Çok sıkıldık. Hatta bıktık. Yıldık. En azından ben bıktım. Fakat kendisi sıkılmıyor, kendisi bıkmıyor, kendisi asla yılmıyor. Bir türlü düzgün durmuyor.
Bir iki üç beş idare edersin. “Zor tabii” dersin. “Hırçınlığı başarı isteğinden geliyor” dersin. “Düzelir zamanla” dersin. Dendi de zaten. Yıllarca dendi. “Saha dışında şahane bir insan, sonra kendisi de çok üzülüyor, bakmayın çok saygılı bir insandır esasında” diye diye savunuldu. Hep bir şans daha verildi, yaptıkları hep bu savunmalarla sumen altı edildi, hep kollandı. Ama artık hakikaten yeter.

Karnesinin notlar bölümü çok kıymetli olabilir. Memleket futbolunun gördüğü en iyi futbolcularından biri olabilir. Yaşına rağmen gösterdiği performans takdire şayan olabilir. Ancak artık bazılarımızı zerre ilgilendirmiyor. Çünkü karnesinin hal ve gidişat bölümünü ısrarla, göz göre göre, inatla düzeltmiyor.

Her defasında aynı şey, dön dolaş yine aynı şey, konuş konuş aynı şey. Bin yıl oldu. Demek ki istemiyor. İstese de yapmıyor. Artık başka bir açıklaması yok.

Üstüne üstlük kaptan. Takım kaptanı. Koskoca Fenerbahçe’nin kaptanı. Kaptan olmak için gereken ne kadar haslet varsa hiçbiri onda yok, kaptanlık ne demekse o tam tersi, kaptanın ne yapması gerekiyorsa o tam tersini yapıyor. Ama Emre Belözoğlu’nun ezberleri varsa bizim de var. Kaptanlıkla ilgili her zaman söylediğim, ısrarla yazdığım, daha bin yıl bas bas bağıracağım şeyler var: Kaptanlık; yeri geldiğinde hem taraftarı hem rakibi, kimi zaman hakemi, bazen bizzat kendini aklıselime davet etmek demektir. Kendi takımının oyuncusu kadar, rakip takımın oyuncusunu da kazadan beladan küfürden sakınmak demektir. Kaptanlık pazubenti sol kola, kalp hizasına, kalbe en yakın yer olduğu için takılır. Kaptanlıkla futbol aşkı arasındaki ilişki buradan gelir.

Hakkı Yeten kaptandır mesela. Lefter, Metin Oktay, Koca Kaptan Gürsel Aksel, Dozer Cemil kaptandır. Onların kaptanlıklarına övgümüzün oynadıkları şahane futbolla zerre ilgisi yoktur. Kaptanlıkları iyi futboldan değil, iyi temsilden gelir. Çünkü kaptanlık en nihayetinde “Takım oyunlarında takımı temsil eden kimse”dir. Ve temsil çok büyük meseledir. Kulübü, takımı, taraftarı, camiayı temsil etmek büyük meseledir. Emre Belözoğlu’nun Fenerbahçe’yi temsili, Metin Feyzioğlu’nun avukatları temsili gibidir. O orada o makamda durur, ama temsil edenler arkasında değildir.

Bu hal ve hareketlerin sahibinin koskoca Fenerbahçe’nin futbol aklı olarak sunulması var bir de. Önümüzdeki yıllarda takımda geleceği yerin ballandıra ballandıra anlatılması var. O telefon konuşmaları, saha kenarından yaka paça götürülerek sakinleştirebilmesi, korkunç bir ifadeyle saha kenarından bakması var. Hepimize kolay gelsin Fenerbahçeliler.

Belli ki Kız Meselesi Meslek Lisesi’nde okuyacağız bir süre.

Notlar da hal ve gidişat da hak getire.