Dikkat! Siyasi anlamlar içeren bir başlık değildir. Sevdiğimiz bir çocuk kitabı, bildiğimiz (aslında pek de bilmediğimiz) tilki, bildiğimiz karaca.

Doğal ortamları insanlar tarafından yok edilince çaresiz kalıp şehre inen, çöpleri karıştırarak, hırsızlık yaparak karnını doyurmaya çalışan çok hayvan var. İnsanlar ormanlarına girince tilkilerin geceleri şehirde çöpleri karıştırıp kendilerine yemek bulmaya çalıştıklarını ilk olarak bir İngiliz gazetesinde okumuştum. Sonra şehir dışındaki bahçeli evleri ziyaret edip yiyecek beklediler. Şimdi ise tilki fotoğrafları Facebook’ta kedi fotoğraflarıyla yarış halinde. Evlere yerleşip ehlileşenleri de var.


***

Ama tilki annesinin Vahşi adını koyduğu, çocuklarına fiziksel özelliklerine göre ad takan karaca annenin ise Mavi Göz dediği bizim küçük tilkimizin çöp karıştırmakla ilgisi yok. Ormanı yanana kadar annesi, babası ve dört kardeşiyle orada yaşayan, diğer hayvanlarla da ilgisi olmayan biriymiş. Çok küçükmüş çünkü. Öyle küçükmüş ki tüylerinin rengi daha kızıla dönmemiş olan gri bir pofudukmuş. Orman hayvanlarının yangın sonrası yaşantısına da şöyle girmiş:
“Mavi Göz’ün hikâyesi, Anne Karaca’nın, yabangülü çalılarının altında kafasını patileriyle örtmüş, küçük, pofuduk, gri bir yaratığı fark ettiği anda başlamış.
”Annecim!” diye ağlıyordu bu küçük pofuduk. “Annecim!”

Hayvanlar başına toplanıp neyin nesi olduğunu anlamaya çalışmışlar. Sonunda Baba Porsuk öne atılarak türlü cehalet ve ukalalığa son vermiş. “Bu bir tilki, hiç mi tilki yavrusu görmediniz bugüne kadar?” Doğrusu Baba Porsuk’un bilgeliği, o âna kadar yavruya en çok ilgiyi gösteren Anne Karaca dahil, yabangülü çalısı ahalisini hayli ürkütmüş. Tilki yani, ötesi yok. Ne yapacağı belli mi olur, adı üstünde, tilki. Oysa o sadece neye uğradığını anlamadan ailesini kaybetmiş, evsiz barksız ortada ‘talmış’ küçücük bir yavru.

‘Talmış’, çünkü arkadaşlık, kardeşlik, ötekileştirmeye her iki taraftan da karşı çıkma, biraz da insan-hayvan anlaşmazlığı ve çok çalışkan olup da başkalarına yardım etmeyen hayvan ile (ağaçkakan), biraz aptalca olsa ve doğru-dürüst konuşamasa da kendini parçalayarak yardım etmeye çalışan hayvan arasındaki (ikinci lehine) farkı da alttan alta, hiç ders vermeden anlatan kitabımızın en cana yakın kahramanlarından Karatavuk böyle konuşuyor: “Beni Folfenek adlı bir bücük karata yolladı!” Bolbenek adlı küçük karaca da, Mavi Göz’ün en iyi arkadaşı. Onu evlat edinen anne karacanın üç yavrusundan (Uzunbacak, Bolbenek, Parlakpost) biri.

***

Mavi Göz, annesinin koyduğu Vahşi adıyla bir süre ormanda yaşayıp büyük yangından sonra da kendine ev-aile bulmaya çalışıyor. Buluyor da, ne var ki haksız yere suçlanıp (Tilki ya!) gene kimsesiz kalıyor. Ama Bolbenek onun arkadaşı ve arkadaşlar birbirini asla yüzüstü bırakmaz. Bu arada hayvanların ödünü patlatan ikiayaklılar (insan), yuvarlak ayaklılar (araba) ve tekayaklılar (elfeneri) dünyasına da dahil oluyor. Profesör Kedi ve Bay Tarzan (kurt köpeği) ile ve ikiayaklı oğlanla tanışıyor. Onu nispeten iyi karşılayan, derken pat diye yüz çeviren ama sonra baştâcı eden hayvanlar da Mavi Göz’e alışıyor.
“Karaca Olmak İsteyen Tilki” Günışığı Kitaplığı’nden çıktı. Yazarı Kirsten Boie, Resimleyen Barbara Scholz, Türkçe’ye çeviren Mine Kazmaoğlu. Kalbe yakın hikâyesi, harikulade çizimleri için ilk ikisine teşekkür borçluyuz. Mine hanıma ve kitabın editörü Müren Beykan’a da, ne yalan söyleyeyim bir çevirmen olarak beni biraz kıskandıran çevirisi için. Zaten bir hikâye nasıl olmalıymış? Baykuşa göre hem heyecan verici hem komik. Bazen de, ama gerçekten yalnızca bazen (!), azıcık da acıklı. (Çok azıcık, söz.) Öyle zaten…