Pudra şekeriyle simgeleşen bu süreci, gittikçe her şeyi kuşatan bir barbarlık süreci gibi mi yorumlamak gerekiyor? Alasdair Maclntyre'in erdem üzerine yazdıklarından biliyoruz ki, insanlık ahlaki açıdan yeni bir karanlık zamandan geçiyor. Maclntyre, 'After Virtue' adlı kitabında insanlığın ötekileşmeye maruz bırakılan toplumsal gruplar dışında erdemler geleneğini terk ettiğini yazmıştı. Zaten ahlaki değerlerin ve erdemli olmanın mücadelesini ötekileştirilen toplumsal gruplar veriyor artık. Vicdanlı olmaya davet, ötekileştirilenlerden geliyor. Gücü elinde bulunduranların erdemli olmak gibi bir dertleri yok. Karanlık çağların geçmiş dönemlerindeki korkunçlukları nasıl atlatıldıysa, aynı şekilde, erdemli insanların çoğalmasıyla bu karanlık zamanlar da atlatılacak. Bu karanlık zamanların atlatılmasında etkili olacak erdemlerin arasında, arkadaşlığın ayrı bir yeri var. Bauman'la söyleşi kitabı 'Dünyaya ve Kendimize Dair'de Stanislaw Obirek'in tespiti bu yönde. Obirek, toplum içinde saygınlık/haysiyet talep eden insan sayısının artmasının da, bu karanlık zamanları aşmamızda yardımcı olacağının altını çiziyor. Her ne kadar eğitim sistemi ve tüketim toplumunun dayattığı kültürel değerler buna müsaade etmese de... Kim bilir, İngilizcede yayımlanan 'Coronavirus, Psy-choanalysis, and Philosophy' adlı kitapta yer alan söyleşisinde Julia Kristeva'nın dile getirdiği gibi, bu pandemi döneminde her şeyi sil baştan düşünen erdemli insanların sayısında bir artış da olur belki; herkesin zevk ve cinsellikle ilgili savunmasızlığından başlayarak bir bütün olarak yaşamın yeniden değerlendirildiği...

EKRANLARIN KÖLESİ OLMAK

Kitapta yer alan söyleşide Julia Kristeva, Paris'teki evinin balkonunda konuşuyor arkadaşça. Uygarlığın hızlanmasının zaten viral bir aşamaya gelindiğini ve bu hızlanmanın tıpkı Covid gibi hem içimizi, hem de dışımızı tehdit eder hale geldiğini söylüyor. Bu hızlanmaya karşı bağışıklık sistemimizin yeterince gelişemediğini... Erdemli olmayı, belki de bu açıdan da düşünmek gerek, toplumsal bağışıklık sisteminin bir unsuru olarak. Erdemli olanlar azaldıkça, toplumun sağlığı da tehlikeye giriyor.

Küreselleşmiş insanın temel karakteristik özellikleriyle ilgili olarak Kristeva, üç şeyin altını çiziyor: Yalnızlık, sınırlara tahammülsüzlük ve ölüm korkusunun bastırılması. Korona, bu üç temel özelliği bütünüyle ortaya çıkardı; sınırladı, yalnızlığın en ağır hali olan tecriti dayattı ve bastırılan ölüm korkusuyla yüzleştirdi. Dijital teknoloji, sosyal medya, yalnızlığa ve sınırlanmaya çare olamadı, insanları sadece mesajlar ve akan verilerin arasına sıkıştırdı. Sözcüklerin canlı bir varlık gibi ete kemiğe sahip olduğunu gösterdi. Şöyle diyor Kristeva: "Sözcüklerin etini, virüse kurban olarak verdik." Sözcükler, en çok da sevgililer ve arkadaşlar arasındaki sohbetlerde ete kemiğe bürünürler. Yalnızlığı emen ekranların kölesine dönüşmek, Kristeva'ya göre anksiyete ve öfkenin temel kaynağını oluşturuyor. Ama Kristeva, bütünüyle dijital teknolojiye karşı değil elbette, seanslarını online olarak yapmaya devam ettiğini söylüyor, bu şekilde yeni bir samimiyet oluştuğunu... Bu yeni deneyim, yalnızlık dışında kişileri sınırlar ve ölümlülük üzerinde düşünmeye de teşvik ediyor. Kitapta yer alan başka makalelerde de online terapinin aslında bambaşka imkânlar sunduğu ele alınıyor.

YAŞANAN SÜREÇ: ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI

Kristeva, söyleşinin sonunda, yaşanan bu süreci Üçüncü Dünya Savaşı olarak tanımlıyor, diğer dünya savaşları kadar trajik olmasa da, çok daha karmaşık ve zorlu bir savaş... Sanırım koronanın ilk günlerinde bu savaş hissinden bahsetmek daha mümkündü, şimdi savaşın görünmezliği ve bilinmezliklerle dolu karmaşık yapısı, herkesin kafasını karıştırıyor.

Eğer bu bir savaşsa, kitabın sonunda yer alan Duane Rousselle'nin yazısında değindiği gibi, bu savaş kapitalizmle insan arasındaki savaş. Sıcaklık taramaları, maskeler, izolasyonlarla devam eden bu savaşın nedenlerini unutmamak gerekiyor. 'Dünyaya ve Kendimize Dair' adlı kitapta Jorge Mario Bergoglio'dan bir alıntı var: “Yozlaşmış kişi ne kardeşlik ne de arkadaşlık tanır; bildiği tek şey işbirlikçiliktir. Onun için düşmanı sevmek ya da kadim yasanın altında yatan arkadaş ve düşman arasındaki ayrım hiçbir anlama gelmez.” Bizim arkadaşlara ihtiyacımız var, erdemli bir hayat sürebilmek için.