Bir Karadenizli'nin zeytin ağacıyla tanışması ne demektir bilirler mi? Çocukken yayla kahvaltılarında tükettiğimiz muhlama, bal ve çayın dördüncüsü zeytindi

Karadeniz’den Ege’ye zeytin sevdası…

UĞUR BİRYOL

“… Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela zeytin dikeceksin hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, Yaşamak yani ağır bastığından…”

Nazım Hikmet

Geniş ormanların bizi sarıp sarmaladığı, ladinlerin, gürgenlerin, kızılağaçların dere senfonisiyle buluştuğu, derin vadilerde büyüdük. Fırtına Vadisi, bizim sadece evlerimizin olduğu, hayatımızın geçtiği bir mekân değil; bütün bir yaşamın ta kendisiydi benim için. Hala da öyle. Ama bazen insan mecbur kalıyor ayrılmaya. Bu mecburiyetlerin başında da okul geliyor. Ben de yıllar önce, okulun yolunu tuttuğumda, bu derin ormanlarla, bu sevdayla vedalaşmaya mecbur kaldım. Oysa gurbet yüzyıllardır süren bir gelenekti, benden önce nice insanlar gitti, hatta bazıları dönemedi bile. Kulağımda gurbet türküleri, uzak bir coğrafyaya doğru yol almaya başladığımda, artık serin orman rüyası Karadeniz’i geri bıraktım, İç Anadolu’yu geçip, bambaşka bir kokuya, renge, dokuya hakim Ege’ye vardım. Bir arkadaşım aldı beni o zamanki rezil otogardan, o sessizlikten kaosa varmak çok kötü bir deneyim oldu, sonra gel zaman git zaman alıştım. Ege kültürünün aslında ne kadar derin ve güzellikler barındırdığını zamanla anladım. İzmir, zaten bu kültürün beşiklerinden biri. Her sene gittiğim İzmir’den vazgeçemememin sebepleri var. En çok da sokakları, Kordon’u. Ama bir de zeytin ağaçları.

Gelin zeytin dikin…

Bir Karadenizlinin zeytin ağacıyla tanışması ne demektir bilirler mi? Çocukken yayla kahvaltılarında tükettiğimiz muhlama, bal ve çayın dördüncüsü zeytindi. Siyah zeytin, ne olursa olsun mutlaka sofrada kendine yer buluyordu, bazen ekmekle bazen yavan zeytini bolca tükettiğimizi hatırlıyorum, hala da öyledir ya. Ama ben nereden bilebilirdim, çocukken iştahla yediğimiz bu siyah mucizenin de bir ağacı olabileceğini? Varmış işte. Sanırım Şirince’ye gitmiştik arkadaşlarla ve ben orada görmüştüm ilk zeytin ağacını. Uzun uzun seyre dalıp, bu yemişin bu ağaçtan nasıl geldiğini anlamaya çalışmıştım, öyle ya sofrada yediğimiz siyah zeytine de pek benzemiyordu, ben tabii ham halini görmüştüm. Bu keşif, zeytine olan ilgimi daha da arttırdı, şimdi zeytinin her çeşidi benim için makbul hatta çizik yeşil zeytini tek geçerim. Peki, efendiler siz benim gibi bir Karadenizlinin bile tanışırken heyecanlandığı zeytin ağacından ne istersiniz?

Felsefeden şiire sanata ilham vermiş bu güzelim ağacın size ettiği bir kötülük olamaz, çünkü nimettir. Kur’an da bile adı birçok ayette zikredilen zeytini yok etmek istemek aslında sizin kendinizi yok etmek istediğinizin açık bir kanıtı. Eğer kendinizi öldürmek istiyorsanız, o zeytinleri yok edin. Ama bilin ki siz de çok yaşayamazsınız. O kökler o topraktan çıktığında, sizin kökünüz de o ağaçlar gibi kurur. Bugün Ege’de herhangi bir kasabaya gidin, orada insanların zeytin gibi ne kadar köklü olduğunu göreceksiniz, o insanlar zeytin gibi binyıllardır oradalar. Onlar gibi hayata sımsıkı tutunuyor ve bereket saçıyorlar, toprağa sadakatlerini yitirmeden. Hadi hiçbir şey yapamıyorsanız, Arif Damar’ın şu şiirini okuyun:

“Yaşamak sadece sevmektir, inan bana.
Sevmeyenler dünyamızda yaşamıyor.
Yaşamak suda, toprakta, insanlarda görünerek;
bir zeytin ağacı gibi.
Bir zeytin ağacı gibi, ne güzel
denize yakın olacaksın,
uzayan dallarında, yapraklarında ışık
ta derinlerde köklerin.
Bir zeytin ağacı gibi, bin yıl severek
yaşamak her gün…”

Ben gürül gürül akan deremin kenarında, eşsiz ormanı seyrederken, zeytini dalından koparıp, sofralarımıza ulaştıran emekçi kardeşlerim hakkı için size diyorum ki, gelin birlikte bir zeytin dikelim, haydi…