Seçim sonuçlarına ilişkin değerlendirme yapan Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, “Tüm bu süreci ‘seçimi kazanan haklıdır’ anlayışına indirgemek büyük ama çok büyük bir haksızlık olur kanaatindeyim” dedi.

Kaynak: ANKA
Karamollaoğlu: Süreci ‘seçimi kazanan haklıdır’ anlayışına indirgemek büyük haksızlık
Fotoğraf: ANKA

Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında seçim sonuçlarını, ardından başlayan tartışmaları ve iktidarın yeni kadrolarını değerlendirdi.

“Bazen yalancının mumu yatsıda sönmez, bazen günlerce yanmaya devam eder” diyen Karamollaoğlu, “Hem Cumhurbaşkanı Adayımız Sayın Kılıçdaroğlu hem Millet İttifakı’nın liderleri ve teşkilatları samimiyetle ve gayretle çalışmışlardır. Elbette eksikliklerimiz vardır, hatalarımız da olmuştur. Bunlar da ayrıca gözden geçirilir ve geçiriliyor. Ancak tüm bu süreci ‘seçimi kazanan haklıdır’ anlayışına indirgemek büyük ama çok büyük bir haksızlık olur kanaatindeyim” ifadelerini kullandı.

İktidara yönelik ise “Önemli olan isimlerin değil, politikaların ve zihniyetin değişmesidir” diyen SP lideri, Yaklaşım değişmeyince de sonuçlar değişmiyor. Eğri cetvelden doğru çizgi çizilmez, denilmesinin sebebi de aslı da budur. Bu nedenle bizim için ne Meclis Başkanı’nın ne Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın ne de bakanların hiçbirinin dün bizimle aynı çatı altında siyaset yapmış olmaları bir mana ifade etmiyor. Bizi bugün icraatta bulunanların ne yaptıkları, nasıl yaptıkları ve yarın ne yapacakları ilgilendiriyor. Ekonomi bakanının gözlerinde ışıltı mı parlıyor yoksa şimşek mi çakıyor, biz ona değil; rant ekonomisini mi yoksa üretim ekonomisini mi tercih ediyor, ona bakıyoruz” dedi.

Karamollaoğlu, konuşmasında şunları söyledi:

“ERDOĞAN’IN ARTIK HİÇBİR BAHANESİ KALMAMIŞTIR”

“Malum, seçim gündemini artık geride bıraktık. Şimdi geçim başta olmak üzere milletimizin gerçek gündemlerine ve ülkemizin çözüm bekleyen problemlerine odaklanma zamanı gelmiştir. AK Parti iktidarının ve Sayın Erdoğan’ın artık hiçbir bahanesi ve mazereti kalmamıştır, kalamaz da. Milletimiz, kendisine bir 5 yıl daha ülkeyi yönetme vazifesini, imkanını vermiştir. Temennimiz, bu süreci de geride kalan 21 yılda olduğu gibi yanlış politikalarla heba etmemesidir. Zira ülke ve millet olarak, kaybedecek tek bir saniyemiz, boşa harcayacak enerjimiz artık kalmamıştır.

“ANORMAL PROPAGANDA SÜRECİNİ ISKALAMAMAK GEREKİR”

2023 seçimleri aradan yıllar geçse de unutulmayacak bir seçim olmuştur, bunu ifade etmeyi de bir görev addediyorum. 14 Mayıs’ın ve 28 Mayıs’ın ardından hem bizler hem de kamuoyu elbette birçok değerlendirmeler yaptık ve yapmaya da devam edeceğiz. Neler oldu, neler yaşandı, ‘şöyle olsaydı böyle olur muydu’, ‘nerelerde eksik kalındı’ ve en önemlisi de ‘bundan sonra neler yapılmalı’ soruları etrafında değerlendirmeler yapılıyor, tartışmalar yaşanıyor. Bunların her biri kıymetli ve üzerinde düşünmeye değer sorulardır elbette. Bizler de teşkilatımızla, kadrolarımızla bu soruların üzerine ayrıntılı ve titiz bir şekilde eğiliyoruz. Ancak geçen hafta da söylediğim gibi, belki de son 40-50 senenin hatta belki 60-70 senenin en anormal propaganda sürecini ıskalamamak gerektiğini, bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

“İNDİRGEMEK ÇOK BÜYÜK BİR HAKSIZLIK OLUR”

Haklı eleştirilerin başımızın üzerinde yeri vardır ve bunlardan istifade ediyoruz, etmeye de devam edeceğiz. Ayrıca insanımızın değişim beklentisinin gerçekleşmemesinin üzerine yaşadığı kırgınlıkları, kızgınlıkları ve küskünlükleri de anlayışla karşılıyoruz. Ancak her zaman olduğu gibi, yine iktidarın kulaklarına fısıldadıklarını tekrarlayanlara ve trollerin piyasaya sürdüğü cümleleri dile getirenlere de takılıp kalmıyoruz, kalmayacağız da. Özellikle de muhalif seçmenlere şu uyarıyı yapmak istiyorum: Bizler bu yola çıkarken, kolayı seçmedik. Değişim kolay değildir, bunu biliyoruz. 21 yıllık bir iktidara, medya gücüne, algı ve manipülasyon rüzgarlarına karşı kürek çekmek elbette kolay değildir. Tüm zorluklara rağmen hem Cumhurbaşkanı Adayımız Sayın Kılıçdaroğlu hem Millet İttifakı’nın liderleri ve teşkilatları samimiyetle ve gayretle çalışmışlardır. Elbette eksikliklerimiz vardır, hatalarımız da olmuştur. Bunlar da ayrıca gözden geçirilir ve geçiriliyor. Ancak tüm bu süreci ‘seçimi kazanan haklıdır’ anlayışına indirgemek büyük ama çok büyük bir haksızlık olur kanaatindeyim.

“BAZEN YALANCININ MUMU YATSIDA SÖNMEZ”

Başarı elde etmek önemlidir fakat bu başarıyı elde ederken hangi saiklerle hareket ettiğiniz, hangi değerleri referans aldığınız en az başarının kendisi kadar kıymetli ve önemlidir kanaatindeyiz. Bazen yalancının mumu yatsıda sönmez, bazen günlerce yanmaya devam eder. Ancak bu, yalancının başarılı olduğuna işaret etmez. Bazen hırsızlık yapan birisi ömrünün sonuna kadar yakalanmayabilir. Yine bu durum, o hırsızın başarılı bir insan olduğuna değil, olsa olsa başarılı bir hırsız olduğuna işaret eder. O nedenle bizler, ahlaki ve manevi değerlerimizi hiçe sayarak elde edilen hiçbir başarıya talip olmadık, bundan sonra da olmayacağız. Bizim inancımızda ve siyaset anlayışımızda, ‘ne olursa olsun, ne yapıp edip biz kazanalım’ mantığına yer yoktur, asla da olmaz. Ne merhum liderimiz Erbakan Hocamız ne de Milli Görüş partilerinin çatıları altında siyaset yapan bizler, hiçbir zaman bu mantıkla siyaset yapmadık. Evet, bunu yapmak kolaydı, yapmak bize tek başına iktidar bile getirebilirdi ama bizler ahlakı ve adaleti hiçe sayarak koltuk elde etmenin derdinde değildik, bugün de değiliz. Çünkü iktidar olmak kadar, iktidara nasıl geldiğiniz ve o iktidarı nasıl sürdürdüğünüz de önemlidir.

“ESAS KAYBEDENLER AHLAKİ DEĞERLERİNİ KAYBEDENLERDİR”

Yalan söyleyerek, iftira atarak, algı ve manipülasyona başvurarak seçim kazanmayı da devletin tüm imkanlarını kendi çıkarlarımız doğrultusunda kullanarak iktidarda kalmayı da bizler kendimize yakıştıramayız. Bu yanlışlara düşmemek için de her daim Cenâb-ı Hakk’a sığınırız, sığınmaya de devam ederiz. Bunları, mazeret üretmek için asla söylemiyorum. Tüm bunları, yaşadığımız süreçte neler yaşandı unutulmasın diye not düşmek adına söylüyorum. Esas kaybedenler kimlerdir biliyor musunuz? Ahlaki değerlerini ve morallerini kaybedenlerdir. O nedenle, ne tüm değerleri hiçe sayarak seçim kazananlar sevinmeli ne de muhalif seçmen üzülmelidir. Zaman, umutsuzluğa ve karamsarlığa kapılma zamanı değildir.

“VEREN YÜZ BİNLERCE AİLEMİZ HÂLÂ AÇLIK SINIRININ ALTINDA GEÇİNMEYE ÇALIŞIYOR”

Evet, bu seçim önemli bir seçimdi, kritik bir seçimdi ancak unutulmamalıdır ki bu ne ilk ne de son seçimdi. Bu ülke bizim, bu ülke hepimizin. Önümüzde çözüm bekleyen yığınla problemler var. Yüzde kaç oy alınırsa alınsın bunlar yanlış politikaları benimseyen, bunlardan vazgeçmeyen bir siyasi partinin altından kalkacağı iş değildir. Bizim bir araya gelişimizin temel nedenlerinden birisi de zaten buydu. Gerçekleri görmek ve yanlışları terk etmek için hem iktidar partisi ve ona destek veren diğer siyasi partiler hem de tüm muhalefet partileri bu hususları asla unutmamalıdır. Evet, seçim bitti ancak Sayın Erdoğan’a oy veren yüz binlerce emekli de Sayın Kılıçdaroğlu’na oy veren asgari ücretli yüz binlerce ailemiz de bugün hâlâ açlık sınırının altında bir ücretle geçinmeye çalışıyor ve bu çabası onu mahsun ediyor. O halde kazanan kim, kaybedenler kimler? Şimdi, düşünme durumundayız. Bugün buradan, iktidar başta olmak üzere, herkesi işte bu soruları düşünmeye, bu sorunlara odaklanmaya davet ediyorum.

“HİÇ KİMSENİN BUGÜNÜ ISKALAMA LÜKSÜ YOKTUR”

Şunu unutmayalım; TÜİK’in müthiş bir matematik formülüyle yüzde 0,04 olarak açıkladığı enflasyon rakamları, sadece bize oy veren vatandaşlarımızın değil, iktidar blokuna ve Sayın Erdoğan’a oy veren vatandaşlarımızın da alın terinin gasp edilmesine vesile olacaktır. Çünkü iktidar, ücretlere zamları yaparken bu rakamları dikkate alarak yapacaktır. Öyleyse, kazananı olmayan bu kısır döngüden, kaybedeni 85 milyon olan bu yersiz tartışmalardan bir an evvel çıkmamız, kurtulmamız elzemdir. Hiç kimsenin 9 ay sonra yapılacak olan yerel seçimlere odaklanarak, bugünü ıskalama lüksü yoktur. Özellikle iktidarda bulunanlar, aynı yanlış üslupla, ötekileştiren, düşmanlaştıran bir dille, bir kez daha iftira, yalan, algı ve manipülasyon siyasetiyle seçim kazanma hesapları yapmaya asla teşebbüs etmemelidirler. Hani hep ‘Savaşın bile bir ahlâkı vardır’ denir. Öyleyse elbette propaganda yapmanın, siyasi kampanya yürütmenin de bir ahlâkı olmalıdır ve muhakkak buna, bu ahlaki kurallara riayet edilmelidir.

“ŞİMDİ NE YAPALIM? ‘OH OLSUN’ MU DİYELİM?”

Saadet Partisi olarak bizler, bugüne kadar olduğu gibi, bugünden sonra da bu hatırlatmaları, uyarıları yapmaya devam edeceğiz. Zira milletimiz, bize bu sorumluluğu yüklemiştir. Biz doğru muhalefet yapmanın gereğini harfiyen yerine getirecek ve iktidarı doğru işler yapması adına ikaz etmeye devam edeceğiz. Evet, dünden bugüne hep ikaz ettik, ne yazık ki hiç dinlemediler ve maalesef bugün bu sebeple bu denli büyük problemlerle karşı karşıya bulunuyoruz, bulunuyorlar.

Şimdi ne yapalım? ‘Oh olsun’ mu diyelim? Bu bizim, maalesef, siyasi karakterimize yakışmaz. Bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da bizler, ülkemiz ve milletimiz lehine olan işleri destekleriz, eksikler ve hatalar varsa düzeltmesi için iktidarı uyarırız. Türkiye’mizin aleyhine olan yanlış adımları engellemek için kararlılıkla mücadele ederiz. Bu yolda da asla kınayanların kınamasına aldırmadan her daim hakkı ve hakikati dile getiririz, getirmeye de devam edeceğiz. Milli Görüş budur, Saadet Partili olmak işte bunu gerektirir. Çünkü bizler, Türkiye’nin sigortası, insanımızın da bir bakıma güvencesiyiz.

“HER ŞEYİN TEK BİR SORUMLUSU VARDIR, O DA ERDOĞAN’IN KENDİSİDİR”

Geçtiğimiz hafta sonu yeni kabine açıklandı, bugün de TBMM’de yeni başkanı belirlemek için oylama yapılacak ve şartlar yerine gelene kadar da bu oylama devam edecek. Öncelikle, ülkemiz ve milletimiz adına hayırlar getirmesini Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum. Her zaman söylediğimiz bir husus var: Biz kişileri değil, sistemi genelde eleştirir; şahısların yanlışlarıyla şahsi bazda değil, yanlış zihniyetlerle mücadele ederiz. Bizim derdimiz, tezgâhı kimin çalıştırdığı değil, o tezgâhın bozuk mal üretmemesidir. O nedenle, bu dönem görev alan isimler hakkında bugünden olumlu veya olumsuz bir değerlendirme yapmayı doğru bulmuyoruz. Ayrıca Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde, kendisinin de ifadesiyle, her şeyin tek bir sorumlusu vardır, o da bizzat Sayın Erdoğan’ın kendisidir. Dolayısıyla, eleştirilerimizin muhatabı da doğrudan Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan olmaya devam edecektir. Çünkü kararları onaylayan, son hükmü bağlayan bizzat cumhurbaşkanının kendisidir. Her ne kadar bugüne dek bu sistemi böyle yorumlamasa da bu böyledir. Tüm başarılarda alkışları kendisine toplayan kişi, başarısızlıkların faturasını da bizzat kendisi ödemelidir.

“DÜN BİZİMLE SİYASET YAPMIŞ OLMALARI BİR MANA İFADE ETMİYOR”

Şimdi altını çizerek ifade ediyorum: Sadece yeni demekle yeni olunmuyor. Yeniliğin sözde değil, özde olması gerekiyor; lafta değil, icraatta olması icap ediyor. Ve gerekli olan, doğru olan, isabetli olan adımların atılmasına ihtiyaç var kanaatindeyiz. Politikalar değişmediği sürece, isimlerin değişmesinin hiçbir anlamı olmaz, olmuyor, nitekim bugüne kadar da olmadı. Önemli olan isimlerin değil, politikaların ve zihniyetin değişmesidir. Zira özellikle son yıllarda defalarca tecrübe edildi ki maalesef isimler değişse de yaklaşım değişmiyor. Yaklaşım değişmeyince de sonuçlar değişmiyor. Eğri cetvelden doğru çizgi çizilmez, denilmesinin sebebi de aslı da budur. Bu nedenle bizim için ne Meclis Başkanı’nın ne Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın ne de bakanların hiçbirinin dün bizimle aynı çatı altında siyaset yapmış olmaları bir mana ifade etmiyor. Bizi bugün icraatta bulunanların ne yaptıkları, nasıl yaptıkları ve yarın ne yapacakları ilgilendiriyor. Hiçbirinin kılık kıyafeti, sakalı bıyığı, nereli ve kimlerden olduğu ilgilendirmiyor.

Ekonomi bakanının gözlerinde ışıltı mı parlıyor yoksa şimşek mi çakıyor, biz ona değil; rant ekonomisini mi yoksa üretim ekonomisini mi tercih ediyor, ona bakıyoruz. Şimdi soruyoruz: İşçinin, memurun, emeklinin hakkını hukukunu koruyacak, alın terinin karşılığını eksiksiz verecek misiniz, vermeyecek misiniz? Soru bu. İsraftan vazgeçecek; yolsuzluğun ve rüşvetin kökünü kazıyacak mısınız yoksa aynı tas aynı hamam devam mı edeceksiniz? Gücü ve yandaşlığı esas alan adalet politikanız değişecek mi? Bundan sonra ehliyet ve liyakati esas alacak mısınız? Önemli olan bu. Bundan sonra dış politikanız değecek mi? Şahsiyetli, dik duruşlu bir dış politika mı izleyecek missiniz, yoksa savrulmaya devam mı edeceksiniz? Mesela, D8’lerin güçlendirilmesi gibi bir konu gündeminizde olacak mı? Aynı şekilde eğitim politikanız değişecek mi? Niceliği değil niteliği esas alacak mısınız?

“CİDDİ BİR MAKAS DEĞİŞİKLİĞİNE GİDİLMEDİĞİ TAKDİRDE…”

Tarım ve hayvancılığı bir milli güvenlik meselesi gibi değerlendirip, çiftçinin, üreticinin yüzünü güldürecek misiniz? Yoksa görmezden gelmeye devam mı edeceksiniz? Ahlaki ve manevi değerlerimizin tahribata uğraması, istismar edilmesi son bulacak mı? Aileyi ve kadını gerçek anlamda koruma altına alacak politikaları hayata geçirecek misiniz? Bugün bütün bu saydıklarımdan daha da önemlisi giderek artan bir kutuplaşmayla karşı karşıyayız. Bundan dolayı da yine sormak istiyoruz: Yönetirken ve kendi politikalarınızı savunurken üslubunuz değişecek mi? Gönülleri kazanacak, iç barışı sağlayacak, kardeşliğimizi pekiştirecek bir söylem mi kullanacaksınız yoksa ‘ben iktidarım, istediğimi yaparım, size de hiç itibar etmem’ mi diyeceksiniz? Tüm bu hususlarda ciddi bir makas değişikliğine gidilmediği takdirde, hangi koltuğa kimin oturduğunun hiçbir önemi yoktur.

Ülke olarak tarihi bir dönemeçteyiz. Böylesi kritik bir dönemde Türkiye’mizin kozmetik tedbirlere değil, köklü değişikliklere ihtiyacı vardır. Mehmet gitmiş, Ahmet gelmiş, bunun fiziki olarak hiçbir kıymeti yoktur. Gerçek manada bir vizyon ve üslup değişikliği olmadığı sürece isim değişiklikleriyle, sadece Ali’nin külahını Veli’ye giydirmekle, gidişat maalesef değişmeyecek, belki de kötüden de beter olacak bir noktaya gelecektir. Bizler Saadet Partisi olarak, bu minvalde sorumluluklarımızı yerine getirmeye devam edecek, tüm süreçlerin yakından takipçisi olacağız. Sözlerimin sonunda üstüne basa basa ifade etmek isterim ki; TBMM’de görev üstlenen 10 milletvekili arkadaşımız başta olmak üzere, tüm kadrolarımızla birlikte milletimizin hayrına olacak her adımın destekçisi olacağız, aleyhine olacak en küçük yanlışın da karşısında duracağız, hesabını da mutlaka soracağız. Yeni dönemde Saadet Partisi olarak, çok daha aktif ve etkili rol üstlenmeye kararlıyız. Milletimizin gerçek gündemlerini Meclis kürsüsünde ve her zeminde dile getireceğiz. Ülkemizin acil çözüm bekleyen ve her geçen gün derinleşen problemlerine odaklanacak, algılarla, suni gündemlerle bunların üzerlerinin örtülmesine fırsat vermeyeceğiz. Hedefimiz belli: Yaşanabilir bir Türkiye’yi inşa etmek adına verdiğimiz mücadelemize devam edeceğiz ve aynı azim ve inançla bundan sonra da bu çabamızı sürdüreceğiz. Biz yarım asırdır ne nöbet yerinde uyuyakalanlardan ne de zorlukları görünce nöbet yerini terk edenlerden olmadık, olmayacağız, olmamakta da kararlıyız.”