Kara göründü mü?

Aylardır yazmaktan çizmekten düşünmekten yorgun düştüğüm “pandemi döneminde müzik sektörü”yle ilgili sonunda olumlu gelişmeler olduğunu buradan duyurmaktan dolayı mutluyum. Bu biraz buruk bir mutluluk tabii ki. Zira bu dönemde birçok müzisyen aramızdan ayrıldı, birçoğu enstrümanını sattı, mesleği bıraktı, müzisyen olma yolunda ilerleyen birçok genç de bu sahipsizlik nedeniyle yolun en başında başka mesleklere yöneldi.

Sektörümüzün bir daha bu durumla karşılaşmaması için hepimiz eleştiri-özeleştiriden kaçmamalı yaşananların bir daha tekrarlanmaması için mantıklı ve doğru analizler yapmalıyız. Gördük ki şarkılar yazarken onları sahnede icra ederken ki duygusallığımız gerçekler karşısında pek bir işe yaramıyor. Bunu sadece bu salgın döneminde değil, maçlar, diziler, reklamlar, mitingler, açılışlar devam ederken müziğin susturulduğu zamanlarda da gördük yaşadık. O zamanki sessizliğimiz, kişisel çıkışlarımız yerini örgütlü bir hareketle “hak arama mücadelesi”ne dönüşmediği için bu günlere geldik.

Söz konusu insan olunca, insan ölümleri olunca “zararın neresinden dönülürse kârdır” cümlesini kurmak istemiyorum. Tek umudum bu günlerden çıkaracağımız derslerle, alacağımız tedbirlerle gelecek nesillerin zarar görmesini engellemek, müzik sektörünün yaratıcı endüstriler içindeki payını ve saygınlığını arttırmak.

Günlerdir tüm sektörün merakla beklediği desteği bugün Kültür Bakanımız Sn. Mehmet Nuri Ersoy, Telif Hakları Genel Müdürü Sn. Ziya Taşkent ve eser sahibi ve yorumcu meslek birliği temsilcileriyle ana hatlarıyla açıklayacağız. Bütün sektörü kapsamasını düşündüğümüz bu proje ile işimiz bitmiyor, daha yeni başlıyor. Zira bu salgın dönemi gösterdi ki müzisyenlerin sadece TC kimlik numaraları var. Hemen hemen hiçbir meslek örgütüne, sendikaya kayıtlı değiller.

Sosyal güvenceleri yok. Emeklilikleri yok. Sağlık sigortaları yok. Bordrolu değiller, maaşları yok. Sadece günübirlik çalışıp kazandıkları ufak yevmiyeleri var. Vize almakta, vergi daireleriyle sorun yaşıyorlar. Çalıştıkları mekânlarda sorun yaşıyorlar. Ev kiralarken, çocuklarını okula yazdırırken sorun yaşıyorlar. Bizler, -Meslek Birliği Yöneticileri ve sektörün paydaşları- bu ekonomik darboğazı atlattıktan sonra hem müziğe hem de müzisyene saygınlık kazandırmak zorundayız.

Ünlü olmak ve sanatçı olmak arasındaki farkı hem mevcut iktidara, hem muhalefete, hem de bu ülkenin sanatsever insanlarına doğru anlatmalıyız. Müzisyen dostlarımıza da “toplu hak yönetimi”nin önemini…

Bakanlığın müzik sektörüne projeler için vereceği destek hepimizi tam anlamıyla mutlu etmeyebilir. Bununla paralel olarak yerel yönetimlere de büyük iş düşüyor.

Her zaman söylediğim gibi kültür ve sanat için ayırdıkları bütçeyi kültür ve sanata harcarlarsa –çevrimiçi konserlerle, dijital alandaki etkinliklerle- bu ekonomik olarak biraz daha nefes almamızı sağlayacaktır. Aynı duyarlılığı iş dünyasından da bekliyoruz. Bankalardan, holdinglerden, havayolu şirketlerinden, ilaç firmalarından… Yasaklar yüzünden yapamadıkları lansmanları, bayi toplantılarını, ürün tanıtımlarını çevrimiçi olarak da yapabilirler. Aslına bakarsanız bir müzisyen olarak da bu yazdıklarımdan biraz rahatsızım. Niye hep bir şeyler istiyor konumundayız ki, bunu anlamıyorum…

Neyse bugün iyi bir haber vermek için oturdum bilgisayarın başına onun için fazla uzatmayacağım. Geç de olsa bu destek için Sn. Kültür Bakanımıza, Telif Hakları Genel Müdürlüğü’ne ve projeler için günlerce mesai harcayan MÜYORBİR, MESAM, MSG Yönetimine çok teşekkür ederim.