Karantina sanatının en iyi eseri

Charles Baudelaire “Her çağın kendi duruşu, bakışı ve gülümseyişi vardır” der. Bu zeitgeist’ı (zamanın ruhu) yakalayabilen sanat ve sanatçı için de geçerlidir. Kendisi komedyen, aktör, yönetmen, yazar, çorap kuklacısı ve Youtuber olan Bo Burnham çok değerli bir sanatçı. Bir insanda bu kadar yetenek nasıl toplanmış olabilir anlamak zor. Bo Burnham’ın, koronavirüs karantinası süresince, tek mekân içinde kendi yazdığı, yönettiği, kurguladığı, oynadığı, şarkı söylediği, güldürdüğü, ağlattığı, düşündürttüğü Netflix yapımı son işi “Bo Burnham: Inside” ciddiye alınması gereken bir sanat eseri. Eğer ileride “karantina sanatı”, “salgın dönemi sanatı” başlıklarını atarak, bu dönemin eserlerini inceleyecek olursak, dönemin en harika sanat eserlerinden birinin bu olduğunu düşünüyorum.

SINIR TANIMAYAN SİNEMATOGRAFİ

Sanatçı Bo Burnham’ın kendi evinin bir odasındaki anlatım olanaklarını kullanarak, ışık, renk kullanımı ile yarattığı sanatsal eylem, sinematografinin sınır tanımazlığının kanıtı gibiydi. Aynı olanaklar içinde sergilediği müzik, dans, koreografi ise tragedya, komedya türlerinin unsurlarını bir araya getirerek, seyircide tekin olmayan duygular yaratarak şaşırtıcılıktan faydalanmaktaydı. Karantina sürecinde dünya çapında benzer duygular yaşadık, çoğumuz yönünü kaybetmiş hissetti. Derinlerdeki bastırılmış bazı duygularımız patlak verdi. Bir çoğumuz bu inişli çıkışlı ruh hali içinde rahatsız edici duygu ve düşünceleri geçiştirdik veya üstünü örttük. Çünkü zor bir yüzleşmeydi, çünkü bir yandan da somut sorunlarımızla uğraşıyorduk. Ancak bu dönemde sanatçılardan daha fazlasını bekledim. Bu sebeple Bo Burnham’ın acısını ve ıstırabını dürüstçe deneyimlediği ve bu sayede bu filmi yarattığı için ona minnettarım. İşin esprisini kaçırmadan daha fazla bir şey söylemem mümkün değil. Çünkü bu öyle bir yazı olsun istemiyorum. Bo’nun ilk saniyesinden son anına kadar yaratıcılık gelişimini de dahil ederek ortaya çıkardığı, inanılmaz derecede dürüst ve sahici bu çok özel eseri izlerken istediğinizden daha fazla duygular içine gireceğinizi düşünüyorum.

Özel eser diye tarif ettiğim Bo’nun bu işini nereye koyacağımı düşünürken, bu esere ‘halis bir kabare türü olan varyete tiyatrosu’ demeyi doğru buluyorum. Sistem eleştirisinde bulunan yaratıcı mizahın tiyatrodaki yansımasına kabare diyoruz. Kabare ismi kulağımıza her ne kadar kolay güldürü gibi gelse de aslında değil. Doğru kabul edilen her şeyle dalga geçen, varlığına inanılan her şeye derin bir şüphecilikle yaklaşan, Dadaizm akımının yol açıcılığı içerisinde kendini büyütmüş bir akım nasıl hafif bir sanat olabilir ki? Jean Baudrillard’ın nitelemeleri ışığında çağdaş toplumsal krizi yansıtma araçlarının en başında sinema yer almakta. Sanatçı Bo Burnham’ın sinemanın zeitgeist’ını yakalayarak kendi bedeni ve ruhu aracılığı ile kendini bu şekilde araçsallaştırıp toplumca yaşanan dönüşümleri detaylıca ortaya koyması muazzam bir başarı.

ULUSLAR-ÜSTÜ SANAT EVRİMİ İÇİNDEYİZ

İçinde bulunduğumuz dönemde, toplumsal karakteristik özellikler ile sanatı dolayısıyla da sinemayı, hem biçim hem içerik olarak evrimleştirdiğimizi düşünüyorum. Direkt olarak topluma yani bize bağlı olan bir uluslar-üstü sanat evrimi içindeyiz. Ve dünyanın her yerindeki bireyleri birbirine yaklaştıran bu evrimin içerisinde sanatçı daha önce olduğundan daha belirgin bir şekilde “aktarıcı” (transmitter) pozisyonunda yer almakta. Bo’nun bu işinde kendini adeta yapıbozuma uğratarak sanatçıdan ve aktörden ziyade “aktarıcı” olarak konumlandırması ile sanatın var olma neden ve misyonunu dönüştürdüğünü düşünebiliriz. Modern bir başyapıt gibi parlayan, yapıbozuma göz kırpan bu eser üzerinde daha çok konuşulması gerekmekte. Onlarca duyguyu aynı anda yaşatan filmin son sahnesinde, önce seyircinin alkışlarının, sonrasında kahkahalarının duyulduğu an, aslında kendi hayaletiyle yüzleşen seyircisiz bir sanatçının üzerindeki spot ışığı hepimizin içinde bulunduğu çağdaş toplumsal krizi gözler önüne sermekte. Lütfen cep telefonunuzu uzak bir yere bırakıp kendinizi seyircisiz bir sanatçının kendi içindeki odasına dalın. Sanatın ve sanatçının orijinali arayan anlayışı hiç bitmesin!