Kapıyı çıkarken kapatalım artık

Ülke futbolunun gündemi Arda Turan ve Fatih Terim gerginliğine teslim olmuş durumda. Ancak ortada acaip bir tavır var. Herkes konunun kapanmasını istiyor fakat hiç kimse bu yönde bir adım atmıyor. Sahi, cidden bu konunun kapanmasını istiyor muyuz?

Ülkedeki futbol programlarının dip noktası, bugüne kadar cinsiyetçilik, ırkçılık, ayrımcılık, terbiyesizlik, tutarsızlık, maksatlı yayıncılık gibi tüm bayağı davranışlara el atmış, kadrosunda 1 adet “oportunizme bulaşmış tipik bir orta yolcu”, 1 adet hakem eskisi bir manipülatör, 1 adet mafya yandaşı, 1 adet de meşhur “sıvacı” bulunduran Beyaz TV ekranlarının sirkten bozma futbol programındakiler girişte bahsettiğimiz malum hadise patladığından beri çok mutlular. Bakmayın ülke futbolunun iyiliklerini istediği yönündeki zırvalarına, onlar da biliyorlar ki başarıya alerjileri var, zira başarı demek ellerinde konuşacak hiçbir konunun olmaması demek, çünkü bu programda sahada oynanan futbol konuşulmuyor. Bu sebepledir ki ülkedeki büyüklerin tümünün kazandığı haftalarda hayvanlar aleminden, futbolcu eşlerinden bahsediyorlar. Zaten kendilerini de en fazla 5 dakika dinleyebiliyorsunuz, gürültü kirliliği had safhada. Peki yelpazenin diğer ucundakiler? Ülkenin görece kaliteli programlarından Spor Servisi’nde Mehmet Demirkol ve Fuat Akdağ en son “bu konuyu artık kapatalım” dediklerinden beri konuyla ilgili 5-6 program daha yaptılar. Gerekçe olarak da konunun Fatih Terim tarafından gündemde tutulduğundan ve benzer kararların ya da olayların dünyanın en yerinde tartışıldığından bahsettiler. Her ikisi de doğruluk payı olan eksik bilgiler. Birincisi bu olay sadece Terim tarafından gündemde tutulmuyor, medyanın da bunda büyük bir payı var. Eğer televizyon programları Ukrayna maçı öncesinde ya da en azından 2 maç arasında ve maçlar sonrasında hadiseyi daha fazla deşmeselerdi, muhtemelen büyük halk yığınları televizyon kanallarının önüne toplanıp Arda Turan-Fatih Terim geriliminin saatlerce konuşulmasını talep eden eylemler yapmayacaklardı. Emin olun sokaktaki insan bu olaydan çoktan bıktı, hatta sokaktaki insan ulusal takımdan bıkalı çok oluyor ama medyanın bu “biz bırakmak istiyoruz ama merak ediliyor, Fatih hoca bırakmıyor” tavrının çok samimi olduğunu düşünmüyorum.Futbol topunu mu konuşmak istiyorsunuz? O zaman futbol topunu ve ulusal takım kadrosuna alınmayan oyuncuların futbola yapacağı etkiyi konuşabilirsiniz, tekrarlıyorum kimse size Tümer Metin ile Burak Yılmaz’ın yumruklaşıp yumruklaşmadığını sormayacak, bununla ilgili 10 dakika süren nutuklar beklemeyecektir. Ulusal takım hocasının sizin artık başka şeylere odaklanmak istemenize rağmen halen gerginliğe takılıp kaldığını mı düşünüyorsunuz? Bırakın o orada kalsın, siz başka şeylere odaklanmaya devam edebilirsiniz. Morgan Freeman kendisine sorulan “ırkçılığı nasıl bitirebiliriz?” sorusu “üzerine konuşmayı bırakarak, sen bana siyah adam demeyi bırak, ben de sana beyaz adam demeyi” diye cevap vermişti.

Eksik olan ikinci bilgi de benzer hadiselerin diğer ülkelerde de tartışıldığı, NTV Spor Wayne Rooney örneğinden hareket etti. Rooney’in ulusal takımda orta sahaya kaydırılmasında, onun eski menajeri Sam Allardyce üzerinde kurmuş olabileceği baskının rol oynaması İngiliz basınında konuşuldu elbet. Ama her akşam değil, her öğleden sonrası değil, Pazar akşamları 3-4 saat süren leş programlarla değil. Kısa, öz ve net olarak. Spekülasyonlar listesi yaparak değil. Marco van Basten, 2006 Dünya Kupası 2. tur maçında Ruud van Nistelrooy’u aralarındaki problemden ötürü yedek oturttuğunda da olay olmuştu. Ama her gün saatlerce konuşulmamıştı, hem de Portekiz onları kupa dışına ittiğinde dahi. Arda ve Terim arasındaki kriz çok kötü yönetildi, hem federasyon hem de bu 2 isim iletişim konusunda neyin yapılmaması gerektiği konusunda büyük dersler verdiler, üstü kapalı belirsiz mesajlar, saatler süren ve nasıl bir insan olduklarını anlatmak zorunda hissettikleri televizyon programları, basın toplantıları...Bunların tümünden farklı bir yol izleyip bu spekülasyonları sonlandırma şansları vardı, yapmadılar ve kaynayan kazanın altına odun attılar. Medyanın da bu konuları konuşmaya son verip atmosferi düşürme şansı vardı. Yapmadılar, zira onların da işine gelmiyordu. Çünkü bu ülkede çok uzun süredir başarı, uyum, sakinlik satmıyor. Satan şey başarısızlık, karmaşa, kaos, büyük laflar ve spekülatif ifadeler. Zira ilki tahmin edilebilirlik, diğeri sürpriz yumurta demek. İzlanda pazar akşamı sadece Türkiye forması giymiş 11 futbolcuyu değil, hocası, futbolcusu, medyası, taraftarı, idarecisi ile topyekün bir ülkeyi mağlup etti. Zira onlar bu sıkıcı hayatı daha çok seviyorlar, biz ise adrenalini. Ancak dürüst olalım, bu gerçek hayat, Hollywood yapımı bir aksiyon filmi değil. Öyle olduğunu farzetsek bile IMDB puanımız ancak 3,5 olur.