Karadeniz doğalgaz keşfi üzerine

Oğuz Türkyılmaz
MMO Enerji Çalışma Grubu Başkanı*

Tpao’nun Karadeniz’de doğal gaz yatakları bulması olumludur ancak ülkenin enerji sorunlarını çözecek sihirli bir anahtar değildir. Bugün Karadeniz’de Akçakoca’nın yaklaşık 100 mil açığında , ülkemizin münhasır ekonomik bölgesinin sınırlarına yakın bölgede yüklü miktarda gaz bulunduğu açıklaması yapıldı. Bu keşif ile ülkenin enerji sorununun çözüldüğü öne sürülmekte.

Bir kamu kuruluşu olan TPAO’nun uzun yıllardır süren çalışmaları sonunda Karadeniz’de gaz bulması kuşkusuz olumludur.

Ancak, bugünden yarına bu sahadan gaz çıkarılması mümkün değildir.

Çünkü :

■ Gazın bulunduğu sahanın jeolojik ve jeofizik dokusunun ve yapısının net biçimde belirlenmesi,

■ Güvenilir rezerv formasyon,yapı ve üretilebilir miktar hesaplarının yapılması,

■ Üretim öncesi gerekli teknik hazırlık çalışmaların yapılması, tespit ve üretim kuyularının açılması,

■ Sondaj ve üretim platformlarının inşası,sahaya nakli,montajları

■ Karada gazın taşınacağı yerde yüzey tesislerinin inşa edilmesi

■ Sahada üretilecek gazı karaya taşıyacak uzun boru hatlarının yapımı

Bunların hepsi , yoğun ve nitelikli çalışmalar gerektiren,kapsamlı ve uzun zaman alacak yüksek bedelli yatırımlardır.

KARADENİZ’DEKİ ARAMA FAALİYETLERİ NEDEN AKDENİZ’E GÖRE SORUNSUZ?

Ülkemiz, Karadeniz’de Türk Münhasır Ekonomik Bölgesini, bu amaçla çıkarılan 05.12.1986 tarihli ve 86-11264 sayılı Kararname ile tanımlamıştır. Ancak, benzer nitelikte bir çalışma Ege Denizi ve Akdeniz için bugüne değin yapılmamış, bu denizler de Yunanistan, Kıbrıs Rum Cumhuriyeti, Mısır vb. ülkeler tarafından adeta parsellenmiştir. Türkiye’ye, Ege Denizinde nerede ise yalnızca kıyıları, Akdeniz’de ise Antalya, Mersin ve İskenderun körfezlerinde küçük cepler uygun görülmek istenmektedir.

Bu tabloda, bugünkü siyasi iktidar birincil düzeyde sorumluluk sahibidir.2000’li yılların başlarından beri ,akademisyenlerin, uzmanların,Dış İşleri Bakanlığı kadrolarının biran önce harekete geçilmesi çağrılarına kulak verilmemiş, Doğu Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerle ikili anlaşmalar ve bu anlaşmaları uluslar arası platformlarda tescil etmeye yönelik çalışmalar yapılmamıştır.Oysa,ikili ilişkilerin iyi olduğu dönemlerde Suriye,Lübnan, İsrail ve Mısırla uzlaşılıp karşılıklı MEB anlaşmaları yapılmış olsaydı, Rumlar ve Yunanistan ,tüm AB desteklerine rağmen bu kadar rahat davranamazlardı.

KARADENİZDEKİ KEŞİF AKDENİZ’DEKİ TIKANMAYI GİZLEYEMEZ

Bugün izlediği politikalarla D.Akdenizde yalnız kalan ülkemiz,ivedilikle Suriye ile barışmalı,Mısır’la uzlaşmalı, yalnız gambot diplomasisine dayalı politikalar yerine ,diplomasinin bütün yollarını kullanmalı, uluslar arası platformlarda haklarını tescil ettirmelidir.

BULUNAN GAZ TÜRKİYE’NİN ENERJİ SORUNU ÇÖZER Mİ?

Bugünden sahada yılda ne ne kadar üretim yapılacağını söylemek mümkün değildir. Ülkemizin son yıllarda yıllık gaz tüketimi 45-50 milyar m3 arasındadır. Yeni bulunan sahada yapılacak üretim bu ihtiyacın ancak belirli bir bölümün karşılayabilecektir. Bu nedenle ülkemiz, gaz ithalatına sürdürmeye ve milyarlarca dolar ödemeye devam edecektir.

İktidar, 2002-2018 döneminde enerji arzı içinde yerli kaynakların payını arttırmak bir yana %31,3’den %27,6’ düşürmüştür. Enerjide %72,4 oranında dışa bağımlı olan ülkemiz her yıl enerji ham maddeleri ithalatına 40 milyar dolardan fazla para ödemektedir.

Enerji,eğitim,sağlık gibi temel bir kamu hizmetidir ve kamu eliyle verilmelidir.Elektrik üretiminde kamunun ağırlığı sağlanmalı,özelleştirilen elektrik ve doğal gaz iletim ve dağıtım hizmetleri kamulaştırılmalıdır. TPAO ve BOTAŞ birleşmelidir.

Şimdi, uzun yıllardır izlenen ve artık tıkandığı, başarısız olduğu ayan beyan ortada olan yanlış özelleştirme piyasalaştırma esaslı politikalarına son demenin, enerji, sağlık, eğitim vb kamu hizmetlerinin, kamu kuruluşları eliyle, kamusal planlama anlayışı ile verilmesine dayalı programları, politikaları, kurumsallaşmayı ve işleyişi tasarlamanın ve uygulamanın zamanıdır.

Toplum çıkarlarını gözeten enerji politika ve uygulamalarını, yine toplum yararını gözeten alternatif kalkınma ve sanayileşme politikaları ile birlikte düşünmek ve böyle bir toplumcu programı, ilgili kesimlerin aktif katkılarına imkân veren demokratik katılım mekanizmalarında tartışarak geliştirmek gerektiğine inanıyoruz.

Kirlenmeden, kirletmeden, barış içinde, eşit, özgür, adil, aydınlık bir dünya ve bağımsız, ve demokratik bir türkiye istiyoruz.