Türkiye'yi yöneten siyasi heyet Güney Kafkasya denklemi sayesinde 'gökte aradığı fırsatı yerde bulmuş görünüyor' desek yeridir.

Ortadoğu'da Batı destekli İhvan/ılımlı İslamcılık macerası Suriye'de 'iskeleye bindirdi'. Libya temalı 'yeni Osmanlıcılık' Doğu Akdeniz'de fırtınalar koparttı.

Güney Kafkasya'da 'Türklük kardeşliği' motto'lu fırsat penceresi ise ülke içinde 'güvenli liman' sağlamakla kalmıyor; 'Rusya faktörü', Batı'ya 'emperyal heveslerin' kıymete çevrilebileceğini anımsatacak potansiyel barındırıyor.

TÜRK DIŞ POLİTİKASININ SANCILARI

Suriye çatışmasındaki başarısızlık ve sığınmacılar 'bumerang' olup Türkiye'yi vurduğu için yıllarca dış politika içeride 'maya tutmadı'. Tetiklenen cihatçılık eşliğinde çare 'terör' temasında bulundu. Sığınmacılar Avrupa'ya karşı kullanıldı ama bir 'dengesi ve sınırı' vardı. Suriye'de ABD ve Rusya'yı birbirine karşı kullanma taktiğinin iki büyük gücün çizdiği çerçevede sıkışması kaçınılmazdı.


Hamle en zayıf halkadan, NATO'nun 2011 müdahalesiyle dağıtılmış Libya'dan yapıldı. Uzak coğrafyadaki de facto bölünmüş Libya için içeride işlemen 'Osmanlı kardeşliğinin' tüketim değeri de sınırlıydı. Askeri başarılar petrol hilalinin eşiğinde çakıldı kaldı.

Libya 'enerji denklemi' üzerinden Doğu Akdeniz'i ısıttı. AB üyesi ülkelerin müdahil olduğu, çok aktörlü bir sahada NAVTEX'ler üzerinden bir adım ileri iki adım geri hamleler devam ediyor. İşin Yunanistan'la çatışma dinamiğine dökülmesi en baştan NATO'ya takılmış durumda.

Libya macerasıyla sergilenen 'emperyal hevesler', Körfez ve Arap coğrafyasında da işleri tersine çevirdi. BAE ile açık kapışma ve bugün artık Suudi Arabistan'ın fiili boykotuna varan husumet 'yeni Osmanlıcı yayılmacılık' olarak algılanıyor.

Türkiye'yi yöneten siyasi heyet için dış politikada İslamcılık soslu 'Arabizmin' giderek ayak bağı olurken, Güney Kafkasya 'lütfa' dönüştü. Ancak yeni cephe haddinden fazla zorlu.


SAVAŞIN AÇIK TARAFI OLARAK ARABULUCULUK

Azerbaycan ile Ermenistan arasında 27 Eylül'de patlayan savaşta Ankara, kendini açık askeri taraf olarak konumlandırırken 'arabuluculuğa' monte etmek istiyor. Karmaşık tarihi-sosyolojik dinamikleri olan bir krizde Rusya ile cepheden karşı karşıya geliyor:

+ Çatışma Dağlık Karabağ oblastının Ermeni çoğunluklu nüfusunun daha SSCB çökmeden 1988'de Azerbaycan idaresine isyanı üzerinde yükseldi.

+ Bakü topraklarını birliğin çöküş sürecinde yitirdi. Sorumlusu Azerbaycan ile Ermenistan'ı bir arada yaşatmış SSCB değil tersine çöküşü ve birliği dağıtmak hedefli etnik ayrılıkçılığın körüklendiği uluslararası konjonktür.

+ Çatışma 30 binden fazla can kaybından sonra 1994'teki ateşkesle o dönemde 'SSCB'nin ölüsü' diyebileceğimiz Rusya Federasyonu tarafından sadece dondurulabildi. Azerbaycan Dağlık Karabağ ile birlikte topraklarının yüzde 20'sini kaybederken 600 bin-1 milyon arası kaçkınla baş başa kaldı.

+ SSCB anayasası oblastlara bağımsızlık hakkı sunmazken, Karabağ'da kurulan Artsakh Cumhuriyeti'ni Erivan dahil kimse tanımadı.

+ BM'nin dört kilit kararı bölgeyi Bakü'nün tezlerini destekleyecek şekilde 'işgal toprağı' sayıyor. Mesele Ermeniler açısından 'kendi kaderini tayin hakkının' konusu.

Taraflar hep Azerbaycan'ın topraklarını tümden geri alacağı bir formülün işlemeyeceğinden hareket etti. Tek siyasi çöküm mekanizması AGİT Minsk Grubu'nun formülleri Dağlık Karabağ ile işgal altındaki yedi vilayet ayrı tutarak geliştirildi. Bugün Azerbaycan için '30 yıl daha beklemeye tahammül yok' diyenler, 2016 çatışmaları sırasında '26 yıl daha beklemeye tahammül yok' demiyorlardı. Dört senede değişen iki dinamik var:

İlki 2018'de Erivan'da Batı yanlısı 'kadife devrim' sonucunda iktidara gelen Nikol Paşinyan. Dağlık Karabağ için seleflerinden fazla milliyetçilik gazı verse de Rusya karşıtlığı neoliberal nizamınm alkışlarına mazhar oldu.

İkincisi enerji zengini Azerbaycan, ordusunu, İran'ı 'gözleme' fırsatını değerlendiren İsrail ve Türkiye'yle askeri ilişkileri derinleştirerek tahkim etti. Aliyev yönetimi Paşinyan fırsatını Türkiye'yi de denkleme sokarak kullanmakta.

Bu dinamikler Rusya'nın tavrını etkiliyor. Moskova kırmızı çizgileri baştan çekti. Erivan için bu, Ermenistan toprakları olmadıkça Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'nün kalkan edilmeyeceği. Bakü için kazanımların ancak AGİT mekanizmasıyla tahkim edilebileceğidir. 10 Ekim'de sağlanan mutabakat zorlansa bile Paşinyan ve Aliyev'in kendilerine Rusya kamuoyuna anlatmak için harcadıkları çaba dikkate şayandır. Aliyev'in Türkiye ile yakın askeri işbirliğini vurgularken, "Türkiye müttefikimiz ve Azerbaycan'a ciddi tehlike olduğunda bu fırsatları kullanabiliriz. Fakat Türk ordusunun Azerbaycan'da üs kurması tartışılmadı" demesi, Moskova açısından Paşinyan'ın daha büyük dert olmaya devam ettiğine işaret.

ABD'NİN ROLÜ

ABD, AGİT eşbaşkanı olarak 2018'de Paşinyan'ı iktidara taşıyan renkli devrimin ardındaki dinamik ama müdahale imkanları sınırlıyken üst düzeyde diplomatik angajmanı yok gibi. Trump 'can derdinde'. Sorulduğunda Kafkasya'nın varlığından bihaber gibi "O bölgede çok iyi ilişkilerimiz var. Durdurabilir miyiz, bakacağız" diyebildi. ABD'deki güçlü diaspora Demokratlara yakın. Bu koşullarda Dışişleri Bakanı Pompeo alt tondan ateşkes çağrısı yaptı, diasporaya "Ermenistan'ın kendisini savunabilmesini umduğunu" söylemekle yetindi. Demokratlar Türkiye rahatsızlığıyla yahut S-400'ler üzerinden hareket etse de adayları Joe Biden, Türkiye söz konusuysa 'özür dilemeyi' de 'kucaklamayı' da bilir.

RUSYA VE GÜNEY KAFKASYA

Putin, Erdoğan'ın girişimiyle Türkiye ile üç hafta sonra konuştu. Kremlin'in açıklamasında AGİT Minsk Grubu temelinde siyasi sürece hız
vermenin ötesinde Türkiye'nin tali üyeliğinin 'yapıcı katkılarına' işaretle yetinildi. Putin, Rusya dışişleri ve savunma bakanlığı ile bizzat istihbarat şefi Narışkin'in cihatcıların Karabağ'a taşınması endişesine parmak bastı. Moskova için en kalın kırmızı çizgidir. Meseleyi doğrudan kendi topraklarıyla bağlantılı risk gördüğü anlamına gelir. Lavrov'un Türkiye'de yansıtılan ortaklık algısına 'Türkiye'nin stratejik müttefik değil stratejik bir dizi meselede yakın ortaklık' vurgusuyla açıklık getirmesi mühimdir.


Rusya açısından Türkiye ile Suriye/Astana ve Libya deneyimleri ikinci bir Astana'ya imkan vermiyor. Moskova'nın meseleyi Ukrayna, Belarus, Karadeniz, Kuzey Akım2, Suriye ve Libya'nın tamamlayıcısı ve 'NATO'nun doğu hamlesi' göreceği muhakkak. Son tahlilde Türkiye'nin politikaları Rusya için iki ucu keskin bıçak, 'özerk aktörlük' soru işaretleriyle yüklü. Ankara, Trumplı yahut Biden'li ABD eşliğinde Doğu Akdeniz dahil bir dizi cephede fırsat penceresi görüyor olabilir. Rusya ahmakça birçok cepheye açılan, fevrilik soslu ve insan kaynağı ve ekonomisini gözetmeden her yere zıplamaya teşne bir liderlik tarafından yönetilmiyor. Ama Güney Kafkasya Suriye yahut Libya değil. Rusya'nın güvenlik mimarisinin başat oyuncusu olduğu bölgede kontrolünü paylaşmak için tüm müdahale yetenek ve seçeneklerini tamamen tüketmiş olması icab eder. Durum öyle değil.