Yeryüzü bir boyama kitabı olsaydı, hangi renge boyardınız? Ben ışıklı, beyaz bölgeleri siyaha boyardım. Yeryüzünün geriye kalan kısmı, doğa karanlıkta zaten. Karamsar olduğum için değil, aksine iyimser olduğum için. Henüz ortaya çıkmamış, karanlıkta kalan yaşamın gizil kuvvetlerine inandığım için. Bir de ışıklı bölgedeki zihinleri görünür olandan kurtarmak ve henüz görünmeyen, ama görünmesiyle birlikte mevcut olan despotik düzeni yerinden edecek kuvvetlere yer açmak için. Işıklı bölgenin körleşmiş zihinleri, karanlığa dair kötücül varlıklarla dolu. Oysa asıl korkunç olan ışığın altında yaşadıklarımız değil mi? İktidar, karanlıkla korkutup ışığın altında topladığı sürülerle kuruyor kendi despotik düzenini. Ve her türlü zulme, şiddete, sömürüye maruz kalıyoruz. Ve yeryüzünün dinamik kuvvetleri nedense hep bu bölgede yıkıcı sonuçlar doğuruyor. Ve bizler, bu bölgede ikamet edenler, ışık altında sergilenen temsilleri, gerçeğin yerine geçirdiğimizden beri doğayı bir felaket olarak deneyimliyoruz. O yüzden felaket deyince benim aklıma karanlık değil, aksine aydınlık geliyor. Karamsar olsaydım, yeryüzünü beyaza boyardım; panoptikon’da olduğu gibi. İktidar ışığı seviyor; biz onu göremesek de o, hücrelerimizde neler yaptığımızı, zihinlerimizde neler tasarladığımızı görebilmek için her yeri ışığa boğuyor. Işık despotiktir.

Bedenlerimizi ve zihinlerimizi gece gündüz aydınlatan uygarlığın ışığı yaşamın dinamik kuvvetlerini baskılamaya yarıyor. Karanlık kıpır kıpır; ışığın körleştirdiği gözler, karanlıkta hareket eden, oluşmayı sürdüren yaşamın kuvvetlerini değil, ışıklı imgeleri görebiliyor sadece. Ve ışığın baskıladığı yeryüzünün canlı kuvvetleri, birdenbire ışıklı bölgede görünür olduklarında felaketimiz oluyor. Oysa onlar hep oradaydılar; evrenin kurucu kuvvetleri. Nabız atışlarını duymamak için ekranların sesini daha fazla açtık. Keşke kulaklarımızı tıkasaydık, hiç değilse kendi nabız atışlarımızı duyardık. Atan, yeryüzünün yüreğidir; capcanlı bir kürenin üzerinde yaşıyoruz. Kuşların kanat çırpışları nasıl heyecan veriyorsa, yerkürenin yürek çırpışları da aynı şekilde heyecanlandırmalıydı bizi; yaşadığımızı duyumsardık. Oysa yaşamın yürek atışlarını ışıklı bölgede yıkım olarak yaşıyoruz; tuhaf değil mi? Ve altında yüzlerce canın kurtarılmayı beklediği yıkıntıların üzerine, iktidar kendi sahnesini kuruyor. Spot ışıklarıyla aydınlatılmış sahnede şov devam etmeli. Ölüm sever iktidarın şovu devam etsin diye, daha fazla ölmemiz gerekiyor. Karanlık değil, ışık öldürüyor.

İktidarın yaşamı sevmemesi için o kadar çok neden var ki. Bir kere yaşam devingendir, statik olan her şeyi yerinden ediyor. İktidarın arzusu, yaşamın akışkan kuvvetlerine rağmen istatistiklerle hayata yön vererek kendini statik konuma getirmek; yeryüzünün dinamik kuvvetlerini istatistiklerle değersizleştirip yaşamı sayılara indirgemek; ancak o zaman varlığını sürdürebiliyor. Ve şimdi sayısal (dijital) ortamda çevrimiçi hayatlar sürüyoruz. Çevrimiçi hayat, “second life”dır, yani ikinci hayat. Ölümden sonraki hayata da ikinci hayat deniliyor. Yoksa biz öldük mü? Öldük herhâlde, hayatı terk edip dijital ortamın bedensiz ikinci hayatında yaşamaya başladığımıza göre. İktidar kendi sürüsünü, yeryüzündeki yaşadıklarına değil, öldükten sonraki ikinci hayatlarında yaşayacaklarına inananlarla kurduğuna göre sürüsü çoğalıyor. Sürüler, dijital ortamın parlak yüzeylerinde dolaşıyor. Işıklı meralar çok bereketli, korkarım sayıları katlanarak çoğalacak.

Çevrimiçi; yasalarla aydınlatılmış, iktidarın ışıklı statik bölgesi. Ve çevrimiçinde asılı kalmış bedensiz hayatların, karanlıkta kalmış doğanın bedenli kuvvetleriyle her karşılaşması felaket. Olmamalıydı. Yerin çarpan yüreğinin sismik dalgaları, çevrimiçinin dijital kabuğunu kırıyor ve yeniden hayata döndüğümüz için sevinmemiz gerekiyordu. Sinoplu Diyojen 2400 yıl öncesinden uyarıyor: “Hiçbir şey anlamıyorsunuz. Bu yüzden doğa sizi cezalandırıyor. Kendinize uygun yasalar uydurarak onlar aracılığıyla en büyük ve en acı yanılgılara neden oluyorsunuz” (Kinik Felsefe Fragmanları, C. Cengiz Çevik, İş Bankası). Başka ne söylenebilir ki? Sadece, siyah rengin size çok yakışacağını söyleyebilirim.