Havacılık sektörüne getirilen grev yasağının bilinçli bir stratejinin bir parçası olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan hiç bir sıkıntı duymadan havacılıkta grev yasağını THY’nin kârlılığı için aldıklarını açıkladı.  Babacan’ın bu keyfi tutumunu Hürriyet’te Vahap Munyar’ın “THY’nin başarısında greve fren koymanın etkisi de var” başlıklı yazısında aktardıklarından öğreniyoruz (18 Haziran 2012).
 
Babacan aralarında akademisyenlerin de bulunduğu yazarlarla gerçekleştirdiği buluşmada bazı işkollarında grev yasağını savunmuş. Bay Bakana şöyle diyor: “Bazı iş kollarında grevin yasak olması gerekir. Örneğin bir bankada 3 gün greve gidildiğini düşünün, anında batar.” Neymiş, grev ancak ekonomik olarak etkisiz işkollarında yapılsınmış!
 
Bakan bey yurtdışında tahsil görmüş orada çalışmış, dünya görmüş ama dünyayı anlayamamış ve öğrenememiş (veya çok iyi öğrenmiş!). Tahsil gördüğü ve çalıştığı kapitalizmin en gelişkin ülkelerinde bankacılık sektöründe grev yasağı olmadığını bilmiyor. Hangi AB ülkesinde bankacılıkta grev yasağı var Bakan bey!
 
Toplantıda birileri Bay Bakana havacılık sektörünün bankacılıktan farklı olduğu ve birçok havayolu şirketinde grevler yaşandığı hatırlatılıyor. Bakan bey tam burada baklayı ağzından çıkarıyor.   Şöyle diyor: “THY’yi bugün başarıya taşıyan etkenler arasında greve fren koymamız da var. Nitekim bir yabancı dergide okuduğum makalede, ‘THY, Lufthansa’dan daha iyi, çünkü grev yok’ yorumu vardı.” Babacan THY’de grevi yasaklayan yasayı açıkça savunuyor: “THY’nin durması sadece şirketi değil, ekonomimizi olumsuz etkiliyor. O yüzden önlem almak zorundaydık.”
 
Dedik ya Bay Bakan uluslararası düzeyde tahsil görmüş, iş tecrübesi edinmiş ama temel insan hakları konusunda hiç bir şey öğrenememiş. Grev hakkının özünü anlayamamış. Grevin doğasında ekonomik yaptırım olduğunu kavrayamamış. Dahası Bakan bey Türkiye’nin üyesi olduğu ILO’nun havacılık sektöründe grevi bir hak olarak tanıdığını bilmiyor (veya bilmiyor gibi yapıyor).
 
O yüzden Türkiye’nin Başbakan yardımcısı kalkmış ıslatmayan sudan-yakmayan ateşten söz ediyor, “greve fren koyduk THY’yi başarıya taşıdık” diyor. O halde ekonominin topyekûn başarısı için grevi tümüyle yasaklayın! Aslında Bakan beye teşekkür etmek lazım. Temel hak ve özgürlüklerle ilgili AKP zihniyetini, temel hakların sınırını açık biçimde ortaya koyduğu için.
 
Babacan zihniyetine göre temel hak ve özgürlüklerin sınırı ekonomidir ve kârdır. Ekonomiyi olumsuz etkileyen, karları düşüren haklar hak değildir. Bakan bey mensubu olduğu milli görüş geleneğinin “hak geldi batıl zail (yok) oldu” ayetini (Isra suresi 81. ayet) küresel ekonomin gereklerine uygun olarak değiştiriyor: “Kâr geldi hak zail oldu.” 
 
Vahap Munyar’ın yazısından öğreniyoruz ki, THY yönetimi grev yasağını barışçı bir şekilde protesto ettikleri için işten atılan 305 çalışanın işe dönmesine karşıymış. 
 
“Globally yours” (küresel olarak sizinleyiz) sloganıyla övünen şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu da küresel standartlardan haberdar değil. Kârlılıkta küresel olmakla övünenler yasakçılıkta gayet yerel bir tutum alıp iç hukuktaki yasaklara sığınabiliyorlar.
 
Oysa çalışanların barışçı toplu eylem hakkı ILO sözleşmeleri ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararlarıyla güvence altına alınmıştır. THY çalışanlarının protestosu suç değildir. Bu nedenle işten çıkarılmaları hukuksuzdur.
 
Ama Başbakan yardımcısının küresel çalışma kurallarından bihaber olduğu (veya umursamadığı) bir ülkede bir şirket yöneticisinden küresel çalışma haklarına saygı göstermesini beklemek saflık olur.
 
Havacılık sektöründe grev yasağı ve THY’de yaşananlar “ileri demokrasinin” sınırlarını göstermesi bakımından anlamlıdır. Geçmişte sendikal hakları “milli güvenlik” gerekçesiyle ortadan kaldıran zihniyet yerini “kâr güvenliği” zihniyetine bırakmıştır.
 
Kısaca, kâr geldi hak zail oldu!