Karadeniz’in son kabusu: Yeşil Yol

> BİRKAN YÜKSEL* birkanyuksel35@gmail.com

Doğu Karadeniz insanı ve coğrafyası, devletin çılgın projeleri yüzünden çile çekmeye devam ediyor. Dünyanın en değerli ekosistemlerinden bazılarını barındıran bu yeryüzü cenneti, hidroelektrik santralleri, denetimsiz yapılaşma, taş ocakları ve maden arama faaliyetleri yüzünden hızla yıpranıyor. Tüm bu olanlar, tabiatı kimi yerlerde geri dönülmez biçimde tahrip ederken, su kaynaklarının hızla kuruması, dere debisi ve yatağının gayrı tabii biçimde değişmesi gibi felaketler, binlerce yaşam türünün, doğal bitki örtüsü ve hayvan nüfusunun varlığını da tehdit ediyor.

AKP döneminin ayırt edici bir niteliği ise doğa düşmanı faaliyetlerin hukuk kararlarını rahatlıkla yok hükmünde sayan tarz-ı siyasetinde aranabilir. Mahkemenin yürütmeyi durdurma kararı verişinin ardından dahi durmayan HES çalışmaları, SİT alanı ve Milli Park statüsündeki bölgelerde yapımı süren – içlerinde Artvin’de sürdürülen maden çalışmaları gibi felaket boyutunda yıkıcı çalışmaların da olduğu - çok sayıda faaliyet, bir gecede değiştirilen orman yasalarıyla, binlerce dönüm yeşil alanın katlini yasal kılan hamleler, bu dönemde günlük rutine dönüştü.

Bölgede uygulanmak istenen son garabet ise Yeşil Yol. İsmiyle, devletin ‘Hayata Dönüş’ benzeri tatsız şakalarını anımsatan proje, kısaca yüksek irtifa yaylalarını, geniş otoyollarla birbirine bağlamayı hedefliyor. 2600 kilometre uzunluğundaki yolun Samsun’dan başlayarak Artvin’e dek süreceği belirtiliyor. Bu ucube ve lüzumsuz fikir insanların otomobilleriyle tüm Karadeniz yaylalarını gezmelerinin ne şahane olacağına dair bir tevzirata, dağ ve yayla turizmini geliştirme iddiasına ve elbette yöre insanına ekonomik girdi sağlama vaadine yaslanıyor. Devletin eşsiz bir başka hizmeti olarak reklam edilen projeye yapılan yoğun itirazlara rağmen, bazı rotalarda çalışmalar başladı bile. Bu projenin en önemsenen hattının Rize ili Çamlıhemşin ilçesine bağlı Yukarı Kavrun-Samistal, Avusor-Huser yaylaları arasındaki bağlantı olduğu anlaşılıyor. Kavrun-Samistal arasında yapımı planlanan yol, genç aktivistlerin ve yayla halkının yoğun direnişiyle karşılaşınca şimdilik ilerleyemedi. Avusor’da ise çalışmaların yürek burkan katliam görüntüleriyle sürdüğünü görüyoruz.

Gelişen muhalefet karşısında işlerin düşündüğü kadar kolay ilerlemeyeceğini anlayan Rize Valisi, bildik sadık bürokrat söylemlerini heybeden çıkardı. 3-5 çapulcu istemedi diye projenin durmayacağını vurgulayan Vali, Yeşil Yol’un ulaşımı kolaylaştıracak (nereye? neden?) ve turizmi geliştirecek bir plan olduğunu savundu. Ardından Çamlıhemşin ilçesine bağlı köylerin muhtarlarıyla bir toplantı yapan Vali, yalanlarla dolu bir metnin altında çoğunun imzasını topladığı bu insanların varlığıyla daha da güçlü hissetmiş olacak ki; “Halkımız bu projeyi destekliyor” deyiverdi. Bunlar da çıkan kısmın bir başka özeti…

Yeşil Yol nereden tutarsanız elde kalan, kötü niyeti gayet açık bir ölüm fermanı. Çok sayıda soru ve endişe mevcut. Her şeyden önce Doğu Karadeniz yaylalarının tamamına araçla ulaşmak mümkün iken yeni bağlantı otoyollarının gereksizliği ortada. Kaldı ki bu denli yüksek irtifaya otomobille gitme arzusu yahut bunun varsayımı son derece sorgulanmaya açık bir motivasyon. Kimse Everest’e ya da Mont Blanc’a bir yol yapıp zirveye arabayla gitmeyi düşünmez. Yine de bunlar çok önemli değil. Asıl önemli olan bu astarı yüzünden pahalı fuzuliliğin yaşama dayattığı riskte.

Yüksek irtifada tabiat kendini düşük rakımlardaki kadar beceriyle yenileyemiyor. Oradaki tahribat binlerce yılda oluşmuş bir doğal örtünün, topraktan kazınmasına ve tamamen ölümüne yol açacak. Yolun orman örtüsünden geçen kısımları ise bir hiç uğruna binlerce ağacın kesilmesi anlamına gelecek. Vadilerin yüksek bölümlerinde, yaylalara can veren doğal su kaynakları bulunuyor. Bu hayati önemdeki kaynakların, çalışmalar sırasında zarar görmemesi imkansız. Bu su kaynakları yok olursa yaylaların dereleri ve yeşil örtüsü de bundan nasibini alacak. Yani Yeşil Yol yayla turizmini geliştirmek bir yana, uygulandığı bölgede bir yaylanın yaşamasını imkansız kılacak. Çalışmalarla ilgili bir başka soru da dağlardan çıkarılacak kayalarla, tonlarca hafriyatın ne olacağı konusunda. Bu kayalar bu denli yüksekte, aşağıdaki yayla yaşamına, insanlara, hayvanlara ve evlere büyük bir tehdit oluşturacak.
Yeşil Yol, Frank Darabount’un aynı isimli ünlü filmindeki gibi bir son yürüyüşe işaret ediyor. İdam mahkumlarının kullandığı bu yol bu kez yaylaları misafir edecek gibi görünüyor. İnsanlar yerine doğa ölüm yoluna davet ediliyor, zorbaca ardından itiliyor hatta. Peki neden?

İnsandan, yerel kültürden ve koruyucu hukuk unsurlarından arındırılmış bir serbest bölge düşü. Yayla insanlarının kiracıya, eşsiz yeşilin pencereden görünen bir fona, binlerce yılın bilgeliğinden süzülüp gelen ve halkların alışverişiyle renklenen kadim bir kültürün, bir Karadeniz fıkrasına dönüştüğü ‘harikulade’ bir reklam kuşağı…

Ve fakat direniyoruz. İş makinalarının yaylaları yokladığı ilk andan beri muktedirler karşılarında hiç hesap etmedikleri bir insan duvarı buldu. Fırtına İnisiyatifi adı altında harekete geçen doğa dostları, kentlerde ses getiren eylemler düzenlerken, Karadeniz’in, Çamlıhemşin’in, Fırtına’nın çocukları da dozerlerin önünde ‘Yeşil Yol’a karşıyız, yürümeye razıyız’ diye haykırdı. Yayla kadınları, en güzel yerel kıyafetleriyle eylemlere gelip, bu talana izin vermeyeceklerini beyan ettiler. Gençler, bıkmadan usanmadan, halka durumu anlatıp destek istediler.

Adında yeşil olan bir katliam projesine biat etmemiz isteniyor. Oysa bizler için kıymetli olan dere sesi, taze çimen kokusu ve yer dumanının saçlarımıza bıraktığı damlalardır. O yüzden mücadelemiz, son iş makinesi vadilerimizi terk edene değin sürecek.
*Fırtına İnisiyatifi bileşeni