Zamanımızın en aşağılık satış tekniklerinden biri, çoğunluk açısından güvenilir bir “bilgi” nin aslında çok gizli bir komplonun üstünü örttüğü iddiasıyla, insanların merak ve korku duygularını kışkırtmak. Hele de o bilginin doğruluğunu bilenler savunmaya da kalkarlar ve bir tartışma çıkarsa gelsin para, ün, şöhret ve güç.

Düz dünyacılık belki en komiği, ama en zararsızı. İnsanların güvenilir, doğru ve yararlı olarak kabul ettikleri herhangi bir şeyin aslında onlara en ölümcül zararı vermek için üretilmiş, yayılmış gizli bir planın parçası olduğunu, “uyanmazlarsa”, “kendilerini korumazlarsa” öleceklerini “ifşa ederek” “büyük oyunu bozanlar” bir tür “kahraman kurtarıcı” edasıyla az zamanda çok kazanıyorlar.

Bize özgü değil ama bizdeki durumu “erdoğanlaşma” olarak tanımlamak mümkün. Formülü şu: Bir dizi gerçek durumu alıp, onları açıkça yanlış bir yargının kanıtıymış gibi çarpıtarak işe başlama. Gözlemler ve kanıtların hangi sonuca götürdüğüne bakmak yerine, en baştan inanılan bir yargıya göre gerçek durumları sıklık ve belirleyiciliklerini göz ardı ederek, o yargının kanıtlarıymış gibi değerlendirme. Ardından insanlara doğru sandığınız yanlışlar sizi öldürebilir diyerek korku salma. En sonunda da bu kandırmayı yapanların gizli amaçları var, size kumpas kurarak içinde bulunduğunuz yoksunluktan, zorluktan kurtulamamanızı sağlıyorlar, diyerek kışkırtma. Unutturulan kadim bilgiler, sırlar, kumpaslar diyerek insanların büyüsel düşünme eğilimlerini kışkırtma. Böylece para, güç çoğu zaman da ikisini birden kazanma.

Lozan Anlaşmasının saklanan, gizli maddeleri var da aynı stratejinin ürünü, aşılar aslında yoksulların soyunu kurutmak amacıyla içine gizli maddeler konmuş zehirlerdir demek de. Müslüman sandığınız gizli Yahudi, Türk gibi görünenler aslında Kürt, kripto Ermeniler diye uzayıp gidiyor liste.

Soner Yalçın, kendi kara kutusundan özenle süzdüğü ve birleştirdiği yeni önermeleriyle halkı büyük bir kumpastan kurtaran kahraman gazeteci rolünde kanal kanal geziyor, toplumu “uyandırıyor”! Onları öldürmek, soyunu kurutmak için Rockefeller şefliğinde planlanan bir kapitalist tezgâhı bozuyor “modern tıbbın” ipliğini pazara çıkarıyor! Komplonun özü aşılar, antibiyotikler ve neredeyse tüm ilaçlar. Doktorlar, aşılarla çocuklarla otizme sürüklüyor, ilaçlarla hastalandırıp sonra o hastalıklara önerdikleri başka ilaçlarla da öldürüyor! Ama tabi siz yine de doktorlarınıza sorun diyerek yüce gönüllülük kisvesi altında kendini de mahkemelerden koruyor. Çünkü önerileri nedeniyle çocuğuna aşı yaptırmayan, ilaçlarını kesen biri ortaya çıkacak zarar nedeniyle onu suçlayabilir. O zaman nasılsa ama ben aşı yaptırmayın, ilaçlarınızı kesin demedim ki diye sıyırabilecek.

Doktorlar da canhıraş bağırıyorlar, örneğin antibiyotiklerin gereksiz kullanımını önlemek için yıllardır çalmadığımız kapı bırakmadık, reçetesiz ilaç satılmasını önlemek için meslek örgütleri kendimizi paraladık diye dertlerini anlatmaya çalışıyorlar. Aman aşıların yapılmaması salgınlara neden olur, aşılanmışların da sağlığını riske atmış olursunuz diye neredeyse yalvarıyorlar. Yalçın, avuçlarını ovuşturuyor; muhatap alındı, doktorlar ve meslek örgütlerine karşı “en kahraman Rıdvan” oldu diye.

Sermaye de ellerini ovuşturuyor. Ne güzel modern tıbba inanç ne kadar azalırsa insanlar sağlık hakkı için devletten, işverenden, sigorta sistemlerinden ücretsiz sağlık hizmeti talep etmekten o kadar kolay vazgeçecekler. Aşılama azalırsa salgın hastalıklar artacak ve olması gerekenden fazla insan nüfusu azalacak. Tabi en çok yoksullar, güvencesizler, sağlık hizmeti alma hakkı ellerinden alınmış olanlar kırılacak. Bundan iyisi Şam’ da kayısı. Bu kadar işsize kim bakacak, zaten iklim krizinin asıl nedeni de insan nüfusunun fazlalılığı değil mi? Tüketemeyen, meta alamayan insanın yaşamasına da ne gerek var!

Haftaya devam edeceğim.