İçindeki yaşadığımız günlerden herkesin alması gereken bir ders var. Dersin adı, kapitalizmin çıkışsızlığı… ‘Gelişmiş’ ülkeler sıralamasında başı çeken ülkelerin ne denli gelişmiş olduğunu gözler önüne serdi, Koronavirüs. Sosyal güvenceden uzak yaşayan yoksullar (proletarya ve prekarya) krizde en fazla kayıp verenler oluyor, ama kaybedenler yalnızca onlar değil. Tekelci sermayenin büyük patronları da bu felaketten yakasını sıyıramıyor. Kapitalizmin sonu mu geliyor, yoksa sistem birkaç revizyonla durumu kurtarabilecek mi, henüz bilemiyoruz. Ama, evlerine sığınsalar da, artık hayal alemlerinde yaşayamayacaklarını anlayan küçük burjuvalar, bireyciliğin bir çıkış yolu olmadığını anlamaya başladılar. Kurtuluşun dayanışmada olduğunu anlamalarına da az kalmıştır umarım. Bugün, bu gerçeği gören, görmekle kalmayıp, herkese anlatmaya çalışan bir ustayı yitirişimizin yıldönümü. Vasıf Öngören›den söz ediyorum. Marksist dünya görüşüne sahip bir yazar, yönetmen, oyuncu ve dramaturgdan… Toplum düzenindeki bozukluğun nedenlerini doğru teşhis etmiş, derdini anlatmanın en doğru yöntemini de bulmuştu. İnsanlara içinde yaşadıkları gerçeği olanca çıplaklığı ile göstermek gerekiyordu. İnsanın alışageldiği koşullara, klişelere farklı bir gözle bakabilmesi için yabancılaştırma yöntemini kullandı, ustası Brecht’den ödünç alarak. Tiyatromuzda, açık biçim, tartışmalı oyun deyince ilk akla gelen isim olan Vasıf Öngören’le birlikte çalışma olanağı bulduğum için kendimi şanslı addediyorum. Muzip gülümsemesi, aniden düşüncelere dalıp gitmesi, tevazu ve dik başlılığı bir arada taşıyabilmesi aklımdan çıkmamış…

Diyarbakırlı bir aşiret ağasının torunu olan Öngören, ailesi Dersim isyanının ardından bölgeyi terk edip Batı Anadolu’ya göç etmek zorunda kalınca, Kütahya’nın Tavşanlı ilçesinde dünyaya gelmiş. Baba linyit işletmelerinde memurluk yaparken, Vasıf da okul saatleri dışında linyit ocaklarında işçilik yapmış, işçi sınıfını yakından tanıma olanağı elde etmiş. Okul yıllarındaki tiyatro kolu çalışmalarını, İstanbul Üniversitesi’nde Jeofizik okurken sürdürmüş. Ama, tiyatrocu olma kararını verdiği yer, Gençlik Tiyatrosu’nda sahnelediği “Midas’ın Kulakları” ile gittiği Erlangen Festivali olmuş. Kariyerinde oyunculuk da var (Halk Oyuncuları), yönetmenlik de, tiyatro kuruculuğu da (İstanbul Birlik Sahnesi). En önemlisi, yazarlığıdır kanımca. Diyalektiği, epik tiyatro kuramını özümsemekle yetinmemiş, alabildiğine yerli olmayı başarmış bir yazardır Öngören.

Oyunları içinde (toplu eserlerini sevgili dostum Yılmaz Öğüt -Mitos Boyut-yayımladı) en bilineni, “Asiye Nasıl Kurtulur?”, seks işçisi bir annenin kızının geleceği nasıl kurtulur sorusuna yanıt ararken, burjuvazinin ahlâk anlayışını kıyasıya eleştirir. Kapitalist sistem, düzene ayak uydurmaktan başka çıkış yolu sunmaz Asiye’ye. İki kez (Nejat Saydam ve Atıf Yılmaz tarafından) sinemaya uyarlanan”Asiye Nasıl Kurtulur?”dan önce, toplumsal değişime ayak uyduramayan bir otomobil tamircisini anlattığı “Göç”ü yazan Öngören, 12 Mart’ın ardından Almanya’ya gidip, orada işçilik, tercümanlık gibi işlerde çalışarak ‘göçmen işçi’ sorununa yakından tanıklık edince, “Almanya Defteri” adıyla yeniden kaleme aldı. Bir süre Özgür Üniversite’ye devam etti. Ama, Berliner Ensemble asıl okulu oldu. Manfred Wekwerth ve Helena Weigel de hocaları…

AST’da sahne tasarımını yaptığım “Oyun Nasıl Oynanmalı?”da, yoksul bir kızın sınıf atlama çabasının sonuçlarını, insanı mal gibi kullanan kapitalist sistemde bireysel kurtuluşun mümkün olmadığını, ‘oyun içinde oyun’ yöntemini kullanarak bir yarışma biçiminde sunmuştu. Yarışmacı küçük burjuva hanımefendi, genç kızı ünlü bir yıldız yaparak ‘kurtarmak’ için türlü yollar dener... Politik mesajını seyirciyi eğlendirerek vermeyi seçmişti, hapishanede yazdığı bu oyunda. Sonraki oyunu ”Zengin Mutfağı”nda da yaptığı gibi. 15-16 Haziran işçi eylemleri arka planında, kendini çatışmadan uzak tutmaya çalışan aşçıbaşı Lütfü Usta, sınıf atlama telaşındaki hizmetçi kız, köşkte karnı doyurulan ‘ülkücü’ genç ve kurt köpeği, işçi sınıfı mücadelesine yakın duran şoför ve fiziki varlığı görülmeyen ama korkusunu duyumsadığımız patron kimliklerinde, sermaye – emek çatışmasını, sınıf dayanışmasının gerekliliğini vurgular. Oyunları seyirciyi illüzyon ve ‘katharsis’den uzak tutar, katılımını, düşünsel emeğini talep eder. İroni, başlıca silahlarındandır. Günümüzde dünyanın dört bir yanında tartışılan kapitalist sistem, tüm acımasızlığı ve çıkışsızlığıyla yapıtlarının temelinde yer alır. Ezilenin, sömürülenin yanında saf tutan Vasıf Öngören’in zengin mirasında bir Nazım Uyarlaması, “1941-42’den İnsan Manzaraları” ve kızına yazdığı bir masal kitabı da var: “Masalın Aslı”. Tabi, bir de, İstanbul Şehir Tiyatrolarının usta oyuncusu Aslı Öngören.