeki gelişmeler, nesnelerin interneti, makine öğrenmesi, robotik ve veri mülkiyeti yeni bir kapitalist sürece işaret etmekte. Makinalar hızla insanlaşırken insanlar hızla makineleşmekte. Bu süreç artık emek sermaye çeli,şkisinin ötesinde bir tartışmayı gerektiriyor.

Kapitalizmin evrildiği yeni dönem artık bir öncekinin basit bir devamı olmaktan çıkmıştır. Çok daha köklü bir değişim sürecine girmiş bulunmaktayız: Kapitalizmden küresel oligarşizm dönemine geçiş süreci…Bu süreçte, canlı emek ile kotarılan işler (kafa veya el işi olması artık fark etmiyor) yerini tam otomasyon ile robotlara bırakıyor. Yeni teknolojilerin canlı emeğin yerini alması kapitalizmin sürekli işleyen bir kuralıdır. İki yüz yıldır teknik gelişme aynı zamanda yeni istihdam alanları da yarattı. Bazı işler kaybolurken diğerleri ortaya çıktı. Fakat artık bu bağ koptu. Son teknolojiler elbette yeni iş alanları yaratıyorlar. Fakat son yirmi yıldır “teknolojik işsizlik” denen bir olgu ortaya çıkmıştır. Son teknolojiler ile kaybolan işler, yeni ortaya çıkanlardan daha fazladır. Hızlı teknolojik değişim, hem doğrudan bazı işlerin ortadan kalkmasına neden oluyor; hem de yeni ortaya çıkan işler için gerekli eğitim fırsatını elde etme imkanları zorlaşıyor. Ayrıca gerekli eğitim alınsa bile pazarın ememeyeceği kadar bir arz gerçekleşiyor ki bu durumda işsizlik kaçınılmaz oluyor.

Geleceğin küresel oligarşisi için en önemli sorun yer kürenin kısıtlı kaynakları ( enerji madenleri, su vb…) olacaktır. Bu kısıtlı kaynakların hızla büyüyen nüfus tarafından tüketilmekte olması küresel oligarşi için bir sorun olarak nitelenecektir. Kendi dışında kalan ve hızla çoğalan % 99’u kontrol altında tutmayı deneyecektir. Bunun ipuçları bu gün mevcuttur; yer kürede izlenmeyen kişi bırakmayacaktır. İzlemekle de kalmayacak, gen haritalarına sahip olacağı biyoteknolojik çalışmaları bugünden yapmaktadır. İnsanların alışveriş iradelerine sahip olmak üzere bugünden nöropazarlama teknikleri geliştirmektedir. ABD’de son beş yıl içinde alınan patentlerin % 70’i biyoteknoloji ve nöropazarlama alanındadır. Benzer bir şekilde başka çalışma alanları da gıda üzerinedir. GDO alanında uzun süredir çalışmaktalar.

Geleceğin küresel oligarşisi bütün denetim ve kontrol mekanizmalarının dışında hızla artan nüfus için de kırıma gidebilir ki  en korkunç senaryo da bu olsa gerek.  Amerikan yerlilerine yardım adı altında çiçek virüsü bulaştırılmış battaniyeleri dağıtarak onları soykırıma uğratan dünün burjuvazisi yarın benzer benzer bir şeyi neden yapmasın. Yapar, zira mayasında var.