İnsan yüzü kadar kendine bakmayı, kendiyle yüzleşmeyi, hatta kendi yüzünü mümkün oldukça sıkça seyretmeyi ve tabi ki...

İnsan yüzü kadar kendine bakmayı, kendiyle yüzleşmeyi, hatta kendi yüzünü mümkün oldukça sıkça seyretmeyi ve tabi ki şekillendirmeyi önemseyen bir başka organ yoktur. Surat ve Suret! Suratın Sureti yani! Bütün hayatların adeta varlık nedeni. Suratın; gülen, ağlayan, hüzünlenen, asılan, kasılan, velhahasılı çok değişken durumlara göre şekil alan suretleri var ve biliniyor. Bir de yaşadıkları / yaşattıklarından ötürü suratlarıyla “başı dertte” olup da kurtulmaya gayret edenler var. Bundan kasıt, trafik kazaları ya da doğal nedenlerle yüz estetiğine ihtiyaç duyanlar değil elbette. Kasıt; yaptıkları, yaşattıkları nedeniyle aynaya bakmaktan utanan, hicap duyan yüzlere dairdir.
İşte! Nedense, Serpil Odabaşı’nın Diyarbakır’ın binler yıllık surlarının en anlamlı burcu Mardinkapı’nın Keçi Burcundaki “Kar Maskesi” sergisini gezer ve Odabaşı ile sergisindeki “brandaya baskı” resimleri üzerine sohbet ederken bunları düşündüm.
“Derin devlet bir aşk şiiri olsaydı, kar maskesi onun başlığı olurdu” demiş Serpil Odabaşı sergisinin manifestosunda. Onca badireden geçen şehirlerin, onca telefata, zulme, işkenceye uğrayan insanların; kendilerine gündelik hayat içinde “insanım” diyen başka insanlar tarafından eziyetlere uğratıldığını, insan teki düşününce, Serpil Odabaşının çizgilerinden, fırçalarından oluşanlara ister istemez bir başka bakıyor ve anlamlar yüklüyor insan!
“Hayatımızın derinliklerinde saklanmış, o kadar derinde duran ki görmediğimiz, günlük yaşantımızın alışıldık faşizmi içinde eriyip giden, arada televizyonlarda kar maskeli ‘kahraman’ amcalarla ve ‘kutsal’ değerler uğruna verdikleri ‘kutsal’ savaşlarla büyük şehir insanının hayatına teğet geçen, bu, sonunun nerede olduğu bilinmeyen bir derinlik”ten söz ediliyor “Kar Maskesi”nde…
Kar Maskesi sergisinde adeta 1990’lı yılların bölge gerçekliğine yani aslında katilleri ayan beyan, güpegündüz şehrin orta yerinde ellerini kollarını sallayarak cinayetlerini işleyen ve adına “Faili Meçhul” denen, kırsal kesimde de onca katliama sebep olup öldürdüklerinin kulaklarından maskot yapıp “gurur duyan” failleri belli ve ne acı ki bugüne dek dosyaları saklı kapaklı ve kırmızı mühürle “Gizli” kalmış bir dönemsel tanıklığın sergisi…
Bilenler bilir, bunca yaşanmışlık ve kodlanmışlıktan sonra hâla bil(e)meyenler varsa anlatmak elzem ki; Diyarbakır alabildiğine politik ve muhalif duruşu olan, muhalifliğini de bir onur belgesi olarak her daim boynunda bir ferman gibi taşıyan şehir. Zaten bu duruşudur ki şehri her daim ezeli ve ebedi kılan. fiehrin kendine has jargonu var. Yürüyüşler ve duruşlar, ağızdan çıkan kelimeler, kelimelerin ses tonu, arkadaşlıklar, oturulan mekânlar… Bütün bunlar adeta insani bir varoluş kaygısının tezahürleridir bu eski ve tarih kokan kadim şehirde…
İşte adı Kar Maskesi olan Serpil Odabaşı’nın sergisinde surların üzerinden namlularını birilerinin üzerine doğrultulmuş yüzleri örtülü karayüzlerin, hemen yanıbaşındaki resimde ak libaslı bir ananın şehrin kapısını aralayıp gelen konuklara ev sahipliği yapması aynı zamanda hayatın “barış” talepkârlığının da simgesi gibi…
Sergi neredeyse bir blok gibi siyasal okumalarla yoğrulmuş bir şehre, hatta belki de zaman zaman sırf bu nedenle bunalmış, boğulmuş bir şehre bir kez daha sanatın siyasal ve yoğun ardokumaları cephesinden gönderme yapıyor. “Enine boyuna, yama, kutsal atölye, ezberküs, toplumsal refleks, seyir, gerisi teferruat ve vatandaş türkçe konuş” gibi çarpıcı başlıklar da taşıyan sergi sorular da soruyor insan tekine…
O kadar çok istiyorum ki; Kürt Sorununun akıl yoluyla ve akil bir mantıkla bir an evvel çözümünü… Çünkü biliyor ve okuyorum ki; “sorun” çözülmedikçe daha epeyce bir zaman, sorunun hayatımıza yön verdiği noktalardan, hayatı tekrar ve tekrar olanca yoğunluğu ile yaşayacağız. Her defasında bir kez daha üst perdeden hayata, çözümlenemeyen noktasından bir ilmek de biz atmak durumunda kalacağız. Kalacak ve kalmakla birlikte “Kördüğüm” olacağız…
İşte çeşitli başlıklar koyduğu ve her bir başlığı ayrı bir konsept olarak değerlendirilip, hatta kimi resimlerin duygusal heyecana kapılınıp çizildiklerinden, belki yeniden çizilip yapılacağı resimlerin ayrı birer sergiler gibi kurgulanacağı “Kar Maskesi” topyekun olarak adeta yüzümüze tuttuğumuz ve yüzleşmemiz gereken bir ayna gibi. Ama öylesine değişken bir “cadı” aynası gibi ki! Aynaya bakarken aynanın sır’larının ardındakileri de görmemizi, düşünmemizi, yüzleşmemizi sorgulayan bir sergi olmuş Serpil Odabaşı’nın Kar Maskesi…