Ülkece yokuş aşağı giderek medeni bir hayattan daha çok uzaklaşıyoruz. Medeni bir hayat nedir, onu bile unuttuk, çünkü admine göre zaten daha iyi bir hayat istemek bile aciz bir durum. Fakirler lütfen fakirliklerini bilsin, zenginler daha da zenginleşmek zorunda çünkü ülkemizde. Fakirin sırtından kamçıyı, zenginin cebinden vergi affını ve geçiş garantisini esirgemeyen bir idareyle karşı karşıyız. Ellerindeki her imkânı “Bundan nasıl sakal çözeriz?” diyerek kendilerince değerlendiren, ballı ihalelerle, çakarlı araçlarla, çöken ve çöküntü olmayı kendine tek ilke olarak seçmiş bir idare bu. İdare, yönetim bile değil. Günü geçirmesi onun için yeterli. Bir sonraki gün nasıl olsa daha da fazla yalanla dolanla o gün de geçer. Günler bitince ne olur, onu da bilemiyoruz. Büyük ihtimalle bizi idare edenler yine yolunu bulup ortalıktan sıvışır, biz kıçımız açıkta dımdızlak ortada kalırız. Malum dış borç şahlandı. Paramız pul oldu, gözünden lazer atan bakanların “Daha düşmez zaten dipte” demesine rağmen dünyanın en feci enflasyonuna (Neyse ki bizden beter Venezuela var) maruz kalıyoruz. O sırada vatandaşa ölümden sonra hayat güzelleniyor. Bu dünyada yaşanan fakirlik din soslu bir şekilde övülüyor. Öven kurumun bütçesine de dikkat. Bir sürü bakanlıktan daha fazla bütçesi var ve görevi topluma fakirliğin güzelliğini anlatmak. Zaten böyle bir görev ucuza da yapılmaz.

***

Başka bir hülyalı bakanımız var, fizik kanunlarına, matematiğe genelde hepsi düşman zaten. Bakanımız diyor ki ‘memleketteki tüm teröristlerin ayakkabı numarasına kadar bilgi sahibiyiz.’ Bu bilgiler eşliğinde yapılan terör saldırısının 12-13 saat motor takılmış paraşütle uçarak ülkemizin sınırlarının içine sızan teröristlerden, dakika hassasiyetinde haberdar ediyor bizler. Heyhat, dakikası dakikasına bilinen, havada 12-13 saat uçarak ülkemizin içine sızanları kimse göremiyor, engelleyemiyor. Neyse başka sefere…

Milletçe sert yaşam şartlarından ötürü vahşi hayvanlara dönüşmüş bir toplum olduk zaten. Herkes hakkını kaba kuvvetle aramak istiyor. Çünkü bir yaptırımı yok. Artık kötülük yapanın yanına tamamen kâr kalıyor. Kötülük memleketteki tek geçer akçe oluyor. Tüm kötüler kol kola, fotoğraf albümlerinde hepsi bir yerde. Çünkü gerçek kötülük bunu gerektirir. Garibanın da zaten belasını hayat şartları ve diğer kötüler veriyor. Adam kayıra kayıra kötülüğün bir parçası oluyor hayatta kalmak isteyen her açgözlü vatandaş. Lüks hayatlar yaşanırken, sıradan hayatlar ellerimizden kayıyor, gidiyor.

***

Görevi kullanmaktan suçu olan bir bireyi devletin en kaliteli kurumlarından birine “teftiş kadrosuna” alıyorsunuz mesela. Kalite tesadüf değildir. Her yer yolsuzluk, her yer sakal dolu artık. Normal vatandaş da hangi işe hangi mülakatla alınacağını düşünsün anca. Sahte diplomalı güreşçiyi banka yönetim kuruluna atayabilen idari zekânın sizce eli öpülebilir mi? Yandaş olsun taştan olsun zihniyetiyle üniversitelerin içini boşaltan, memleketi cehaletin karanlığına sürüklemek isteyen bir yönetim, ülkesini ve halkını mı sevmektedir, yoksa kendi ‘beka’sını mı gözetmektedir. Eğitim seviyesi yerlere düştükçe güçlenen yönetimler dünyada bir ilk değil. Güçlü olmasına güçlü kendi içinde ama yurt dışında herkesin dalgasını geçtiği “Aman abi bulaşma sağı solu belli olmaz” dediği liderler, idareciler bir tesadüf değil.

Dünyanın ve medeniyetin insanlığa açılan gerçeğini keşfetmemiz ne kadar zaman alacak acaba? Bütün kötülüklere ve hırslara maruz kalıp toplumsal olarak aklımızı yitirmeden ne kadar hayatta kalabileceğiz? İstedikleri parçayı (Bir güzel canın hayatına kast eden parça neydi acaba, onu da merak etmiyor değilim?) çalmadı diye öldürülen müzisyenlerin hayatının değerini ne zaman anlayacağız? Şiddetle değil, barışla daha iyi bir hayata kavuşabileceğimizi, içimizdeki nefretten ne zaman kurtulup da fark edebileceğiz?

Herkes birbirine düşman. Artık ülke tamamen fanatiklerle dolu bir stadyumda oynanan derbi karşılaşmasına benziyor. Aklın gözü çapaklı, yüzümüzü yıkayıp kendimize gelmemiz sonrasında da ayıldığımız yerden tekrar ayaklanmamız gerekiyor. Yaşadıklarımız yıllar içinde çok kötü insanlara çevirdi bizleri. Bakalım nasıl düzeleceğiz?

Bakalım bir daha nasıl çıkacak bu ülke karanlıklardan aydınlıklara?